CHP rüzgâra göre savrulan bir parti görünümündedir. Neyi savunduğu konusunda netlik kalmamıştır. Bir bakıyorsunuz “evrensel değerlerin” savunulduğu bir kurumsal refleksle kamuoyunun karşısına çıkarken, çok geçmeden “milliyetçi” söylemi benimsemiş oluyor. İlkesizlik hâkim partiye. Yıllarca iktidardaki sağ iktidarların kendi uyguladıkları politikalara ilişkin yaptıkları “alternatifsizlik” propagandalarının etkisiyle, eski ilkelerini yeni koşullarda anlamlandırabilmekte zorluk çekmiş bir parti CHP. Kendi yapısı gibi, kuruluş ilkelerini de zaman uydurabilmekte zorlanmıştır. O yüzden pragmatik bir parti kimliğine bürünüp, seçimlerde salt iktidar eleştirileri yapan bir parti olarak kamuoyunun karşısına çıkmıştır. Bu siyaset yapma tarzı yöneticiler için oldukça konforlu bir alan oluşturmuş, alternatif politika oluşturma zahmetine girmeyi gereksiz kılmıştır.  Aynı zamanda bu ilkesizlik, bugünkü CHP yönetiminde olduğu gibi, siyasetin faklı kesimlerine ve anlayışlarına mensup şahsiyetlerin parti mensubu olabilmelerine imkânı vermiş, onların parti bünyesinde kendilerine ait bir yaşam alanı bulabilmelerine olanak sağlamıştır. Son zamanlarda Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi de bu durumu bir avantaj olarak görmüş ve sağ seçmene açılabilmenin bir yolu olarak kullanmış, teşvik etmiştir. Maalesef bu strateji onun bugüne kadar girdiği tüm seçimleri kaybetmesini engelleyememiştir. Sorunun temelinde yer alan nedenlerden az birinin fikri temelde partinin “ilkesizliği” olduğu görülememiştir. Bugünkü haliyle parti, AKP ve Erdoğan’ın hâlihazırda izlediği politikaların kendilerince daha iyi uygulanabileceğini iddia eden bir parti görünümündedir.  Başkanların, yöneticilerin belki kendilerine ait kişisel görüşleri ve ilkeleri vardır. Ama kurumsal olarak partinin tabanında tartışılıp benimsenmiş ve siyasi mücadelenin konusu haline getirilmiş ilkeler maalesef CHP’de yok. Bu yüzden seçim sonrası CHP’de başlayan tartışmalar giderek çok daha ilginç bir hal almaya başladı. Yönetim değişim taleplerine karşı net bir tutum takınmazken, bazen de verdiği anlamsız tepkilerle gelen eleştirileri önemsizleştirmeye çalışıyor. Şu ana kadar yaşadıklarımızdan benim anladığım, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hiçbir şey olmamış gibi mevcut yönetim ile yoluna devam etmek istemektedir. Bu ne yazık ki, toplumun karşı karşıya kaldığı sorunların çözümüne yönelik bir politika oluşturmadan, partiyi belli ilkeler etrafında toplanmasını sağlamadan devam etmek anlamına gelmektedir. Yine eskiden yaptığı gibi ittifaklar kurarak, bir yandan toplumun farklı kesimlerinden seçmen desteği almayı, öte yandan belirlemesi gereken muhtelif politikaları ittifak ortaklarına “taşere” ederek seçimleri kazanabilmeyi amaçlamaktadır. Bugün seçim sonuçlarından bağımsız düşünsek bile, CHP’de bir değişim ihtiyacı olduğu çok açık. Hatta bu ihtiyaç çok uzun zamandır var ama hiç bu kadar belirgin bir hal almamıştı. Seçimlerdeki başarısızlık sadece bu ihtiyacı daha görünür hale getirmiştir. Maalesef bu ilkesizlik sebebiyle CHP belli bir çizgide istikrar gösteren bir parti olmak yerine, rüzgâra göre savrulan bir parti görünümündedir. Partinin böyle bir karakteristik özelliğe bürünmesinde parti yönetimlerinin ve başkanlarının yetenekleri ve kapasiteleri de önemli rol oynamıştır.
CHP “altı ok”u bugünün koşullarına göre anlamlandıramadığı için, açıkça dile getirmeyerek gözlerden ırak tutmayı tercih ediyor.
Aslında değişim ihtiyacını ortaya çıkaran birçok faktörün yanında, düşünsel anlamda partinin neyi savunduğu konusunda bir netlik kalmamıştır. CHP’nin savunduğu kurumsal fikirlerin partililer ve kamuoyu tarafından net olarak anlaşıldığını düşünmek de mümkün değildir. Bir bakıyorsunuz parti “evrensel değerlerin” savunulduğu bir kurumsal refleksle kamuoyunun karşısına çıkarken, çok geçmeden “milliyetçi” söylemi benimsenmiş olarak karşınıza çıkabiliyor. Görünen o ki, herkes kendi düşünceleri doğrultusunda bir CHP hayal etmektedir. Ya da ülke şartları neyi gerektiriyorsa, CHP ona uyum sağlamaktadır. Partinin resmi makamlarınca yapılan uygulamaların ve kullanılan söylemlerin, kurumsal başarısızlıklarına ardından kafalardaki CHP fikriyle uyumsuzluğu fark edilince, elbette hayal kırıklıkları ortaya çıkıyor. Kimisi eski ilkelere ve söylemlere rücu ederken, kimisi de yeni fikir ve söylem arayışına girişiyor. Parti uygulanacak program ve söylemlerde net olmamasını, partiye gönül veren tabanı geniş tutabilmenin bir yolu olarak görmek mümkündür. Farklı kesimlerden, farklı dünyalardan insanları bir arada tutma isteği de olabilir. Malum ülkenin toplumsal ve fikri düzeyde maruz kaldığı kafa karışıklıkları ve buna bağlı kutuplaşması böyle bir yaklaşımı gerekli de kılabilir. Tabidir ki böyle bir durumda ilkeli politika seçeneklerinin geliştirilebilmesi güçleşmektedir.  Tüm kesimleri kapsama arzusu, CHP’nin net politika seçenekleri ve ilkelerle böyle bir kamuoyunun karşısına çıkabilmesine olanak sağlamıyor. Bunun sonucunda yapılan muhalefet de, salt iktidarın eleştirisine ve aynı politikaların CHP tarafından daha iyi yapılabileceğinin iddiasına indirgeniyor. Böylece siyaset, tarafların ilke ve sorunlara yönelik çözüm önerilerinin ortaya konulduğu bir düzlemden, tarafların yapıp ettiklerinin konuşulduğu “magazinel” bir düzleme çekilmiş oluyor. Görünen o ki, bugün CHP tabanının geldiği nokta itibariyle bu siyaset tarzı partiye gönül verenleri artık tatmin etmiyor. Bugün dile getirilen değişim talepleri de, bu tarz siyaset yapma tarzının terk edilerek, ilkeler üzerinden tartışmaların yapılacağı, ülkenin sorunlarına yönelik çözümlerin kamuoyunda dile getirileceği bir politika yapma tarzına liderlik edecek bir parti yapısının oluşturulmasıdır. Yani “pozitif siyasetin” önünü açacak bir parti yapısı ve liderlik anlayışıdır. Bugünlerde parti kamuoyunda “yeni tüzük” talepleri etrafında ortaya konulan bu tartışmaların ana amacı, böyle bir pozitif siyaset tarzını oluşturma gayreti ve arayışıdır. Ancak yazılacak tüzükler ne kadar ilerici olursa olsun, netice de bir kurum olarak CHP’nin ihtiyaç duyduğu bir diğer değişim ihtiyacı ise “liderlik” ve “liderlik yapma tarzındaki” değişimdir. Bu olmadığında oluşturulacak tüzüğün nasıl uygulanacağı sorusu da askıda kalacaktır. Dolayısıyla tartışmalarda konu edilen yeni bir tüzük arayışı bahsi geçen değişim talebinin bir gereklilik koşuluysa, “liderlik” de bu değişimin “yeterlilik” koşuludur. Gerçekleştirecek değişimin bu yönü aynı zamanda CHP’yi böyle taleplerin dile getirilemediği gelenekse sağ partilerden ayıran önemli bir farktır.
CHP için yazılacak yeni tüzük ne kadar ilerici olursa olsun, liderlik ve liderlik yapma tarzında değişim olmadığında, oluşturulacak tüzüğün nasıl uygulanacağı sorusu da askıda kalacaktır.
CHP cumhuriyetin kurucu partisidir ve kuruluştaki temel ilkeler ülkede geniş kitleler tarafından benimsenmiştir. Örneğin “Altı Ok” bu değerlerin somuta indirgendiği kurumsal sembollerden biridir. Bunlar CHP’nin 100 yıldır sürdürdüğü siyasi mücadelenin temel ilkeleri temsil eder. CHP’nin Türkiye siyasetinde kalıcı olmasının da nedenlerinden biridir bu ilkeler. Sadece CHP tabanında değil, başka partilerin tabanında yer alan ve o partileri destekleyenler bakımından da benimsenmiş, bir nevi “içselleştirilmiş” ilkelerdir bunlar. Ancak son yıllarda altı okun temsil ettiği bu ilkeler hiç gündem yapılamadı. Hatta bunlardan anayasada bile yer alan bazılarının açıkça tartışılmasından kaçınıldı. Ülkemizdeki siyasetin akışı içinde o ilkeler de facto yeni anlamlar kazandı. Ancak bu ilkelerin yeniden yorumunda kontrol CHP’nin elinden kaçtı. Yönlendirici güç maalesef iktidar oldu. CHP açıkça bu ilkeleri bugünün koşullarına göre anlamlandıramadığı için, onları açıkça dile getirmeyerek gözlerden ırak tutmayı tercih etti. Bu, büyük ölçüde iktidarın CHP’nin siyaset tarzına ve söylemlerine etkisinin ve yönlendirmesinin bir neticesi olarak gerçekleşmiş oldu. Belki bu ilkeler eskisi kadar önemsenmiyordu. Belki de terk edilmiştir. Günümüz koşullarına uygun görülmemiş de olabilir. Bunlar mümkündür. Ama bunun bile bir gerekçeye dayandırılarak, parti kamuoyunda tartışmaya açılması gerekmektedir.  Daha da önemlisi bunların yerine günümüz koşullarına çözüm olacak yeni ilkelerin geliştirilmesi gerekmektedir. CHP gibi kurumsallığı benimsemiş ve yönetim pratiği olarak uygulamaya çalışan bir partide, bunların tabanıyla tartışılmaması düşünülmemelidir. Bugün, sanki bir oldubitti ile bu ilkeler gündemden düşürülmeye çalışılmaktadır. Yerine de üzerinde uzlaşılmış yeni ilkeler konulamamaktadır. O zaman da parti belli kişisel ve grupsal çıkarların yerine getirilmesi için kullanılacak siyasi bir araca dönüştürülmektedir.  Böylece parti tabanı değersizleştirilerek, sadece parti yönetiminde görev alan (ya da alması istenilen) kişilerin seçileceği bir unsura dönüştürülmektedir. Bu tabanın düşüncelerini hiçe sayan, partinin toplumla bağını kopartan, “elitist” yaklaşımın terk edilmesi gerekmektedir. Belli bir yaş dilimindeki kuşaklar CHP’yi hep bu altı okla tanımlanmış ilkeler partisi olarak bilirler. İnsanlar yıllarca bu ilkeler için CHP’de yer almış, siyasi mücadele yapmışlardır.  Bu nedenle bu ilkeler son derecede güçlü ve zamana karşı dirençli olmuşlardır. Partinin yöneticilerinin de, doğal olarak kurumsal kimliğin parçası olmuş bu ilkelere veya onların günümüz koşullarına göre yeni yorumlarına sahip çıkmaları arzulanır olmuştur. Bu, CHP’nin sahip olduğu tabanın niteliğinin bir gereği olarak “ilkeli siyaset” yapmaya duyulan bir ihtiyaçtır aynı zamanda. Zamanında bu ilkeler ülkenin toplumsal ve ekonomik sorunlarına çözüm için geliştirilen birtakım politikaların sembolize edilmiş halleridir. Belli bir dönem içinde, bu ilkelerden üretilen çözümlerin başarılı olduğunu söylemek de mümkündür. Bugünün toplumsal ve ekonomik ihtiyaçların bu ilkeler ışığında çözülemeyeceğinin ileri sürülmesi mümkündür. Ancak bugüne özgü sorunların çözümünde referans alınacak birtakım ilkelerin de eskisi gibi sembolize edilip, vatandaşa sunulmasına ihtiyaç vardır. Bugünkü tartışmalarda değişim taleplerine karşı direnç gösterenlerin değişime karşı oluşlarının gerekçelerini ikna edici bir şekilde ortaya koymaları gerekirken, değişimi talep edenlerin de “değişim” ile ne kastedildiğini tüm açıklığı ile kamuoyunun önüne kaymaları gerekmektedir. Özellikle değişim adı altında partiyi “sağa” açmayı amaç edinenlerin, aynı şekilde bu eylemlerinin gerekçelerini güçlü bir şekilde ortaya koyup, partinin kurumsal kimliğinin bir parçası yapma cesaretini gösterebilmeliler. Aksi halde “değişim talebi” etrafında sarf edilen sözlerin basit bir “seçim manevrasından” öteye gitmeyeceği açıktır.
CHP sağ seçmene açılırken, o seçmen kitlesine “helalleşme” dışında ne sunduğunu da iyi kurgulamalıdır. Görünen o ki, CHP bu seçmen kesiminin menfaatlerini kollayan politik duruşa da sahip olmaktan uzaktır.
Son zamanlarda CHP sağ seçmene açılırken, o seçmen kitlesine “helalleşme” dışında ne sunduğunu da iyi kurgulamalıdır. Görünen o ki, CHP bu seçmen kesiminin menfaatlerini kollayan politik duruşa da sahip olmaktan uzaktır. Sağ seçmenin hangi talebine, ne tip politika önerileri ile çözüm önermektedir? Maalesef bu soruların cevabı CHP’de yok. Fakat bu da partinin izlediği politika bakımından tabansız kalmasına yol açmaktadır. Bu şekilde kendi seçmen tabanını dışlayıp küstürürken, sağ seçmenin de desteğini alabilmesi mümkün olmamıştır. Maalesef CHP “ilkesizliğe” doğru koşar adım gidiyor. CHP’li yöneticilerinin bugüne kadar “ekmeğini yedikleri”, bunca insanın peşinden gittiği ilkeleri parti tabanında hala hatırlayan giderek azalan sayıda bir partili seçmen mevcut. Onlar bugünkü parti yönetiminin bu ilkeleri eskisi gibi sahiplenmediklerini görseler bile, inanarak peşinden gittikleri bu ilkelerin kıymetinin zaman içinde anlaşılacağına inanmakta ve bu amaçla CHP’nin kemik kitlesi içinde yer almaya devam etmektedirler. Ancak yıllarca siyasi mücadeleler içinde yer almış, her türlü baskıya direnebilmiş bu insanların zamana karşı direnç gösterebilmeleri mümkün değildir. Her şey gibi hayat da bir gün sona eriyor. Geçmişin tecrübelerine sahip, ama artık yaşlanmış bu taban, ister istemez doğal yollardan tasfiye olacaktır. Yeni seçmenler arasında onların varlığını ve temsil ettikleri ilkeleri hatırlarlar mı bilemem. Ama CHP yönetimi için tabanda önemli bir eksiklik yaratacak bu insanların kaybı. Onların yerlerinin ise nasıl doldurulacağı meçhul. Bu bakımdan CHP’nin yeni bir seçmen kitlesi yaratmaya da ihtiyacı var; elbette o seçmenin ihtiyaç ve sorunlarını kendi bünyesinde sembolize edecek ilkelerle birlikte… Bugün değişim talebini dile getirenlerin ve buna karşı direnenlerin, tabanda meydana gelen ve kaçınmanın mümkün olmadığı bu sorununa karşı nasıl bir çözüm önerdiklerini açıkça ortaya koymalılar. Görünen o ki, CHP’nin geleneksel ilkelerini sahiplenen bu tabanı Kemal Bey, daha sağ görüşlü bir sahip seçmen kitlesi ile ikame etmek istemektedir. Bu niyetini hem kendisi, hem de onun yönetiminde yer alanlar açıkça ortaya koymaktadırlar. Ancak parti içinde değişim diyenler ise, böyle bir sorunun çözümü konuşunda hala tatmin edici bir fikir beyan edebilmiş değiller. Zira bu sorunun cevabı yine ilkeleri net bir şekilde tanımlanmış yeni bir siyasete ihtiyaç duyar. Unutmamalıyız ki, ilke temelinde yapılan siyasetin oluşturacağı bir taban dönemsel olarak oluşan baskılara ve dönüşümlere daha dirençli bir taban olacaktır. Belirlenecek olan yeni ilkelerin kaynağı ise, bugün Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ekonomik ve toplumsal sorunlardır. Bu sorunlara çözüm olacak politikalara referans olacak ilkelerin tespiti ise parti için mücadele sürecinde mecburidir. "Unutmayın, emanet olan düşünceleri sahiplenerek, farklı partiler arasında gezen ve mobilitesi yüksek bir tabana güvenerek ilkeli bir siyaset yapılamaz."