Hayatta en çok kendimizle beraber oluyoruz. Ailemiz, eşimiz, sevgilimiz, dostumuz, arkadaşımız vd. çevremizdeki tüm insanlardan zaman zaman uzaklaşsak da doğumumuzdan ölümümüze kadar bütün yaşamı kendimizle beraber geçiriyoruz. Günün 24 saati, yılın 365 günü kendimizle birlikteyiz. Diğer insanlarla bile ilişkilerimiz hayatımızı yakından etkiliyorken kendimizle ilişkimizin moral durumumuzu etkilememesi mümkün değil. Durum böyleyse eğer, şu soruları sormak anlamlı olacaktır herhalde: Sürekli birlikte olduğumuz kendimizle aramız nasıl acaba? İyi miyiz? Dost muyuz? Birbirimizden memnun muyuz? Biliyoruz ki kendisinden memnun olan kişiler hayatta daha çok mutlu oluyorlar ve diğer insanlar için de mutluluk kaynağı haline gelebiliyorlar. Buna karşın kendisiyle ilişkisi iyi olmayan, kendisinden memnun olmayan kişiler içinse yaşam genelde sıkıntılı bir şekilde ilerliyor. Bu tür insanlar kendileri hayattan memnun olmazken başkaları için de birer sorun kaynağı haline gelebiliyorlar. Bu durumda belki de hayatta en çok önem vermemiz gereken konuların başında kendimizi sevmemiz, kendimizle ilişkimizin iyi olması, kendimizle dost olmamız geliyor. Peki ama bunu nasıl başaracağız? Kendimizle ilişkimizi nasıl dengeli, tutarlı, mutlu bir hale getireceğiz? Kendimizle nasıl dost olacağız? Daha önce de çeşitli kitaplarından bahsettiğim Alman felsefeci Wilhelm Schmid, Kendiyle Dost Olmak* adlı kitabında bu konu üzerine yoğunlaşıyor ve insanın kendisiyle nasıl dost olabileceği üzerine görüşlerini belirtiyor. Hatta “Kendini sevmek mi yoksa kendinle dost olmak mı?” sorusundan yola çıkarak insanın kendisini -abartılı- sevmesinden belki daha fazla önemli olan şeyin kendisiyle dost olabilmek olduğunu iddia ediyor ve bu konuyla ilgili çeşitli önerilerde bulunuyor. Kendini Sevmek mi Kendinle Dost Olmak mı? Schmid’in ilk önerisi, insanın kendisiyle ilişki biçimini bilinçli bir şekilde seçmesi. İkili ilişkilerde olduğu gibi insanın kendi kendisiyle ilişkisinde de sevgi ve dostluk birbirinden farklıdır. Sevgi herkes için vazgeçilmez bir duygu olsa da dostluk da yüce bir değerdir. Başkalarıyla olan dostlukta olduğu gibi, kendiyle dost olması için de insanın güçlü ve zayıf yönleriyle kendisini gerçekçi bir gözle değerlendirmesi ve kabul etmesi gerekir. Kendiyle dost olan insan, mükemmel olmadığını bilir, hatalarını ve zaaflarını dürüstlükle görür ve bunlardan incinmez. Özeleştiri yapabilir, hatta kendiyle alay edip bazen aptallıklarına gülebilir bile. Ancak günün sonunda kendisini affeder. Kendi kendiyle ilişkisinin her zaman düz bir çizgide ilerlemeyeceğini bildiği için bazen tutarsızlığa düşmek de bir felaket olmaz onun için. Kendiyle dost olmak, birey olarak kendisinden başlayarak toplumsal olana varmanın bir yolu olduğunu gösterir. Böylece kişi, başkalarıyla daha güzel bir toplumsal çerçevede yaşayabilir. Başkalarına olduğu gibi insanın kendisine olan sevgi bağı da çok önemlidir. Ama o konuda insanın nerede duracağını bilmesi gerekir. Kendisini aşırı seven kişi kendisinden başkasını göremez, sadece kendisiyle meşgul olur. Kendiyle dost olan kişi ise daha dışa dönüktür ve diğer insanlarla birlikte mutlu olmayı bilir. Ayrıca günlük ruh hallerine, duygulara, o anki durumuna daha az bağımlıdır. Bu sayede kendisiyle başlangıçta yüzeysel bir yakınlığı olsa da zamanla ömürlük bir dostluğu yakalayabilir. Kendiyle dost olmak için Schmid’in önerdiği ikinci konu, kendine dikkat etmektir. Yaşamda insanı etkileyen başta biyolojik, toplumsal, kültürel, çevresel, ekonomik vd. olmak üzere birçok etken vardır. Kendisiyle dost olan insan, kendi üzerine daha derinlemesine düşünür. Böylece hem kendisini daha iyi anlar hem de varlığını daha iyi hisseder. Bu şekilde kendi kendisiyle empati kuran insanın başkalarına karşı da empati duyma yetisi gelişir. Varlığımızın her noktasını anlamamız mümkün değildir. Ancak yine de olabildiğince kendimizi tanımaya yönelik bir çaba içinde olmamız, hayatımızı kolaylaştırır. Aynı zamanda başkalarının hayatına da ilgi duymamıza yardımcı olur. Öte yandan hayat dinamik bir süreç olduğu için bunun bitmeyen bir çaba olduğunu bilmemizde yarar var. Her zaman tanıyacak, öğrenecek bir şeyler olacaktır etrafımızda. Yeter ki o öğrenme ve tanıma isteğini kaybetmeyelim. Yazarın önerdiği üçüncü yordam, akılcı bir şekilde kendine özen göstermektir. Bunun için kendimize saygı duymamız, değer vermemiz ve bu hayatta kendimize ait, özel bir yerin olduğunun farkında olmamız gerekir. Bu anlamda yaşamda her şeyin bir anlamının olduğunu bilerek ve ona göre akılcı, dikkatli, özenli bir şekilde yaşamaya gayret edebiliriz. Kendimizle barışık olmak ve memnuniyet duymak önemlidir. Ama hayatta bazen memnuniyetsiz olduğumuz durumlarla da karşılaşabiliriz. Onları da saygılı bir şekilde karşılayıp, akılcı bir şekilde değerlendirerek tekrar daha memnun olduğumuz süreçler için kaldıraç olarak kullanabiliriz. Kendiyle dost olma yolunda Schmid’in önerdiği dördüncü adım, bedenimize dikkat etmektir. Bedenimiz, aslında bir açıdan her şeyimizdir. Çünkü bedenimiz yoksa zaten başka hiçbir şey de yoktur. O anlamda önemini bilerek yaşamamız gerekir. Bedenimizden her zaman memnun olmayabiliriz. Beğenmediğimiz yönleri olabilir. Ama yine de elimizdeki gerçekliğin bu olduğunu bilerek, onunla barışık yaşamamız ve ona gerekli özeni göstermemiz çok önemlidir. Bedenimiz, bize aracılık ettiği duyular (görme, duyma, koku alma, tat alma, dokunma, hareket duyusu, sezme duyusu) yoluyla haz dolu tecrübelerden oluşan rengarenk bir dünya sunar. Bu da yaşam sevincimizi artırır. Öte yandan zaman zaman bedenimizden kaynaklı ağrılarımız da olabilir. Onlar da dikkatimizi bedenimize çekmeye, bizi onunla daha fazla meşgul olmaya çağırır. Yani bedenimiz olmadan yaşamamız mümkün değildir. Dolayısıyla her durumda onu ihmal etmemeyi ve her zaman özenli bir şekilde bakımını yapmayı bilmeliyiz. Yazara göre kendiyle dost olmanın beşinci adımı, insanın benliğinde duygulara alan açmasını sağlayan yaşam enerjisini hissetmektir. Schmid’e göre hayatın ve duyguların temeli, enerjidir. Enerji, kaynağını güven ve endişe, heyecan ve tükenmişlik, iyi hissetmek ve kötü hissetmek, özlem ve hayal kırıklığı vd. gibi zıt kutupların geriliminden alır. Kendiyle dost olmak, bu anlamda duyguların tüm çeşitliliğini ve zıtlığını da görmeyi gerektirir. Hayatta iyi duygular gibi kötü duyguların da olduğunu bilmek ve bunların da yaşam içerisinde birer anlam taşıdığını kabul etmek gerekir. Bu anlamda belki insanın kendisi kadar önemli olan şey, onu yaşatan ve bütün yaşama güdüsünü sağlayan enerjidir. Bu nedenle kendiyle dost olan insanın bu enerjinin farkına varması ve onu yaşam kaynağı olarak kullanmayı bilmesi gerekir. Schmid, kendiyle dost olmanın altıncı yordamını, düşünce gücünden yararlanmak ve hayat üzerine düşünmek olarak tanımlıyor. Bu açıdan belki hayatta çok işimize yarayacak temel soruların neler olduğunu belirlemek gerekir: Hayat benim için nedir? Neler yaşıyorum? Bunlar benim için ne anlam ifade ediyorlar? Şimdiye kadar hangi yollardan geçtim? Nereye varmak istiyorum? İnsan, bu ve benzer sorular üzerine düşünerek hayatı bilinçli bir şekilde yaşamayı sağlayacak cevaplar bulabilir. Düşünceler de duygular gibi, hayatı taşıyan enerjinin ifade biçimleridir. Düşünceler üzerinde düşünerek ruhun enerji kaynaklarını gözlemleyebilir ve değerlendirebiliriz. Yine düşünceler, hayatın tümü gibi, kutupsallığa tabidirler. Yani hayatta olumlu düşünceler olduğu gibi olumsuz düşünceler de vardır. Olumlu düşünceler bize yaşarken kolaylık sağlarken olumsuz düşünceler de hayatta karşımıza çıkabilecek sorunlarla daha kolay mücadele etmemize yardımcı olurlar. Bu anlamda olumlu ve olumsuz yönleriyle düşünce gücümüzün gelişmesi, kendimizle dost olma sürecimizde önemli bir etkendir. Kendi kendiyle dost olmanın yedinci adımı, değişikliklere açık bir yaklaşım geliştirmektir. Schmid, bunun için yedi noktada tanım getirmeye ihtiyaç duyduğumuzu iddia ediyor:
  1. Kendi hayatımızdaki en önemli ilişkileri tanımlamak.
  2. Şimdiye kadarki hayatımızın iyisiyle kötüsüyle en önemli tecrübelerini tanımlamak.
  3. Kişisel hayatımızdaki Nereye, Niçin, Niye sorularını yanıtlamak.
  4. Davranışlarımıza yön verebilecek değerleri tanımlamak.
  5. Kendi benliğimizle ilgili alışkanlıkları tanımlamak.
  6. Bizi etkileyen korkuları, yaraları ve travmaları tanımlamak.
  7. Kendimiz için güzel olanı tanımlamak.
İnsanın hayattaki amacı; aynı kalmak, hiç değişmemek değildir. Böyle bir şey, insanın hayatındaki her türlü değişikliği ve gelişmeyi baştan reddetmesi demektir. Bu nedenle kendiyle dost olan insan, başkalarının olduğu gibi kendisinin de hatalarının, yanlışlarının, eksikliklerinin olduğunu bilir. Her zaman daha iyiye gitmek için kendisini her türlü düşünceye açık hale getirir ve sürekli bir gelişim içinde olur. Kendiyle dost olmanın sekizinci yordamı, kendi kendini olumlamaktır. Hangi durumda olursak olalım her birimiz kendimizi olumlamaya ihtiyaç duyarız. Bu açıdan kendiyle dost olmanın en önemli gereklerinden birisi de abartılı bir öz sevgiye kapılmadan kendini olumlayabilmektir. Schmid, bu konuyu çok güzel ifade etmiş: “Güzel miyim? Bunun cevabını başkalarından değil kendimden beklemeliyim. Bir dostun da baştan aşağı olumlanmaya değer olması gerekmez, yine de arkadaşımdır, bu başlı başına güzel bir şeydir; insanın kendiyle dostluğunda da öyledir. Kendim için olabileceğim güzel Ben, aynı zamanda arkasında durabileceğim hakikatli Ben’dir. Tıpkı hakikatli dostların ilişkisindeki gibi, kendine karşı dürüst olur, kendine yalan söylemez, kendini aldatmaz.” Benzer şekilde insanın düşünsel olarak da kendini sorgulaması ve eleştirmesi gerekir. Ancak bunu kendisini mahkûm etmek için değil, eksikliklerini ve zayıflıklarını görmek ve bu temelde kendisini geliştirmek için yapmalıdır. Duygusal ve düşünsel anlamda kendini geliştiren insanın içinin berraklığı, dışının ışıltısına yandır. Schmid, kendiyle dost olmanın dokuzuncu adımını, mutluluk anlayışımızı sorgulamak olarak tanımlıyor. Mutlu olmak, aynen mutsuz olmak gibi, aslında yaşamsal varoluşun doğal bir parçasıdır. Hayat, aslında mutlulukla mutsuzluk arasında gidip gelen bir sarkaç gibidir. Bu nedenle hayatın mutlulukla mutsuzluk arasındaki kutupsallığını kabullenmek ve her iki kutbu da yönetebilmek, kendiyle dost olmanın en önemli gereklerinden birisidir. Mutluluk, mutlu anların ancak mutsuz anların da varlığı sayesinde değer kazandığının farkına varmakla mümkün olur. Olumlu ve olumsuz kutuplar arasında dengeli bir şekilde gidip gelebildiğimiz, hoşnutsuzluğu ve üzüntüyü de içeren bir sevincin varlığını kabul edebildiğimiz sürece mutlu olabiliriz. Schmid’e göre kendiyle dost olmanın onuncu yordamı, hayatın insanın içine nüfuz etmesine imkân vermektir. Hayatta gerçekten önemli olanın ne olduğunu anlamak için hayatın gerilim alanları hakkında da bir fikir edinmek gerekir. Bu nedenle ancak çeşitli zorluk ve başarısızlıkla karşılaşıyorsak sahiden yaşadığımızı hissedebiliriz. Hayat, ancak bu çelişkilerle dolu halini kabul ettiğimizde hatta sevebildiğimizde katlanılır hale gelir. Bunun için yeniliklere, değişikliklere, keşiflere açık olmak gerekir. Mutlu bir hayat sürmek için risk almadan, sadece kolay ve alıştığımız şeyleri yapıp hayatın diğer yönlerine kendimizi kapatmak, iç dünyamızı gittikçe daralttığı için bizi mutsuz eder. Sonuç Her bir insan, bu dünyada eşi-benzeri olmayan, biricik, değerli bir varlıktır. Bu durum, dünyadaki diğer tüm insanlar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar vd. canlı ve cansız varlıklar için de de geçerlidir. Dolayısıyla insanın hayatta mutlu olabilmesi için çevresindeki insanlarla, toplumla, hayvanlarla, bitkilerle, doğayla barışık bir şekilde yaşaması gerekir. Bunun en temel dinamiği ise insanın kendisiyle barışık olmasıdır. Bu anlamda insanın kendisiyle dost olması, hem kendisinin hem de tüm toplumun ve doğanın mutlu, huzurlu bir şekilde yaşaması için temel bir gereklilik oluyor. Bu nedenle ben de herkese kendisiyle güçlü ve sağlam bir dostluk diliyorum. Böyle olalım ki başta kendimiz olmak üzere canlı-cansız bütün varlıklarıyla beraber tüm doğayla dostluk içinde yaşadığımız, huzurlu bir dünyada buluşalım… Kendiyle Dost Olmak Hayatı Nasıl Kolaylaştırır?, Wilhelm Schmid, İletişim Yayınları, 2023, Çev: Tanıl Bora