CHP’nin sağcılaşmasının son büyük göstergesi parlamento siyasetidir. Sokağa çıkmayan, gösteri yapmayan, sarsıcı söylem ve eylemlerden kaçınan bir parti var karşımızda. CHP muhalefeti komisyon konuşmaları ve AYM başvurularından ibaret. Bugünden geriye baktığımızda CHP’nin son çeyrek asrı boşa geçmiş yıllar gibi geliyor. Bir önceki genel başkan Deniz Baykal ve şu anki lider Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünde en başta iki yol vardı: Ya sosyal demokrat tabanı genişletecekler ya da sağ partilerin bir kısmıyla ittifak yapıp büyük sağ çoğunluğu kendi içinde böleceklerdi. Baykal’lı yıllar bu iki amacının ikisi bakımından mutlak yenilgi yılları olarak tarihteki yerini aldı. CHP’nin siyasal sosyolojik etki alanı genişlemedi. AKP karşıtı sağla CHP arasında ciddi ve güçlü ilişkiler de kurulamadı. Bu süre içinde AKP, ANAP, DYP, Genç Parti ve Has Partiyi yuttu. CHP ile MHP arasında bile tutarlı bir ortak muhalefet ekseni kurulamadı. Kılıçdaroğlu ise Baykal’a göre çok daha başarılı bir siyasetin sözcüsü oldu. Ne yazık ki parti ciddi bir oy atağı yapamadı. % 20-25 arası kemik oy yerli yerinde kalmaya devam etti. Ama Kılıçdaroğlu sağ partilerle oldukça iyi ilişkiler kurdu. 2014’de MHP ile ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarıldı mesela. 2016 sonrası süreçte ise önce Saadet ve İYİ partiyle başlayan işbirliği 6’lı masa özelinde Millet İttifakı pratiğiyle sonuçlandı. Peki, sağ partilerle AKP karşıtı bir ittifak siyasetini örgütlemek CHP’yi nasıl etkiledi? Bu sorunun kısa yanıtı CHP’nin giderek daha fazla sağa yattığı şeklinde özetlenebilir. Sosyal demokrasi ve Atatürkçülüğün daha az vurgulanması bu ideolojiden uzak siyaset dilinin içeriği hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Bu genel çerçeveyi ayrıntılı bir şekilde yeniden ele aldığımızda karşımıza ironik bir tablo çıkmakta: Kılıçdaroğlu’nun liderliği döneminde CHP’deki ulusalcı kanat gözden ve güçten düştü. Parti siyasetini “laiklik elden gidiyor” söylemine sıkıştıran devletçi Atatürkçülük de itibar kaybetti. Başörtüsü yasağına taraf olan CHP, toplumun inanç ve değerlerini olduğu gibi kabul eden ve siyaset zeminini daha çok ekonomi üzerine kuran bir yapıya dönüştü. Millet İttifakıyla sonuçlanan sağ partilerle geniş kapsamlı işbirliğinin bu denli kolay kurulabilmesi CHP’nin laikliği ve milliyetçiliği daha az vurgulayan bir dili benimsemesiyle söz konusu oldu. Liberal-muhafazakâr kesimler Kılıçdaroğlu ve ekibinin partiye verdiği doğrultuyu genelde takdir ettiler. Kurucu değerlerden uzaklaşmış CHP sağ için uygun bir ortağa dönüştü. Ancak bu dönüşümün partinin kendisi için pek de hayırlı sonuçları içinde barındırmadığı söylenebilir. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığının desteklenmesi, Abdüllatif Şener gibi kişilerin milletvekili yapılması, eski AKP’li, MHP’li, hatta Zafer partili siyasetçilerin partide görev ve makam sahibi olması partiyi yıprattı. Düşünün, Sadullah Ergin CHP listelerinden milletvekili seçildi. Tabii CHP’nin sağcılaşması AKP muhalifi sağcı siyasetçilere çok kolay bir şekilde imkân ve ikbal tanıyan bir partiye dönüşmesinin tabanda yarattığı rahatsızlıktan ibaret değil.
Şüphesiz ki, iktidarı değiştirmenin tek meşru yolu seçimdir. Ama iktidara karşı çıkmanın başka meşru ve yasal yolları da var. CHP tüm bu yolları elinin tersiyle itti. Bu şekilde yıllar birbirini kovaladı.
Ortada çok ciddi bir ideolojik savrulma hâli var. Mesela en gerekli zamanlarda bile laiklik için mücadele edilmedi. Tarikatların devlette etkinliklerini arttırması tutarlı ve kapsamlı bir şekilde eleştiri konusu yapılmadı. Milliyetçi görünmemek için Atatürk milliyetçiliği ihmal edildi. Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu ve Toktamış Ateş gibi isimler seviyesinde aydın çıkaran ve kitleyi aydınlanmacı-cumhuriyetçi hedeflere doğru motive eden hassasiyet yok oldu. CHP, aydınları ve ideolojisi olmayan bir partiye dönüştü. Sağcılaşmanın örgütsel zemini ve siyasetin yapılış tarzını da çok kötü etkilediğini söyleyebiliriz. Parti sağa yaklaştıkça lider güçlendi. Bilindiği üzere sol partilerde örgüt ve ideoloji, sağ partilerde ise lider güçlüdür. Kişi partisidir sağ partiler. CHP’de öyle oldu. Sayısız seçim yenilgisine rağmen Baykal ancak bir porno kaset sonucu istifa etti. Etmese yine yerinde kalabilirdi. Kılıçdaroğlu ise bütün seçimleri kaybeden bir genel başkan olarak koltuğunu koruyor. Çünkü tüm güç genel başkanda. Örgütler özerkliklerini kaybetti. Parti içi demokrasi tasfiye edildiğinden aşağıdan yukarıya demokrasi de işlemiyor. Bu nedenle genel başkan kalmak istediği ve sağlığı da el verdiği müddetçe yerinde kalmakta. CHP’nin sağcılaşmasının son büyük göstergesi parlamento siyasetidir. Sokağa çıkmayan, gösteri yapmayan, sarsıcı söylem ve eylemlerden kaçınan bir parti var karşımızda. CHP muhalefeti komisyon konuşmaları ve AYM başvurularından ibaret. “Aman ağzımızın tadı kaçmasın, aman sağ partiler ürkmesin” diye siyaset meclise hapsoldu. Tek çıkış yolu seçim olarak gösterildi. Şüphesiz ki, iktidarı değiştirmenin tek meşru yolu seçimdir. Ama iktidara karşı çıkmanın başka meşru ve yasal yolları da var. CHP tüm bu yolları elinin tersiyle itti. Bu şekilde yıllar birbirini kovaladı. Duyguları ve kitleyi yöneten karizmatik lider Erdoğan karşısında her gün biraz daha zemin kaybetti Halk Partisi. Yaşanan tüm bu gelişmeler sonucunda rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Eskiden CHP’li olmak Atatürkçü, sosyal demokrat bir cumhuriyetçiliği benimsemek demekti. Şimdi ise, Kılıçdaroğlu’nun yanlış stratejisinin de sayesinde AKP karşıtı olmak CHP için yeterli. İşte asıl büyük yenilgimiz bu. İdeolojisi olmayan bir parti yok olmaya mahkumdur.