Kürt düşmanlığı, mülteci düşmanlığı ve yerle bir olan 10 il. Depremin olduğu sabah borsada beton fiyatlarının yükselişiyle yağmalayanlar kimler oldu. Kentlerin yeniden inşasında kaç müteahhit daha zengin olacak? Yıllar önce bir broşür yayınlanmıştı Türkiye felaketin eşiğinde diye. Bu broşürde serbest piyasa ekonomisi kapsamında sınırsızca yer üstü ve yer altı kaynaklarının yağmalandığı, ucuz iş gücüyle kâr dışında başka hiçbir şeyin düşünülmediği bu durumda cumhuriyeti felaketin eşiğine getirdiği yazıyordu. Broşür daha kapsamlı ve ayrıntısıyla açıklıyordu durumu ancak benim kabaca aklımda kalan özeti buydu. Piyasa diktatörlüğü olarak tanımlanıyordu bu süreç. Yine kamu teşekküllerinin özelleştirmesi yoluyla toplumun çıkarları geri plana itilerek kârın ön plana çıkartılması insanların temel ihtiyaçlarının, barınma, ısınma, aydınlanma, yiyecek gibi piyasanın insafına bırakılıyordu. Akarsuların, ormanların satılması, yerel yönetimlerin bütün hizmetleri taşeron şirketlerden satın alması, kamu çıkarının gözetilmediğini gösteren örnekler olarak kayda geçiyordu. 12 Eylül 1980’den sonraki süreç yukarıda kısaca bahsettiğim durumların ivme kazandığı bir dönemeç olarak düşünülebilir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren piyasa ekonomisinin benimsenmesi sonucunda devlet destekli sermaye oluşumları sonrası uluslararası tekellerle iç içe geçen yerli sermaye sonrasında neoliberal bir sürece dönüşmüştür. AKP iktidarıyla birlikte ekonominin kilit noktasını tutan inşaat sektörü barınma ihtiyacının zorunluluğu ve sektörün finans sektörü başta olmak üzere birçok sektör ile kesişmesi ve yoğun kârlılığının ekonomik büyümeye hızlı katkısı sebebiyle önemliydi. İstihdam açısından da önemli bir açığı kapatıyor olması da yine bu sektörün iktidar açısından önemsenmesine neden oldu. İnşaat sektörünün geçici iş gücü sağlaması ve örgütsüzlüğü sermayenin ellerinin kaşınmasına neden oldu. Kesişim noktası açısından önemli bir yere sahip finans sektörü, sağladığı kredilerle büyük kârlar elde etti. TOKİ’ye tanınan muazzam alanlar ile kentsel dönüşüm sürecinde devlet destekli büyük kazançlar sağlandı. Sermayenin farklı uluslardan patronları birleştirmesi ile farklı ulustan işçileri ayrıştırması kimin işine yarıyor? Kürt düşmanlığının sistemin devamlılığı açısından kullanılması, milliyetçiliğin gerçek yağmanın üstünü örtme işlevi, -işçi sınıfının yükseldiği bu dönemde- kullanışlı bir aparat olduğunun bilinirliği nedeniyle kullanıma açık hâle getirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşuyla Kürt halkının Türk ulusu kimliğine girmesi için iktidarın Kürt feodalleriyle yaptığı iş birliği sorunun derinleşmesine neden oldu. Solun 1960’tan 2000’e kadar sorunun çözümünde aktif oynadığı rol ve üstlendiği inisiyatif AKP iktidarıyla birlikte emperyalizmin eline geçmiştir. Emperyalizmin ortadoğuya müdahalesi nedeniyle yaşanan kargaşalar nedeniyle zorunlu mülteci durumuna düşüne milyonların büyük kısmı Türkiye’de yer almaktadır. Gelenlerin birçoğu Türkiye işçi sınıfının bir parçası olmuştur. Çoğu özellikle deprem bölgesinde yer alan Gaziantep’te ucuz işgücü olarak çalışmaktaydı. Kürt düşmanlığı, mülteci düşmanlığı ve yerle bir olan 10 il. Depremin olduğu sabah borsada beton fiyatlarının yükselişiyle yağmalayanlar kimler oldu. Kentlerin yeniden inşasında kaç müteahhit daha zengin olacak? Deprem bölgesinde Suriyelilerin yağma yaptığı iddiasıyla dolaşan siyasilerin amacı hangi yağmayı gizlemek? Evet felaketin eşiğinden gelip felaketin kendisini yaşıyor olmamız bir tesadüftü ya da bir bilinmezlik barındırmıyordu. Kasıtlı felaket yaşıyoruz. Kastın kendisi inşaatlar yapılırken vinçler inşaat alanındayken enkazın altında kalan insanları kurtarmak için o vinçlerin orada olmaması işte meselenin özetidir.