Seçim atmosferine iyice girildiği süreçte MHP eğer oy oranlarında dikkate değer bir farklılık göremezse, yenilecek bir AKP ile beraber olmamayı ve iktidarın tüm hesabını onun üzerine bırakarak ortaklıktan çekilmeyi gündeme alabilir. Çoğu yorumcunun belirttiği gibi, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri Türkiye’nin kaderine etki etmek bakımından öncekilerden daha kritik önemde olacak. Ülkemiz ciddi bir siyasi ve ekonomik buhran sürecinden geçerken bu olumsuz şartların değişimi ve yeni, kapsayıcı bir politik perspektifin inşası büyük oranda bu seçimlerden çıkacak sonuca göre şekillenecek. Türkiye ya anti-demokrasi yolculuğuna devam edecek ve yoksulluk sarmalına daha da kapılacak ya da Cumhuriyetimiz kuruluş temelleri ve yeni çağın demokratik değerleri çerçevesinde belki uzun ama umut verici bir restorasyon sürecine girecek. İçinde bulunduğumuz tarihsel dönemeçte Türkiye’nin köklü partilerinden MHP’nin rolü dikkate değer bir öneme sahip. Uzunca bir süre AKP iktidarına karşı muhalefet saflarında yer alan, hatta 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ile ortak muhalif aday çıkaran MHP, AKP’nin sistem değişikliği arayışlarını yoğunlaştırdığı 2016’dan itibaren onunla paralel hareket etmeye başladı. MHP “fiili duruma hukukilik kazandırmak” gibi bir söylemle 2017 Anayasa Değişikliği Referandumuna ön ayak oldu ve ertesi yıl yapılan seçimlerde AKP ile “Cumhur İttifakı” çerçevesinde resmen bir araya geldi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana, bu yeni sistemin esas olarak MHP’ye yarar sağladığı sıklıkla dile getiriliyor. Gerçekten de bu sistemin AKP’yi iktidarda kalmak için %50 almaya mahkûm etmesi ve dolayısıyla MHP’nin varlığına muhtaç bırakması, iktidarın büyük ortağının birçok konuda kendisinin dörtte biri kadar oyu olan bir partinin yönlendirmesine girmesine sebep oldu. MHP bu süreçte hem iktidarın politik gündemini belirledi hem de önemli devlet kadrolarına kendi mensuplarını yerleştirme fırsatını buldu. Fakat artık bu sürecin sonuna gelinmiş gibi gözüküyor, zira ciddi araştırma şirketlerinin yaptığı anketler Cumhur İttifakının bir seçim daha kazanmasının çok düşük bir ihtimal olduğunu işaret ediyor. Aynı şekilde Tayyip Erdoğan’ın da, Cumhurbaşkanlığı seçiminde, karşısındaki adayın henüz belli olmamasına rağmen önceki oy oranlarından hayli geride olduğu göze çarpıyor. Bu durum MHP açısından kritik bir tercih yapma zorunluluğunu beraberinde getirecek. Partinin önünde iki seçenek var. Birinci seçenek, var olan politikanın aynen devamı; yani seçime AKP ile ittifak halinde girmek ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı desteklemek. Bu MHP için oldukça riskli bir yol, çünkü Cumhur İttifakının mevcut yapısıyla tekrar iktidar olmaya yetecek bir oy oranına ulaşması gerçekçi bir senaryo değil. AKP’nin İyi Parti’ye yönelik çağrılarını ve Oğuzhan Asiltürk üzerinden Saadet Partisi’nin kazanılması yönündeki girişimlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Cumhur İttifakı, bünyesine yeni bileşenler katmak zorunda fakat kitlesel gücü olan/olabilecek partilerin tamamı Millet İttifakı ya da HDP’nin başrolünde olduğu Üçüncü İttifak çerçevesinde kümelenmiş durumda.
MHP, AKP ile ortaklığı halihazırda yaşadığı baraj sorununu aşmak için tercih edebilir. Fakat seçim barajının, MHP’nin oy oranına yakın bir seviye olan %7 bandına indirilmesi MHP’nin bu konuda elini oldukça rahatlatacaktır.
MHP için ikinci yol AKP ile yollarını ayırmak; yani Cumhur İttifakını sonlandırmak ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en azından tarafsız bir pozisyonda hizalanmak. Rasyonel düşünüldüğü takdirde, MHP’nin siyasi ömrünü tamamlamış bir AKP ile ittifakı ve kaybetmesi kuvvetle muhtemel bir yarışa onunla birlikte girmesi onun gelecek misyonu ve prestiji açısından isabetsiz bir tercih olabilir. Böylesi bir tercihin mantıklı tek açıklaması MHP’nin halihazırda yaşadığı baraj sorununu AKP ile yapacağı ortaklık sayesinde aşmak istemesi olabilir. Fakat seçim barajının, geçtiğimiz haftalarda konuşulduğu üzere, MHP’nin oy oranına yakın bir seviye olan %7 bandına indirilmesi MHP’nin bu konuda elini oldukça rahatlatacaktır. AKP kurmayları bir süre dar ya da daraltılmış bölge seçim sistemlerini Türkiye’nin gündemine sokmaya çalıştılar ve bununla ilgili nabız yokladılar. Fakat anlaşıldığı kadarıyla bu hamle MHP tarafından desteklenmedi. Büyük partileri koruyan ve özellikle MHP gibi çok az yerde birinci parti olabilen partilerin aleyhine çalışan bu sistemlerin yerine MHP %7 seçim barajını AKP’ye kabul ettirerek önümüzdeki süreç için ciddi bir hareket serbestisi kazanmış oldu. Yetenekli bir siyasi matematikçi olan MHP lideri Bahçeli’nin bu konuda derinlemesine bir hesaplama yapmamış/yaptırmamış olması gayet tabii ki düşünülemez. Seçimlerin zamanında yapılacağını düşünsek bile artık bir buçuk seneden az bir zamanımız kaldı. Seçim atmosferine iyice girildiği süreçte MHP eğer oy oranlarında dikkate değer bir farklılık göremezse, yenilecek bir AKP ile beraber olmamayı ve iktidarın tüm hesabını onun üzerine bırakarak ortaklıktan çekilmeyi gündeme alabilir. MHP’nin bunu seçmenine anlatması da beklenebileceği kadar zor olmayacaktır, çünkü işin açığı, ülkücü gelenekten gelen seçmenin AKP’yeveya liderine oy vermemek için geçmişten beri çokça sebebi vardır. Bir ayrılık durumunda bu eski hesaplar da muhakkak açılacaktır. Sonuç olarak ülkemiz, tarihindeki en can alıcı süreçlerden birini önümüzdeki bir buçuk yıllık dönemde yaşayacak. Bu süreçte incelikli hesaplara ve şaşırtıcı dönüşümlere tanık olmamız olası. Klişe de somut gerçekliği ortaya koyması bakımından bir kez daha tekrar edelim ki; “Türkiye siyasetinde olmaz olmaz.” Rahmetli Demirel’in de dediği gibi siyasette 24 saat bile uzun bir süredir ve her türden politik manevraya hazırlıklı olunmalıdır.