Sınıf ayrımı gözetmeyen Türk-iş’in sendikacılık anlayışı ve devlet politikasıyla tam uyumlu oluşu bugün DİSK için de geçerlidir. İşçi sınıfının haklarını örgütlenip mücadele ederek kazanma politikası değil uzlaşı ile çözme politikası gütmektedir. Burjuva devrimleriyle birlikte nüfusun büyük bir kısmının hızla işçileşmesi sonrası uzun çalışma saatleri, iş yerlerinin çalışma koşullarına uygun olmayışı, düşük ücretler işçiler için birincil gündemler hâline geldi. İşçilerin bu duruma itirazı, yan yana gelme ihtiyacıyla beraber, sendikaların ortaya çıkışını da hızlandırdı. İlk işçi eylemliliklerin de grev, işçiler için önemli bir araç hâline geldi. Kendiliğinden oluşan bu tepkiler sonucu birçok grev gerçekleşti. Hem Avrupa’da hem de Osmanlı topraklarında benzer eylemler ortaya çıktı. Osmanlının ekonomik ağırlığı tarıma dayalı bir yapıya sahip oluşu sanayileşmeye giden yolda yaygın olmasa da işçi eylemlerini yine de görüyoruz. 1923 yılında gerçekleşen burjuva devrimiyle devlet destekli sermayenin ortaya çıkışı ve sermaye sahiplerinin korunması için devletin herhangi bir sınıfa ait parti ve sendika kurulmasının yasaklaması Türkiye’de sendikal deneyimin gecikmesine neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından çok partili döneme geçiş denemesi ile 1946 yılında çıkartılan yasa ile birçok sendika ve isçi partisi kurulur. 6 ay süren bu deneyim kapatılmalarıyla son bulur. İşçi sınıfının örgütlenme arayışı sürerken, düzenin önerisiyle partiler üstü ve sınıfsal ayrım olmadığı ilkesiyle hareket eden Amerikan tarzı sendikacılık örneği ile yola çıkan Türk-iş sendikası kuruluyor. Demokrat parti iktidarı döneminde kurulan Türk-iş, Amerikan sendikacılarla iyi ilişkiler geliştirmiş, yıllarca yazışmalar ile ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Türk sendikacıları ile yazışan ABD sendikacıları ise ortak özellikler göstermektedir. Ortak özellikleri AFL-CIO’nun anti-komünist çekirdek kadrosunu oluşturmalarıdır. Amerikan sendikalarının Türkiye’ye ilgisi 1960’lı yıllarda da devam etmiştir. Türk- İş’e bağlı sendikalar sınıf ayrımına karşı komünizm karşıtı bir tavır sergiliyordu. İşçi eylemliliklerinin artışı gençlik hareketinin güçlenmesi TİP’in toplumda bulduğu karşılık ve siyasetteki etkinliği Türk’iş içerisindeki bazı sendikaları sosyal demokrat bir çizgiye doğru yönlendirmeye başlamıştır. DİSK tam da bu sürecin içerisinde kurulmuştur. DİSK kurucularının TİP ile olan organik bağları, sendika içerisindeki ağırlık merkezini de belirliyordu. Sınıf sendikacılığının örneklerini hayata geçiren kitleselliğiyle önemli bir deneyimin yaşanmasına da vesile olan ilk kuruluş yılları, 12 Mart 1971 muhtırasıyla kesintiye uğradı.  DİSK için bundan sonraki süreç, CHP ile ilişkisinin artmasına, sosyalizmle olan ilişkisinin zayıflamasına neden oldu. CHP’nin ortanın solu çıkışı ve sosyal demokrat çizgisi sermaye düzenin devamı emekçilerin refah seviyesinin artması şeklinde değerlendirilebilinir. Daha sonra DİSK uzlaşı arayışlarında bulunmaya başladı. Kemal Türkler’in TÜİK’in toplantısın da yaptığı konuşma, Türk-iş’e yapılan iş birliği çağrısı buna birkaç örnek olarak verilebilir. Ancak yine de Türk-iş ile DİSK’i ayıran en önemli ilkesel özellik 12 Eylül 1980 yılına kadar sürdü. DİSK işyerlerinde patronları ve sermayedarları hedef alan bir sendikacılık faaliyeti yürütüyordu. Sınıfa karşı sınıf mücadelesi önemli bir ayrım noktasıdır. Sosyalistlerin DİSK’e müdahalesi hep devam etti. Bu müdahaleler sonucunda, 1975 yılı ile 1980 arası dönem, işçi sınıfının önemli mücadele örneklerinin ortaya çıkmasına ve kitleselleşmesine neden oldu. İşçi sınıfının siyasetteki etkisinin artmasıyla DİSK Türkiye’de antikomünist örgütlerin ve devletin hedefi hâline geldi. Alevilere ve işçi eylemlerine yapılan saldırılar bir iç savaş hâline dönüşürken sosyalistler ve DİSK kendilerini korumak dışın da bir çıkış sergileyemediler. 12 Eylül darbesine giden süreç de DİSK’in kurucu genel başkanının düzenlenen suikast ile öldürülmesi DİSK’in devlet tarafından büyük bir tehdit olarak algılandığının da göstergesiydi. 12 Eylül darbesiyle kapatılan DİSK 1992 yılında yeniden kuruldu. Darbe sürecinde işçi sınıfı ve sosyalistler üzerindeki fiziksel ve zihinsel hegemonyası karşılığını bulmuş, sınıf siyasetinin eski yüzyılda kaldığı fikri yaygınlaşmaya başlamıştı. DİSK de bu furyaya kapılıp yeni sendikacılık pozisyonunu belirlemiş oldu. Sosyal demokrat sendikacılık tarzı bugün gelinen noktada TÜSİAD ile görüşmeler ile sınırlı kalmayıp, meclisteki bütün siyasi partiler ile görüşüp işçiler üzerinden alınan vergilerin düzenlenmesi önerisini anlatma gayreti içerisine girdi.
İşçi sınıfının bugün hak arayış eylemleri DİSK’in uzlaşı zorlamasına takılmaya devam ediyor. İlkesel ve pratikteki tutumu sınıf sendikacılığı ile ilişkilendirilemez. Bu eksiklik işçi sınıfı için kapatılması gereken üstünden atlanıp geçilemez bir sorun.
Sınıf ayrımı gözetmeyen Türk-iş’in sendikacılık anlayışı ve devlet politikasıyla tam uyumlu oluşu bugün DİSK için de geçerlidir. İşçi sınıfının haklarını örgütlenip mücadele ederek kazanma politikası değil uzlaşı ile çözme politikası gütmektedir. İşçi sınıfının bugün hak arayış eylemleri DİSK’in uzlaşı zorlamasına takılmaya devam ediyor. İlkesel ve pratikteki tutumu sınıf sendikacılığı ile ilişkilendirilemez. Bu eksiklik işçi sınıfı için kapatılması gereken üstünden atlanıp geçilemez bir sorun. DİSK’in İYİ parti ziyareti geçmişine ihanetten daha büyük bir anlam taşıyor. İşçi sınıfının politik ve ekonomik mücadelesinin siyasetteki ağırlığının artması sağlanmalı. Sosyalistlerin ilkesel siyaset ısrarı devam etmeli.  DİSK’e içeriden yapılacak hiçbir müdahale karşılığını işçi sınıfı lehine bulmayacaktır. DİSK’in yeri sınıfının yanıdır. Sendikal bürokrasi ve sosyal demokratların gölgesi üzerinden kaldırılmalıdır.