Belediyelere esir olmuş muhalefet
Armağan Öztürk
Belediyeler önemsiz mi? Şüphesiz ki değil. Ama muhalefetin iktidara gelebilmesi için yapısal bir dönüşüm geçirmesi gerek. Belediyeler üzerinden yürüyüp giden yerel rant pazarlığı ise muhalif kadroları değişim konusunda isteksiz hâle getiriyor.
Yerel iktidar muhalefetin içine düştüğü konformizm batağının somut zemini. Belediyeler, daha doğrusu belediyeleri kaybetme korkusu hem CHP’yi hem de İYİ Partiyi olumsuz bir şekilde etkiliyor. Belediye iktidarı bu bağlamda mevcut genel başkanları ve merkez politikaları devam ettiren anlayışın en büyük koruyucusu. Statükoyla belediye arasında bir özdeşlik var. Bu temel argümanı iki büyük muhalefet partisi, CHP ile İYİ Parti açısından ayrı ayrı tahlil edelim.
“Bu bizim son seçimimiz ya demokrasi ya tek adamlık” diye propaganda yapan Kemal Kılıçdaroğlu ağır seçim yenilgisinden sonra “oluyor hayatta böyle şeyler, partiyi yıpratmayalım, yerel seçimlere bakalım” havasına girdi. Seçim yenilgisinin özeleştirisi yapıp istifa etmeyen bu antidemokratik zihniyet tabii ki parti elitlerini tümüyle ikna etmedi. Ancak yaz ayları boyunca kendilerine “değişimciler” diyen ekibin beklenen atağı yapamadığını ve Sayın İmamoğlu’nun son açıklamasından sonra parti içi muhalefetin ivme kaybettiğini hep birlikte gözlemledik. Bu süreçte elbette aktörlerin büyük sorumluluğu var. Kılıçdaroğlu seçim yenilgileriyle dolu 13 yıllık genel başkanlığını kendi isteğiyle sonlandırabilirdi.
İmamoğlu ve diğer potansiyel adaylar daha kararlı bir süreç yürütebilirdi. Ama her olup biteni elitlerle açıklamak da doğru değil. Kılıçdaroğlu ve muhaliflerini aşan daha derin bir mesele var ortada. Belediyeler muhalefet için rahat bir iktidar alanı yaratmış durumda. Kimse Türkiye’de iktidarı almak gibi ucu açık bir hedef için elindeki bu imkândan vazgeçmek istemiyor. Ayrıca Erdoğan korkusu ise her itirazı sönümlendiren muhafazakâr bir katalizör güç gibi çalışmakta. “Aman bölünmeyelim, yoksa İstanbul ve Ankara’da elimizden gider” CHP örgütündeki temel eğilim. Bu bakış açısı yerinde kaldığı müddetçe Kılıçdaroğlu ne kadar seçim kaybederse kaybetsin iktidarını koruyacak. Tıpkı Baykal, hatta tıpkı 1950-1972 arası İsmet İnönü gibi.
İYİ Partide de benzer bir yerel iktidar tutkusu var. İYİ Partililer CHP ile olan ilişkilerinde mesafeyi iyi ayarlayamadıklarını düşünüyor. CHP’nin gölgesi İYİ Parti’nin gelişimini engelledi. Sayın Akşener başta olmak üzere parti elitlerinin önemli bir kısmı bu teze inanıyor. Ama yine de ittifakın dışına çıkıp tüm bölgelerde aday çıkarmak imkânsız. Çünkü ülkede başkanlık sistemi koşulları devam etmekte. Oyları İYİ Parti’ye göre çok yüksek olan AKP bile genel ve yerel seçimlerde ittifak yaparken İYİ Parti’nin bu seçeneği dışlaması siyasi rasyonelliğe aykırı. İkinci husus, İYİ Parti’nin Türkiye’deki hiçbir seçim bölgesinde çok da güçlü olmaması gerçeğiyle yakından ilgili. Yani oyları HDP gibi bazı bölgelerde yoğunlaşmamış bir parti var karşımızda.
Bu durum Akşener liderliğinin elini kolunu bağlıyor. Her yerde olan ama hiçbir yerde güçlü olmayan bir parti İYİ Parti. Bu nedenle CHP ile en azından büyük kentlerde ittifak yapmak zorundalar. Ama bu sefer CHP ile İYİ Parti arasındaki belediye pazarlığı çok daha kıran kırana geçecek. Yine de birkaç tane il belediyesi kazanması koşuluyla İYİ Parti’nin CHP’nin oyun kurucu olduğu muhalefet yapısının devamlılığına olur vermesi yerel seçimleri belirleyecek muhtemel bir olasılık olarak önümüzde duruyor.
Belediyeler önemsiz mi? Şüphesiz ki değil. Ama muhalefetin iktidara gelebilmesi için yapısal bir dönüşüm geçirmesi gerek. Belediyeler üzerinden yürüyüp giden yerel rant pazarlığı ise muhalif kadroları değişim konusunda isteksiz hâle getiriyor.
Yorumlar