Türk lirasının önlenemez değer kaybı ve hayat pahalılığındaki keskin artış ülkemizde son yılların en can alıcı sorunu haline geldi. Özellikle halkı doğrudan ilgilendiren gıda, enerji ve emlak fiyatlarındaki yükseliş gerçekten de fahiş rakamlara varmış durumda. Yıllık enflasyon TÜİK verilerine göre %19,5 seviyesinde ve bu oran dikkate alındığında Türkiye Avrupa’nın açık ara en yüksek enflasyona sahip ülkesi olarak öne çıkıyor. Tüm dünyaya baktığımızda ise ülkemiz sadece Venezuela, Sudan, Kongo ve Suriye gibi birkaç ülke tarafından geçilebiliyor. Üstelik çeşitli uzmanlar ve bazı bağımsız kuruluşlar ülkedeki enflasyonun TÜİK’in ölçtüğünden çok daha yüksek olduğunu iddia ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bundan birkaç hafta önce yaptığı açıklamada fiyatların yüksek olduğunu kabul etmek durumunda kaldı ve fahiş fiyatlarla mücadele edeceklerini bildirdi. Erdoğan açıklamasında fiyatlardaki artışın beş tane zincir marketin kasıtlı bir eylemi olduğunu ifade ederek bu marketlere “gerekli operasyonlarda” bulunacaklarını da ekledi. Cumhurbaşkanı henüz iki gün önce verdiği yeni beyanatında ise Türkiye genelinde ucuz ürünlerin satılacağı bin tane marketin açılacağını duyurdu. Ne yazık ki Erdoğan’ın koyduğu teşhis doğru olmadığı gibi çözüm yolu olarak buldukları yöntemin işe yaraması da beklenir değildir. Zira Erdoğan’ın açıklaması en başta ekonominin genel kurallarına aykırıdır. Serbest piyasada fiyatlar arz-talep dengesine göre belirlenir. Marketlerde satılan ürünler, mahalle bakkalları ya da pazarlarda da bulunabildiğine göre, zincir marketlerin muadil ürünlerin fiyatlarını kasıtlı olarak yükseltmeleri sadece kendilerine zarar verir. Nitekim çeşitli araştırmalar bakkal ve pazarlardaki fiyatların zincir marketlerdekilerden farklı olmadığını göstermektedir. Durum buyken marketlere operasyonlar yapmaktan bahsetmek ve fiyat dengesinin polisiye tedbirlerle sağlanacağını ileri sürmek gerçekçilikten çok uzaktır. Aynı mantık çerçevesinde düşünüldüğünde Erdoğan’ın çözüm yolu olarak sunduğu tanzim marketler de beklenen etkiyi sağlamayacaktır. Bu hamle sadece devletin belirli malları sübvanse ederek halka kısa süre için daha ucuza ulaştırmasına katkı yapar. Yani esasında fiyat düşmeyecek sadece aradaki fiyat farkı devlet tarafından karşılanacaktır. Zaten ajanslara yansıyan haberler, yeni marketlerin bünyesinde kurulacağı Tarım Kredi Kooperatifinin halihazırda açık bulunan marketlerinin her yıl ciddi zarara uğradığını göstermektedir. Dolayısıyla bu tedbir hem fiyat istikrarını sağlamaktan uzak kalacak hem de esnafın zaten fazlasıyla azalmış olan satışlarını daha da aşağıya çekecektir. Hükümet bu kesime destek olmak şöyle dursun, elektrik ve doğalgaza ciddi zamlar yaparak üretici maliyetini daha da artırmakta ve piyasada yeni fiyat artışlarının fitilini ateşlemektedir. Bununla birlikte, şu notu düşmek gerekir ki söz konusu tedbirlerle sonuç alınamayacağı hükümet kurmayları tarafından da kuvvetle muhtemel bilinmektedir. Türkiye’de hayat pahalılığı sorununun esas sebepleri yapısaldır ve iktidarın bunu çözebilme kapasitesi kalmamıştır. Dolayısıyla hükümet, alışık olduğumuz üzere, sebeplerle değil sonuçlarla ilgilenmektedir ve sadece bir şeyler yapıyor görüntüsü vermeye çalışmaktadır. Uyguladığı politikaların gerçekçi ya da çözüme dönük herhangi bir yanı yoktur, amiyane tabirle ifade etmek gerekirse sadece “Dostlar alışverişte görsün” zihniyetini yansıtmaktadır. Türkiye’de alım gücünün düşmesi sebep değil sonuçtur ve tek başına var olan bir sorun da değildir, ekonomideki genel bir sorunlar yumağının bir parçasıdır. Ülkemizde kişi başına düşen gelir dolar bazında sekiz senedir durmaksızın azalmaktadır ve bu yönüyle kötü bir rekora imza atmıştır. Bu durumun sebebi ise ülkemizde demokrasiden uzaklaşılması, güçler ayrılığının fiilen terk edilmesi, keyfi ve istikrarsız politikalar sonucu yabancı sermayenin kaçırılması, yolsuzlukların kural haline gelmesi, belirli holdinglerin tüm kamu ihalelerine abone olması ve var olan kaynakların rasyonel hamleler yerine inşaat ekonomisine gömülmesi, “çılgın” projelerde heba edilmesidir. Bu konularda etkili ve gerçekten sonuç almaya yönelik bir adımın atılması ise iktidarın bir an önce değişimi ve mevcut yönetim sisteminin tez elden dönüştürülmesi koşuluna bağlıdır.