Bu “hayalet” vekillerden biri de Alpay Özalan. Futbolculuk kariyerinde milli takımı yakan hataları ve çıkardığı kavgalarla bilinen Özalan, son bir senedir Meclis'te hiç konuşmamış vekiller arasında... Bu haftanın kayda değer haberlerinden birine BirGün gazetesinden Hüseyin Şimşek imza attı. Şimşek’in araştırmasına göre Meclisteki 600 milletvekilinden 79’u son bir yılda bir kez bile kürsüye çıkıp söz hakkını kullanmadı. Bunlar, 2021 yılı içinde herhangi bir kanun teklifi veya önerge de hazırlamazken, bu isimlerin 21’i 2018 yılından beri hiçbir Meclis çalışmasına katılmadı. Söz konusu 79 ismin parti dağılımına baktığımızda 69’unun AKP milletvekili olduğunu görüyoruz. Bu bilgi herhalde çok şaşırtıcı değil zira AKP normal bir siyasi parti görünümünden uzaklaşalı uzun zaman oluyor. Partide istişare mekanizması neredeyse tamamen ortadan kalkmış durumda ve milletvekilleri başta olmak üzere tüm partililer bütünüyle Genel Başkan Erdoğan’ın söylemleri çerçevesinde hareket etme zorunluluğu duyuyorlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde tek adamın rolü zaten ülke yönetiminde çok fazla öne çıkmışken, bu keyfilik AKP içinde etkisini daha da güçlü biçimde gösteriyor. Bu anlamda bu “adı var kendi yok” vekillerin durumu en başta iktidar partisindeki biat kültürünü ortaya koyması bakımından önemli. Meselenin diğer bir mühim boyutu ise siyasi etikle ilgili olan kısmı. Seçimlere katılmış, milletin oylarıyla Meclise girmeye hak kazanmışsınız. Adı üstünde, milletin vekili olmuşsunuz. Üstünüze düşen vazife, size oy veren insanların temsilcisi, haklarının savunucusu olmak, onların sesini ve hassasiyetlerini siyasetin kalbinin attığı kurumda duyurabilmek. Oysaki sizin Meclisteki faaliyetiniz sadece elleri topluca kaldırıp indirerek “yukarıdan” alınan kararları tasdiklemekten ibaret. İktidar partisi vekillerinin hatırı sayılır bir kısmı Mecliste yürütülen tartışmaları hakkıyla takip etmiyor, verilen yasa tekliflerini dahi okumuyor, hatta tam da bu yüzden, daha önce de görüldüğü üzere, kendi partilerinin verdiği yasa tekliflerini muhalefet partilerinin verdiğini zannederek yanlışlıkla reddedebiliyorlar. Dolayısıyla siyasetin varoluş sebebine, siyasetçinin temel yükümlülüğüne aykırı hareket edenler azımsanmayacak sayıda. Aslında bu sadece siyasi etikle ilgili bir mesele de değil, aynı zamanda iş ahlakındaki bir soruna da işaret ediyor. Çünkü milletvekilleri profesyonel siyasetçilerdir, yani yaptıkları iş için para alırlar. Bu da senelik 300 bin TL gibi Türkiye standartlarında hayli yüksek bir meblağdır. Bu durumda, vekillerin aslî görevlerini yerine getirmek noktasında hassasiyet göstermemeleri, amiyane tabirle “salla başını al maaşını” anlayışıyla hareket etmeleri halihazırdaki mesleklerine saygılarının da yeterli düzeyde olmadığını ortaya koyuyor. Bu “hayalet” vekillerden birisi İzmir milletvekili Alpay Özalan. Futbolculuk kariyerinde önemli turnuvalarda milli takımı yakan hataları ve çıkardığı gereksiz kavgalarla bilinen Özalan, son bir senedir hiçbir Meclis konuşması yapmamış vekiller arasında. Zamanının büyük kısmını ise Twitter’da muhalif siyasetçilere sataşmakla ve bazen aba altından sopa göstermekle geçiriyor. Gerçi hakkını yemeyelim, konuşma hakkını kullanmasa da kendisini Mecliste sıklıkla görüyoruz. Nerede bir kavga, bir itişme kakışma durumu var kendisi orada. Meclise adeta “bodyguard” kontenjanından girmiş gibi. İşin ironik yönü ise kendisinin AKP grubunun TBMM İdare Amiri görevinde olması. Yani kendisi mecliste bir kavga çıktığında bunu sükûnete erdirmekle görevli. Anlayacağınız, ortada “kuzuyu kurda emanet etmek” gibi bir durum var. Eski Başbakanlardan Dr. Refik Saydam zamanında şu özlü sözü söylemiş: “A’dan Z’ye her işimiz bozuktur.” Maalesef bugünün Türkiyesi’nde de her işimiz bozuktur ve yeni bir bakış açısıyla tümden bir yenilenme sürecine girmemiz şarttır. Yasama yetkisini büyük oranda Saray’a devreden, denetim yetkisini ise kullanamaz hale gelen Meclise iade-i itibarının sağlanması bu konuda yapılacak ilk işlerden birisi olmalıdır. Ancak bu görevin yerine getirilmesi için hayalet vekillerin sayısının asgariye indirilmesi ve Gazi Meclisimizin, siyasetçi sorumluluğuna ve devlet insanı hassasiyetine sahip, etik çerçevede hareket etmeyi önemseyen, gerektiğinde kendi partisini de eleştirebilen, kısacası “Önce liderim” veya “Önce partim” değil, “Önce ülkem” diyebilen liyakatli insanlardan oluşması bir ön şart konumundadır.