AKP iktidarı sürecinde en az 20 bin işçi çalışırken ölmüştür. Bir ülkenin iş kanunu ve iş güvenliği siyasi iktidarın hangi sınıfın tarafında olduğu ile alakalıdır. Uygulanışı da bundan bağımsız değildir. 6331 sayılı İşçi Sağlığı ve Güvenliği kanunu 2012 yılın da çıkartılmış 2013 yılın da uygulamaya konulmuştur.  4857 sayılı iş kanunun içerisinde yer alan iş güvenliğinin alanını genişletip iş yerlerinde iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğu getirmiştir. Ancak aşağıda belirtilen faaliyetler ve kişiler hakkında bu kanun hükümleri uygulanmaz: a) Fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerlerindekiler hariç Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşarlığının faaliyetleri. b) Afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri. c) Ev hizmetleri. ç) Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar. d) Hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetleri. Yine bu kanun çırak ve stajyerleri kapsasa da bu kanun çıktıktan sonra en az 616 çocuk işçi çalışırken yaşamını yitirdi. Bu kanun çıktıktan sonra gerçekleşen işçi cinayetlerine bakıldığında, iş güvenliğinin salt kanun hükümleriyle sağlanacağının bir yanılsama olduğu ve bu kanunun önleyici bir yanının olmadığı ortaya çıkmaktadır. AKP iktidarı sürecinde en az 20 bin işçi çalışırken ölmüştür. Bir ülkenin iş kanunu ve iş güvenliği siyasi iktidarın hangi sınıfın tarafında olduğu ile alakalıdır. Uygulanışı da bundan bağımsız değildir. İş yerlerinin üretim yapmasının merkezinde kârın dışında başka bir düşünce yoktur. Üretim gerçekleşirken asgari maliyet hesabı her şeyin önündedir. Sonucunda azami kâr beklentisi vardır. Çalışma koşulları da bu durumdan bağımsız değildir. Yine iş güvenliği alanını özel sektöre bırakıp denetimi dahi sağlayamazken devletin caydırıcılığı dahi yoktur. İş güvenliği uzmanlarının iş yerlerinde patronlara sorumlu çalışıyor olmaları ve iş güvenliği uygulamalarının patronların izin verdiği kadarıyla uygulanması büyük bir sorun oluşturuyor. Patronların İSG hizmeti alıp sonrasında da iş güvenliğinin bütün sorumluluğunu iş güvenliği uzmanlarının sırtına yüklenmesi işçi cinayetlerinde patronların aklanmasına sebebiyet veriyor. İş Güvenliği Uzmanları Birlik Platformu üyeleri İzmir’de İnşaatta gerçekleşen vincin kırılmasıyla 6 işçinin ölmesiyle sonuçlanan” kaza” sonrası gözaltına alınan iş güvenliği uzmanı arkadaşları için açıklama da bulundular. Açıklamanın özeti şuydu: 6331 sayılı yasayı değiştirin. "İş hayatı işveren ve işçi tarifleriyle şekillenir. Kâr amacı güden, elinde bütçesi bulunan, yetkisi olan taraf işverendir, işveren vekilidir. Maliyet olarak görülen, hakları kısıtlanan, ekmeğinin peşinde olan taraf ise işçidir. İşçi kelle koltukta kule vincin tepesine çıkar, teknik yeterliliği olmayan vinç üzerinde yükseltme yapar, hatta güvende olmak için 'kamp alanı şantiye dışına alınsın' gibi talepleri olursa kapı bile gösterilir işçiye. Bizim güvenlik kültürü anlayışımız, işverenin güvende ve keyifte olmasıdır" denildi. "İş Güvenliği Uzmanları olarak bizler de kanun nazarında işçisiyiz. O yüzden bir tarafız, işçinin yaşam hakkının tarafıyız" denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Kanun ve ilgili yönetmelikler bize rehberlik, gözetim gibi görevler yükler. Rehberliğin yapılabilmesi için işverenden bu yönde bir talep gelmesi gerekir. Bir iş yapılmadan önce devlet bizden ne ister, benim ne yapmam lazım demesi gerekir ki, İş Güvenliği Uzmanı rehberlik yapsın. Saha gözetiminde tespit ettiği uygunsuzluklar sonucu İş Güvenliği Uzmanı, işverene bu uygunsuzlukları, tehlikeleri, riskleri anlattığında kovulmasın. Önlem talep ettiğinde hakaret işitmesin. İşveren ya da vekilinin, parasını ödeyerek aldığı İSG hizmetinden bu ülke ne beklemektedir? İş kazası yaşanıyor, paraya sahip olan işveren gözaltına alınıyor. Yetkiye sahip olan şantiye şefi gözaltına alınıyor. Bunlar tamam ve doğru. Peki İş Güvenliği Uzmanı neden gözaltına alınıyor? Suçlama nedir? Ne kanıtlar bulunmuştur? Apar topar gözaltına alınan iş güvenliği uzmanının diğer işçilerden, çalışanlardan farkı nedir? Bütçesi ve saha üzerinde yetkisi olmayan bir mesleğin, toplum nazarında haysiyeti neden yerlere vuruluyor? Kişilere neden itibar suikastı yapılıyor? İş güvenliği uzmanı hem öngördüğü ve uyarısını yaptığı bir tehlikeyi işverene bildirip hem de olay gerçekleşince neden günah keçisi oluyor?" Esas sorumluların peşine düşülmesi istenen açıklamada Fikret Kâmil Aydın'ın serbest bırakılması çağrısında bulunuldu. Önlenebilir kazaların "işverenlerin ve vekillerinin risklere karşı önlem almaması sonucu" önlenemediğini vurgulayan iş güvenliği uzmanları bunun sonucunda insanların öldüğünü dile getirerek kederli ve öfkeli olduklarını ifade ettiler. "Bizler yalnızız. Devlet kurumu işverenin insafına bıraktığı iş güvenliği uzmanından işvereni yönetmesini bekliyor" denilen açıklamada "Fikret Kâmil Aydın isimli meslektaşımızı serbest bırakın. Esas sorumluların peşine düşün ve iş güvenliği uzmanlığı mesleğini işverene hizmet olarak değil kamu görevi olarak nitelendirerek 6331 sayılı kanunu değiştirin" talebi dile getirildi. Açıklamada "Yoksa daha pek çok işçi kardeşimiz hayatını güvensiz ortamlar yüzünden kaybedecek" denildi. Tek bir iş kanununun oluşturulup tamamen işçilerin lehine uygulanabilmesi için üretimin toplumsallaştırılması, ekonominin merkezinde kamuculuğun yerleştirilmesi şarttır. Böylece iş güvenliği tamamıyla sağlanmış olur.