Dün Dersleri, Ahmak Bilgisi ve geleceğimiz
Yüksel Işık
Ankara’da işlenen cinayet, İmamoğlu’na verilen “ahmak” cezası ve ardından “terörle iltisaklı isimler” soruşturmasıyla birlikte düşünüldüğünde, yapılması beklenen seçim sürecinin zorlu geçeceği anlaşılıyor.
Çok okunan kitapların başında gelir, Kelile ve Dimne.
Yazarı, Hintli Bilgin Beydeba’dır; “zulmüyle abad” olan Hint Hükümdarı Debşelem’in isteği üzerine yazılan kitabın konusu, ahlak ve siyasettir.
Beydeba’ya göre insan dört özelliğiyle hayvanlardan ayrılır; bunlar hikmet, iffet, akıl ve adalettir ve dünyada ne varsa her şey bu dört özelliğin kapsamına girer. Bilgi, edep ve yetenek, hikmete girer. Bencillikten uzaklaşma, sabır ve vakar aklın kapsamındadır. Hayâ, geniş gönüllülük ve kişilikli olmak iffete girer. Doğruluk, iyilik, nefsine hâkim olma ve güzel ahlak ise adaletin içindedir.
Hayat da insana ait olan bu özelliklerle hırs olarak özetlenebilen kötücül özellikler arasındaki mücadelenin kesişme noktasında cereyan eder.
Beydeba’nın rivayetlerinden biri güvercinler ile avcı arasında geçer.
Buna göre avcının biri, ağını atıp, üzerine buğday taneleri serpiştirerek bekler. O sırada orada geçen ve başlarında tasmalı olmak üzere bir grup güvercin gördükleri yemlere üşüşürler. Olan olur; hepsi de ağa düşerler.
TUZAKTAN KURTULMANIN ÖN ŞARTI BİRLİK
Rivayet bu ya, avcının neşeyle kendilerine doğru geldiğini gören tasmalı güvercin, arkadaşlarına, bizim bugünlerde sıklıkla tekrarladığımız “kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sözünün bir benzerini söyler:
“Bu tuzaktan kurtulmanın çıkış yolu, birlik ve beraberliktir. Aranızdaki dayanışmayı bozmayın ve unutmayın ki hiç kimse yalnız başına kurtulamaz.”
“Bu tuzaktan kurtulmak için ne yapacağız peki?” diye sorar diğer güvercinler. Tasmalı güvercinin cevabı nettir:
“Hepimiz tek bir güvercin gibi hareket etmeli ve yardımlaşmalıyız. Böylelikle her birimiz diğerimiz sayesinde kurtulmuş oluruz.”
Dediğini yapmışlar; el birliğiyle havalanıp ağla beraber uçuşa geçmişler. Avcı, ağın yüküyle fazla uçamayacaklarını düşünüp, peşlerine takılmış. Tasmalı güvercin, bakmış ki avcı peşlerinde; “o hâlde” demiş, “yerleşim yerlerinden doğru gidip izimizi kaybettirelim; sonra da fare bir dostum var, ona gidelim ve ondan üzerimizdeki şu ağı kesmesini isteyelim.”
Öyle yaparlar.
Fare, öncelikle tasmalı güvercini kurtarmak ister; fakat tasmalı, “önce diğer güvercinlerin sonra benim düğümlerimi kes” diyerek, dayanışmanın önemini bir kez daha gösterir.
Fare ağı keser; tasmalı güvercin ve arkadaşları kurtulur.
Hepsi bu…
Güvercin duyarlılığı ve bu duyarlılıkla oluşan birlik duygusu ve farenin gösterdiği dayanışma, Türkiye’nin “yol haritası”nı oluşturması açısından çok çarpıcı bir metafor olabilir.
Niye mi anlatıyorum?
GELECEĞİ KAZANMANIN ÖN ŞARTI DAYANIŞMA
Ankara’nın orta yerinde bir siyasi cinayet işlendi. Cinayete kurban giden kişi, esasen “içerden” biri. Her siyasi cinayetin toplumu terörize etme amacı taşıdığı açık ama bu seferki öyle bir cinayet ki her zamankinden daha ürkütücü bir niteliğe ve toplumu terörize etme potansiyeline sahip.
Seçim sathi mailine girilen bir dönemeçte işlenen bu cinayetin tetikçileri mutlaka bulunur; bulunacaktır. Onlar, sorgularında, “bize yan baktı, o nedenle öldürdük” diyeceklerdir ve konu herhangi bir cinayet dosyası gibi rafa kaldırılacaktır.
İşlenen cinayet, İmamoğlu’na verilen “ahmak” cezası ve ardından “terörle iltisaklı isimler” soruşturmasıyla birlikte düşünüldüğünde, yapılması beklenen seçim sürecinin zorlu geçeceği anlaşılıyor.
Bu zorlu süreci aşmanın yolu, kendilerine kurulan tuzağı “birlik ve dayanışma” ile aşan güvercin duyarlılığına sahip olmaktan geçiyor.
Normal koşullar altında her partinin farklılıklarını dile getirip, seçmenin karşısına öyle çıkması beklenirken, şimdi farklılıklarından vazgeçmeden aynı noktaya odaklanmaları icap ediyor.
Bu odaklanmanın nasıl yapılacağına ilişkin bir cümleyi, Şevket Süreyya Aydemir’in, İkinci Adam kitabının ikinci cildinden aktarmak istiyorum:
“Değerliyi değersizden ayırmak, dağlar gibi yığınlar teşkil eden değersiz hüküm, kanaat, anı ve belgeleri bir tarafa iterek; az’ın, doğru’nun ve değerli’nin üstünde çalışmak…”
Zaman, “dağlar gibi yığınlar teşkil eden değersiz hüküm, kanaat, anı ve belgeleri bir tarafa” itme ve “doğrunun, değerlinin üstünde çalışma” zamanıdır.
O nedir peki?
Farklılıklarımızı zenginlik olarak gören, herkesin kendisini ifade etmesine olanak tanıyan, özgürlükçü, laik, demokratik özelliklerle güçlendirilmiş yeniden parlamenter sistemi inşa etmektir.
Bu sürecin inşasını gerçekleştirecek güç, Altılı Masa’dır.
Asıl mesele, altılı masanın doğrularının kesişme noktasındaki ismi bulabilmektir. O isim, elbette ülkenin geleceğini güvence altına alabilmek için hırslarından arınmış biri olmalıdır.
Aynı kitabın giriş kısmında şöyle bir belirleme yapmış Aydemir; bitirirken, onu da aktarmak icabeder.
“Bir ülkenin, tarihi bir anında, eğer şartlar bir adamı ön plana çağırıyorsa, eğer şartlar onun basacağı basamak taşlarını, onun geçeceği yola daha önceden döşemişse, o adamın yolunu kesmek artık mümkün değildir.”
Daha ne diyelim…
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı