Son günlerde güncel siyasetin en önemli konularından biri CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı. Kılıçdaroğlu’nun kullandığı üsluptaki değişiklik ve sosyal medyadan verdiği mesajlar adaylık sinyali olarak yorumlanıyor. Kılıçdaroğlu’nun niyeti her ne olursa olsun gündem yarattığı aşikar. Peki bir niyet okumasının da ötesinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı siyasetin gündemi ve ittifaklara dair bize ne anlatıyor? Muhtemel senaryoları inceleyelim. Son dönemlerde yapılan pek çok kamuoyu yoklamasında Erdoğan’a karşı “kazanabilir” aday olarak öne çıkan iki isim var. CHP’li belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. Bugüne kadar kendini geri planda tutabilmesi ile ön plana çıkan tacı giyen değil taç giydiren olmayı benimsemiş gibi görünen Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ihtimal vermeyenler Kılıçdaroğlu’nun mesajlarının bir hedef şaşırtmaca olabileceği görüşündeler. Böylece İmamoğlu ve Yavaş seçim sürecine kadar yüksek siyasetin çetrefilli konularından ve mevcut kutuplaşmadan uzak tutularak yıpratılmaları engellenecek. Bir başka görüş ise CHP’nin her ne olursa olsun 2023 veya öncesinde yapılacak bir genel seçimde İstanbul ve Ankara’yı kaybetmesinin göze alınamayacağı yönünde. Eğer mevcut belediye başkanlarından birisi aday olursa istifa etmesi gerekecek ve böylece yeni belediye başkanı AKP ve MHP’nin çoğunlukta bulunduğu belediye meclisince seçilecek. Haliyle, muhalefet kanadından bir adayın seçilmesi pek de olası görünmüyor. Oldukça zor kazanılan ve muhalefet için önemli bir koz olan belediyeleri iktidar kanadına teslim etmenin riskli olduğunu düşünenlerin CHP içinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığından yana olduğu da bir süredir duyuluyordu. Bu senaryoya dair detayları Murat Yetkin’in Yetkin Report’taki yazısında bulabilirsiniz. Benim özellikle altını çizmek istediğim üçüncü bir senaryo daha mümkün.  Kılıçdaroğlu’nun adaylığını ittifaka karşı “ben” anlayışı ile değil ittifak stratejisinin bir parçası olarak öne sürebileceği fikrindeyim. Öncelikle eğer seçim kazanılırsa muhalefet partilerinin ortak temennisi olan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecinde “güvenilir” ve diğer ortaklar ve liderlerle uyumlu çalışabilecek bir Cumhurbaşkanına ihtiyaç olacak. Millet İttifakı’na mensup partilerin yöneticileri pek çok toplantıda ve açıklamada Kılıçdaroğlu’na olan güvenlerini açık bir biçimde dile getiriyorlar. Yetkileri çok geniş olan Cumhurbaşkanlığı makamına yıldızı parlayan bir lider adayı yerine geçiş sürecini risk oluşturmadan sağlayabilecek bir aday tercih edilebilir. Haliyle, ittifakı bir araya getiren ve muhalefetin her kesimi ile konuşabilen Kılıçdaroğlu ittifak için ideal ve kabul görülebilir bir aday. Öte yandan, birbirine hiç benzemeyen farklı partilerden oluşan muhalefetin kendi adayları veya tek aday üzerinden kampanya yapmaktansa ortak bir kabine ile seçime girebilmesi de tartışılıyor. Adaydan bağımsız olarak böyle bir senaryonun faydalarını meslektaşlarım Murat Somer ve Edgar Şar ile kaleme aldığımız “Demokrasiye Geçiş İçin İttifak ve Mutabakat Senaryoları” raporunda detaylıca ele aldık. Eğer Millet İttifakı seçime ortak aday ve kabine stratejisi ile girerse Kılıçdaroğlu’nun da yer yer işaret ettiği gibi seçmen yönetimde kendi liderlerini (örn. Akşener, Karamollaoğlu) görecekse kabinenin Genel Başkanlardan oluşması beklenebilir. Bu durumda Genel Başkan statüsünün altında bir CHP liderliği muhalefet partilerinin Genel Başkanları tarafından kabul ve eşit bir senaryo olarak okunmayabilir. Haliyle Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı, ittifaka mensup diğer partilerin Genel Başkanlarının da kabine üyesi olacağı bir senaryonun taşları da Kılıçdaroğlu’nun adaylık sinyalleri ile döşeniyor olabilir. Kılıçdaroğlu’nun liderlik özelliklerine bakınca kendisinin adaylığını ittifak yerine “ben” demek için değil tam da ittifakın selameti için tercih ediyor olması oldukça muhtemel. Muhalefetin ortak bir aday ve ortak kabine fikri ile seçime girmesini muhalefet için kazanma şansının en yüksek olduğu senaryo olarak görenlerdenim. Ancak ortak adayın Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında kazanma şansı en yüksek aday olması oldukça kritik. Murat Aksoy’un da son yazısında altını çizdiği gibi senaryolar ve hesaplar her ne olursa olsun Türkiye’nin önümüzdeki kritik seçimde kazanabilecek değil “kazanacak” aday ile seçime girmesi gerekiyor. Yine de Türkiye siyasetinde 24 saat tüm senaryoları alt üst edebilecek uzunluktadır. Esas senaryolar seçim sath-ı mahalline girildiğinde şekillenir. Türkiye’nin ise adaylık tartışmalarının çok daha ötesinde “demokrasiye geçiş ve ekonomik iyileşme” için muhalefetin gelecek vizyonunu tartışmaya ihtiyacı var.