Araştırma şirketlerinin son aylarda ardı ardına yaptığı anketler Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ın sürekli güç kaybettiğini gösteriyor. Ciddi kuruluşların birçoğu AKP-MHP oyunun %40’ın altında olduğunu ortaya koyarken, yandaşlığıyla en fazla öne çıkmış şirketlerin bile bazıları Cumhur İttifakı ve Erdoğan’a %50’yi buldurmakta zorlanıyor. Zaten hem AKP-MHP kurmaylarının hem de medyadaki kalemşörlerin Millet İttifakını bölmek ve bir parçasını kendi cephelerine katmak için sarf ettikleri çaba onların da bu düşüşün farkında olmalarından geliyor. Bu süreç muhalefet için kuşkusuz avantajlı bir durumdur ancak rehavet riskini de beraberinde taşımaktadır. Online platformlarda yapılacak kısa bir gezintiyle bile muhalif grupların kendilerine fazlaca güvenli davrandığını ve AKP iktidarının ilk seçimde sonlanacağından emin olduğunu görebilmek mümkün. Fakat bu tavır en başta Türkiye siyasetini yeterince tanımamaktır. Çünkü klasik olduğu üzere; Türkiye siyasetinde 24 saat bile uzun bir süredir ve siyasetimiz kısa zaman zarfında insanı şaşırtacak kadar hızlı dönüşümlere çokça sahne olmuştur. Öncelikle, AKP kurmayları uzunca bir zamandır seçim sisteminde reformu tartışmakta ve seçim yasasını kendilerine en fazla yarar sağlayacak şekilde nasıl değiştireceklerinin hesaplarını yapmaktadır. Barajın düşürüleceği orandan tutun da dar ve daraltılmış bölgeli seçim sistemi tezlerinin tamamı AKP’nin, aldığı oya göre en fazla vekili çıkartabilmesi amacına yönelik olarak düşünülmektedir. Buna rağmen muhalefet partileri bu konuda oldukça sessiz görünmekte ve net bir karşı çıkış ortaya koymadıkları gibi halka yönelik bir bilgilendirme çabasına da girmemektedirler. Aynı zamanda şu gerçeklik de akılda tutulmalıdır. AKP’nin düşen oyunun bir kısmı pandeminin ekonomi üzerinde yarattığı baskıdan kaynaklıdır ve pandeminin yıkıcı etkilerinin azalmasıyla bu koşullarda bir iyileşme muhakkak olacaktır. Yani ekonomide çarkların tüm dünyada yeniden dönmeye başlamasıyla birlikte doğal olarak kısmi bir toparlanma süreci yaşanacaktır. AKP de seçimi ilan etmek için bu göreceli iyileşmenin etkilerinin halka yansımasını beklemektedir. Üstelik Erdoğan son kozlarını henüz devreye sokmamıştır. Bu kozların birincisi uzun zamandır bekleyen Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) meselesidir. EYT’lilerin toplam nüfusu 4 milyona yakındır ve aileleri de hesaba katılınca bu kitle seçimin kaderini değiştirecek bir güce sahiptir. Erdoğan’ın bu sorunu seçime yakın bir tarihte çözmeye yönelmesi hayli olasıdır. İkinci koz 3600 ek gösterge tartışmasıdır. Memurların emekli maaşlarının ve emeklilik ikramiyelerinin kayda değer ölçüde yükselmesine vesile olacak bu konu memur sendikalarının temel öncelikleri arasındadır. Tarım Kredi Kooperatifinden alınan kredilerin ve Kredi Yurtlar Kurumu borçlarının anapara ödemelerinde ya da faizlerinde hatırı sayılır kolaylıklar sağlanması da yine Erdoğan’ın koz olarak kullanabileceği hamlelerdir. Bu konularda da muhalefetin şimdiden ön alıcı bir çalışma yapması ve bu hakların savunuculuğunu üstlenmesi şarttır. Böylece bu kararların alınması halinde dahi bunun siyasi kârı sadece iktidarın hanesine yazılmayacak, muhalefet de bundan yararlanabilecektir. Sözün özü; süreç Millet İttifakı adına olumlu biçimde ilerlemektedir ancak yapılması gereken daha çok iş vardır. Muhalefet için başarının yolu rehavet duygusundan katiyetle uzak durmak ve bir satranç oyuncusu gibi iktidarın hamlelerini öngörebilmek ve bunlara ön alıcı karşılıklar geliştirmekten geçmektedir.