Aynı siyasi söylem ve taktiklerin yarıştığı ilkesizliğin ilke olduğu bu seçim sürecinin kaybedeni ilkesiz siyaset olmuştur. Millet ittifakının bu seçimlerden yenilgi çıkartması beklenendir. Ancak halkın kendi iradesini boyun eğmeme yetkisini seçim iradesiyle sınırlaması beklenemez. AKP, sağ bir parti ancak farklı iddia ve güç ile hükümet etmesine izin verilmişti. Yıllarca bu siyasi hareket için iktidar benzetmesi yaparken son zamanlarda onun yerine hükümet tanımını seçmemin kimi gerekçeleri var. 2002 yılında ilk seçimleri kazandıklarında bugünün özgürlük savunucuları, statüko kaybetti demokrasi kazandı sevinci içerisindeydiler. Kemalistler ise bu ülkenin ordusu işini bilir rahatlığı içinde etliye sütlüye karışmadan eski alışkanlıklarını sürdürüyordu. Komünistlerin Cumhuriyet’in felaketin eşiğinde öngörüsü ile yaptığı uyarılara karşı “abartıyorsunuz sekterlik sizin tezlerinizde de var” diyorlardı. Liberal ekonomiyi savunan Demokrat Parti iktidarı ile başlayan süreçte Cumhuriyet ile hesaplaşma fikri bütün sağ partilerde mevcuttu. Her birinin cemaat ile bağı laikliğe duydukları kin ile besleniyordu. Hür teşebbüs güzellemesi bugünün özelleştirme politikasının alt yapısını oluşturuyordu. Cumhuriyetin varoluş sebepleri halka çok görüldü. Sağcıların millet güzellemesi layık gördükleri yaşam ile anlaşılır. Köy Enstitülerinin kent köy ayrımı yarattığı algısı, Cumhuriyeti savunanları seçkincilik ile suçlanması aydınlığı halka layık görmediklerinden kaynaklı. Kamu kaynaklarının zengin yaratma işlevi, milli gelir artışı ile alınan ücretler arasındaki fark emekçilerin yaşamında yoksulluk yarattı. Eşitsizlikler derinleşirken vatanın bütünlüğü ve tehdit altında olduğu, dinin toplumla siyasetle ilişiği üst seviyeye çıkartıp sonrasın da mağduriyet algısı özgürlüklerin kısıtlanmasıyla açıklandı. Uluslararası siyaseti belirlerken ABD ile ve batıyla ilişkiler işbirlikçilik kıvamın da ilerlemiştir. Ne sağ hükümetlerin ne de ordunun bağımsızlık, milliyetçilik çıkışları ile uygulamaları birbiri ile uyuşmamaktadır. Sermayenin Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber yönünü batıya çevirmesi komşusu Sovyetler Birliğinin kendi iktidarı için oluşturacağı tehdidin farkında olup komünizm ile mücadele derneklerinin kurulması, milliyetçiler ile İslamcıları yan yana getirmiştir. İki genç Cumhuriyet farklı iki sınıfın çıkarları doğrultusun da ayrıştırılmıştır. İktidardaki sınıf siyasetinin belirleyicisidir. Yirmi bir yılda AKP siyasi taktiklerini buna göre belirledi. İlk yedi yılını 2010 referandumuyla tamamladı.  Özgürlükçü, demokrat, vesayete karşı orduya ayar veren, Kürt sorununda siyasi hareketi pazarlık masasında eşit unsur olarak muhatap alan bu parti Cumhuriyet tarihinin özelleştirme rekorunu kırdı. Yine başörtüsü sorunu olarak tarif edilen ama yine başörtüsünün neyi örtmek için kullanıldığı icraatın içinde saklı olan bir dönemdi. Yine ittifak ortakları liberaller, liberal solcular, Kürt siyasi hareketi ve Gülen Cemaati idi. Ergenekon ve balyoz siyasi davaları ile Kemalistler karşı tarafa itilerek ilk defa bu memleketin kendilerinin olmadığı duygusuyla direniş sergiliyorlardı. Cumhuriyetin temellerine yapılan saldırı umdukları gibi kurumların seçkinlerindeki duyarlılığından ibaret değildi. On yıl önce bugünlerde Erdoğan Türkiye’ye giriş yapamıyordu. Gezi parkının yıkım kararı ile fişeği atılan direniş milyonların katılımıyla iktidarın istifasının istendiği kent merkezlerinin eylem alanlarına dönüştüğü Türkiye tarihinin en kalabalık halk hareketine dönüştü. AKP’nin demokratlığından,” özgürlükçülüğünden” nasibini almamış bir dil ile gerçekleştirilen saldırılar halkın direncini artırmıştı. Kürt siyasi hareketi masadaki ortağına karşı nasıl bir tavır sergileyeceğini bilemeden bir tavır alırken, CHP hükümetin fişini çekebilecekken itidal çağrıları ile siyasi krizi atlatmaları için yardımcı oldu.
AKP oluşturduğu her ittifakta sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen güven veren tarzıyla seçimleri kazandı. Muhalefetin benzer taktikleri halkın gözünde aslının değerini artırırken seçim kazanma hayali son seçimler de daha da arttı.
Direniş hükümetin alışık olmadığı yerden bir siyasi gündem oluşturduğu için en zorlandığı yaz dönemini yaşadı. Yıkılan Cumhuriyetin yeniden kurulmasına tepki halktan geliyordu. Siyasetin Meclis çatısına ve seçimlere sıkışmadığında lider arayışı değil de halkın dayanışmasının sonucu önemli bir deneyim oluşturdu. Hükümet Cemaat ittifakı hükümeti paylaşamadığında ortaya çıkan kriz yeni dönemin siyasi taktiğine ve ittifak değişikliğine doğru evrildi. AKP milliyetçiliği yeni dönemin merkezi siyasi argümanı hâline getirirken, Rusya ilişkileri ABD, NATO işbirlikçiliğini dengelemek için kullanılıyor. AKP oluşturduğu her ittifakta sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen güven veren tarzıyla seçimleri kazandı. Muhalefetin benzer taktikleri halkın gözünde aslının değerini artırırken seçim kazanma hayali son seçimler de daha da arttı. Toplumsal hareketi AKP’nin işine geliyor diye önlemek bu seçim de kazanacağız söylemi, haziran direnişinden hükümetin de muhalefetin de korktuğunu gösteriyor. Aynı siyasi söylem ve taktiklerin yarıştığı ilkesizliğin ilke olduğu bu seçim sürecinin kaybedeni ilkesiz siyaset olmuştur. Millet ittifakının bu seçimlerden yenilgi çıkartması beklenendir. Ancak halkın kendi iradesini boyun eğmeme yetkisini seçim iradesiyle sınırlaması beklenemez. Sermaye sınıfının otoriterleşme ihtiyacına karşı özgürlük talebi eşitlik mücadelesiyle birleşmeden sömürüye karşı üretimden gelen gücünün emekçilerin kullanması yeni dönemin siyasi taktiği olmak zorundadır.