Atalay için yapılan haksız tutuklama tespiti, Osman Kavala, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve diğer bütün Gezi Parkı davası sanıkları için geçerli olmuyor mu? Yargılama yenilenecekse, bir sanık için yenilenen yargılamanın diğer sanıklara sirayeti gerekmeyecek mi? Bir bütün olan yargılamayı bu derece mahkemeler arasında paylaştırmak ya da yargılanan sınıklar arasında bıçakla keserek ayırabilmek mümkün mü? Anayasa Mahkemesi (AYM), Milletvekili Can Atalay hakkında kararını geçtiğimiz hafta açıkladı ve ihlal buldu. Hatırlanacağı üzere, Gezi Parkı davasından sanık avukat Can Atalay 14 Mayıs 2023’teki genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisi’nden aday olup Hatay’dan milletvekili seçilmişti. Atalay hakkındaki, “milletvekili seçilmesi nedeniyle hakkındaki yargılamanın durması ve tahliye edilmesi” talebi dosyanın o anda önünde bulunduğu Yargıtay 3. Ceza Dairesince reddedilmiş, bunun üzerine Atalay’ın avukatları yargılamada durma kararı verilmesi ve tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştu. O arada apar topar Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Gezi Parkı davasında Can Atalay’a verilen 18 yıl hapis cezasını onamıştı. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 12 Ekim’de başvurunun görüşülmesini bir üyenin dosyaya hazırlanamadığını belirtmesi üzerine ertelemişti. Pazarlıklar tamamlanmış olsa gerek, geçen hafta ihlal kararı açıklandı. Açıklandı ama, sorun çözülmedi, aksine büyüdü; zira AYM’nin dosyayı gönderdiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, “Anayasa Mahkemesi'nce verilen bireysel başvuruya konu ihlal kararı mahkememizin kararına ilişkin olmayıp, Yargıtay ilgili Ceza Dairesince verilen tahliye talebinin reddi kararına ilişkin olduğu, dosyanın ilgili Daire önünde bulunduğu sırada başvurucunun milletvekili seçildiği ve bireysel başvuruya konu ihlalin bu Dairenin kararından kaynaklandığı, ayrıca bireysel başvuru yapıldıktan sonra ilgili Ceza Dairesince dosyanın esastan incelendiği ve karara bağlandığı, bu sebeple oluşan yeni hukuki durum karşısında Yargıtay 3. Ceza Dairesince yeni bir değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğu anlaşıldığından dosya Cumhuriyet Başsavcılığı'nıza gönderilmiştir. Gereği takdirlerinize arz olunur.” notuyla topu Yargıtay’a attı. Öncelikle belirtmek gerekiyor ki, bu paslaşmalar nedeniyle geçen zamanda Can Atalay’ın tahliye edilmeyip cezaevinde tutulmaya devam etmesi, hürriyeti tahdit suçu niteliğinde ve sorumluluğu da korkudan bir türlü inisiyatif alamayıp top çeviren hakimlere ait. Dilerim bir gün sebebi sorulur. Meğer Atalay’ı tahliye etmeyen mahkeme başkanı hâkim, birkaç sene önce Milletvekili Enis Berberoğlu’nu da tahliye etmeyen heyetin de bir üyesiymiş. Şaşırdınız mı? O mahkemenin başkanı da şu an Adalet Bakan Yardımcısı görevinde bulunan Akın Gürlek’ti. Hatırlayabildiğim kadarıyla AYM, Eylül 2020’de verdiği kararla, Berberoğlu’nun, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine oy birliğiyle karar vererek, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmetmişti. Bu karara karşı üst mahkemeye itirazda bulunulması üzerine İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, ihlalin giderilmesine ilişkin görevin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinde olduğu gerekçesiyle itiraz hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” hükmetmiş, ancak Enis Berberoğlu'nun yeniden yargılama talebi kabul edilerek infaz durdurulmuştu. Acaba bilerek, üstelik yakın zamanda yaşanmış örneği de olduğu halde mahkeme neden böyle karar veriyor, daha doğrusu bir türlü karar veremiyor? Yoksa yargı bağımsızlığı mı birtakım nedenlerden etkilenmiş durumda… Geldiğimiz noktada AYM açıkça Can Atalay’ı serbest bırak ve yeniden yargılama yap diyor. İlk derece mahkemesi ise, nihai tutukluluğa Yargıtay 3.Ceza Dairesi’nin karar vermiş olduğu gerekçesiyle başvuruyu oraya havale ediyor. İyi de ilk tutuklamayı yapan ve aylar boyunca o tutuklamayı devam ettiren mahkeme ilk derece mahkemesi. Yargıtay, bizim sistemimizde artık yalnızca bir denetim mahkemesi; ihlal kararı ise İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına ilişkin verilmiş durumda, dolayısıyla AYM’nin ihlal kararını yerine getirme ve yarattığı hukuka aykırılığı giderme görevi de ilk derece mahkemesine ait. Yargıtay bu aşamada artık dosyadan el çekmiş olduğundan ne usul ne de esas bakımından herhangi bir yetkisi de yok. AYM kararında bir başka dikkat çekici nokta da bu “yargılamayı yenile” emri. AYM’nin ihlal bulguladığı kararların kendiliğinden yargılamanın yenilenmesi konusu olacağı kanunda yazılı. Yine AYM’nin İçtüzüğündeki bir başka hükme göre bireysel başvuru kararları “erga omnes” yani herkesi bağlayıcı etki göstermiyor, yalnızca “inter pares” yani salt başvurucuyu bağlayan etki yapıyor. Biliyoruz ki Can Atalay, milletvekili seçildiği için Anayasa’nın 83.maddesinde belirtilen yasama dokunulmazlığı kuralından faydalanarak tahliye talep ediyor. Oysa AYM kararında, Anayasa’nın 19 maddesinde dile getirilen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali, yani tutuklamanın haksızlığı açıkça belirtiliyor. Bu durumda Atalay için yapılan haksız tutuklama tespiti, Osman Kavala, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve diğer bütün Gezi Parkı davası sanıkları için geçerli olmuyor mu?  Yargılama yenilenecekse, bir sanık için yenilenen yargılamanın diğer sanıklara sirayeti gerekmeyecek mi? Bir bütün olan yargılamayı bu derece mahkemeler arasında paylaştırmak ya da yargılanan sınıklar arasında bıçakla keserek ayırabilmek mümkün mü? Sorunun kökeninde, iktidarın yargıyı sonuna dek siyasallaştırmış ve bütünüyle hakimlerin ideolojik algılarına teslim etmiş olması yatıyor. Bu sayede normal bir ülkede olmayacak milyonlarca ceza yargılaması, bu ülkede son derece normal hale gelebiliyor. Toplantı, gösteri ve protesto hakkı, yalnızca iktidarın ideolojik olarak karşı çıktığı anlarda kullanılabilir hale dönüşüyor. Atalay, yakın bir zamanda özgürlüğüne kavuşacak, ancak yaşanan hukuk garabeti yanına kar kalacak; sorumlulardan yine hiçbir hesap sorulamayacak. Tüm bunlar olurken de muhalefetin, herhangi bir kahvehanede işitebileceğimiz serzenişlerin dışında, nitelikli bir hukuk analizi ortaya koyarak yaşanan gariplikleri eleştirmesi ve olması gereken doğruları ortaya koyması gerekmez mi? Olamıyor, çünkü hafta sonu kurultay var ve herkes koltuk derdinde. Maalesef, elimizdeki malzeme bu…