Özgür Özel'in çıkışı niye sorun oluyor? Bütün günahlara ortak birinin değişimden bahsedemeyeceği vurgulanıyor. Demek ki ortada bir günah var. Tamam Özgür Bey olmasın ama bu günahı işleyenler niye yerinde kalıyor, onların dokunulmazlığı nedir? Cumhuriyet Halk Partisi 38. Olağan Kurultay’ına artık saatler günler kaldı. Mevcut Genel Başkan Kılıçdaroğlu, CHP Grup Başkanı Özgür Özel, İlhan Cihaner ve Örsan Öymen’in adaylıklarını açıkladıklarını yarışın; Kılıçdaroğlu ve Özel arasında geçeceği artık herkesin bildiği bir gerçek. İpi kimin göğüsleyeceğini kestirmek zor. Kim kazanırsa kazansın, burun farkıyla bitecek bir seçim olacağa benziyor. Divan’a sunulan imzalara da her zaman aldanmamak gerektiğini geçtiğimiz yıllardaki CHP kongreleri bize gösterdi. Mevcut lidere karşı açıktan tavır almaktan kaygı duyan birçok delegenin sandıkta verdiği imzanın aksi yönde hareket ettiğini biliyoruz. O yüzden adayların topladığı imza sayısı üzerinden bir seçim tahmini yürütmek pek sağlıklı değil. Ancak bu seçim Kılıçdaroğlu için hiç kolay geçmeyecek. Seçimi kazansa dahi, bunun büyük bir oy farkıyla olmayacağı ortada. Muhalif seçmende biriken değişim arzusu ve bu duruma eşlik eden parti içi muhalefetin artan baskısı, zaferle ayrılma durumunda, Kılıçdaroğlu’nun meşruluğunu sorgulatacak boyuta varacaktır. Tabi bir kısım değişimin kaçınılmaz olduğunun farkında. Ancak bunun Özgür Özel ile olamayacağı, çünkü Özel’in de Kılıçdaroğlu döneminin etkin figürleri arasında olduğu ve bugün eleştirilen birçok kararın altında imzasının bulunduğunu, talep edilen değişimin Özel ile gerçekleşmeyeceğini düşünüyorlar. Bu kesim Kılıçdaroğlu’nun en azından bir süre daha devam etmesini, yerel seçimlerden sonra toplanacak bir kurultayın daha sağlıklı sonuçlar vereceğini belirtiyorlar. Bu yaklaşımın çok sağlıklı olmadığı ortadadır. Özel’in yıpranmışlığı ve şimdiye kadar Kılıçdaroğlu’nun yanında olduğu gerçeğine gelirsek; hiçbir şeye bulaşmamış, hiçbir yönetim kademesinde yer almamış, sokaktan geçen birini CHP gibi partiye lider yapmazlar. Yüz yıllık tarihinde böyle bir pratik yok. Bütün Genel Başkanlar bir önceki dönemin etkin pozisyonlarında görev almış kişilerden oluşuyor. Mesela Bülent Ecevit, 57 yılında vekil oldu. Daha sonraki yıllarda bakanlık da yaptı. Son süreçte partinin genel sekreteri oldu. O dönemki genel sekreterlik, şimdiki gibi değil, oldukça etkili ve güçlü bir makamdı. O zaman Ecevit'e de yar olmamalıydı bu makam. Sonuçta kaç dönem vekillik yapmış, iki numaralı koltukta oturan birisiydi. Kimsenin aklına gelmedi mi ona şunu demek: İnönü'ye karşı çıkıyorsun ama 57'den beri en yakınındasın, varsa bir suç sen buna ortaksın, senden değişimci olmaz... Halbuki sonraki süreçte ne olduğunu biliyoruz. Yakın döneme gelelim. Kemal Bey, liderliğe otururken yanında Önder Sav ve Baykal döneminin etkin figürleri vardı. Sevin, sevmeyin bu bir gelenek, bu bir gerçeklik. Partide böyle bir gelenek var iken, Özgür Özel'in çıkışı niye sorun oluyor? Bütün günahlara ortak birinin değişimden bahsedemeyeceği vurgulanıyor. Demek ki ortada bir günah var. Tamam Özgür Bey olmasın ama bu günahı işleyenler niye yerinde kalıyor, onların dokunulmazlığı nedir? Herkes bir şeylerin değişmesinden dem vuruyor. Statükoyu savunan yok. Ama Özgür Özel ile olmaz. Tamam o zaman Cihaner'i veya Örsan Öymen'i destekleyin. Öyle günaha ortak olacak bir pratikleri de yok. Ama olmaz değil mi? Onların da tabanda bir karşılığı yok. Ee peki ne olacak? Aslında bu argümanları savunanların bir değişim filan istediği yok. Kemal Bey giderse güç kaybedeceklerinden korkuyorlar. Dertleri memleket değil. Ama diğer yandan toplumdaki birikmiş öfkeyi de iliklerine kadar hissediyorlar. Buna karşı da argüman geliştiremediklerinden utangaç bir zeminde Kemal Beyi savunuyorlar. Değişim olmadan hiçbir şeyin düzelemeyeceğini onlar da biliyor. Bu yüzden bir değişim olacaksa Kemal Beyle olacak diyorlar. Bu şey gibi komünizm gelecekse onu biz getiririz, size ne oluyor… Özgür Özel kazanır veya kazanamaz, seçilirse başarılı olur veya olamaz. Onu zaman gösterecek ama, muhalif seçmende biriken öfke, Erdoğan kadar, muhalefeti temsil eden kesimlere doğru da uzanmış vaziyette ve öfke yerel seçimler öncesi pek duracağa benzemiyor. İnsanların sandığa gitme motivasyonu 14-28 Mayıs sürecindeki gibi değil. Yerel yönetimler, siyasi iktidara uzanan bir yoldur. Partilerin ve vatandaşın yerel seçimlere yönelik temel motivasyonu buna dayanmaktadır. Son seçim, en kritik seçim, kader seçimi diyerek ateşlenen seçmen son kredisini 14-28 Mayıs’ta kullandı. 31 Mart için böylesi bir motivasyonu ve heyecanı sağlamak mevcut şartlarda oldukça zor. İktidar kadar, bu iktidara kapı açan muhalefet de eleştirilerin odak noktası haline geldi. İktidara ders veremiyorsak, bizi bu iktidara mahkum eden muhalefete ders verelim yaklaşımı öyle hafife alınacak, ‘yerel seçimlerin dinamikleri farklıdır’, ‘adaylar heyecan yaratır’ ezberleriyle ortadan kalkacak bir şey değil. Bu yüzden de değişim rüzgarı kendisini dayatıyor. Kimileri için en iyi, kimileri için en kötü haliyle bile olsa bir değişim veya değişiklik veya kabaca koltuk değişimi kaçınılmaz.