AYM’nin anayasayı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını belirten Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri, aynı kriterler kendilerine de uygulanınca ne yapacaklar acaba? Açık bir şekilde AYM kararlarının bağlayıcılığı Anayasa’da belirlenmişken, bu karara uymuyorum diyebilmek, bir başka Anayasa ihlaline nasıl sebep olmayabilir? Milletvekili Can Atalay başvurusu üzerinden birbirine giren, birbirlerine yargı operasyonu çeken yüksek mahkemeler, yüksek yargıçlar… Geldiğimiz nokta bu! Göründüğü kadarıyla yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın MHP destekli önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve ona yakın çetelere operasyon çekmesine bozulan “Türkiye’yi en çok sevenler”, MHP’ye yakınlıkları ve hatta organik ilişkileri ayyuka çıkan Yargıtay 3.Ceza Dairesi eliyle AKP’ye yakın duran İskenderpaşa Cemaati’ne, yargıdaki diğer adıyla Hakyol grubuna “karşı operasyon” çekiyorlar.  Kabak çekirdeğinizi hazırlayın ve arkanıza yaslanın, bırakın yesinler birbirlerini derdim ama göz de görüyor, gönül de katlanamıyor. Yargıtay 3.Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tutuklu TİP milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararına direniş göstermesi, elbette yalnızca Can Atalay hadisesiyle ilgili değil. Yargıtay, AYM’nin yetki gasbında bulunduğunu belirterek AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunsa da, bu durumun ne Anayasa ile ne de hukuktan geri kalanlarla bağdaşır tarafı yok. Anayasa’nın 153.maddesi gereğince AYM kararları herkesi ve de yüksek mahkemeleri bağlayacağı için, kararı beğenmeseler bile uymaları beklenen Yargıtay üyeleri acaba neden böyle bir krizi tırmandırıyorlar? Bu yalnızca Yargıtay’daki beş hâkimin alabileceği bir karar mı? Şüphesiz, meselenin siyasi yönü var. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, AYM’nin geçmişte verdiği Can Dündar ve Erdem Gül başvurusu kararına “uymuyorum, saygı da duymuyorum” demişti ve böylece deyimdeki gibi imam-cemaat ilişkisini kurgulamıştı. Cumhurbaşkanı öyle yapınca, daha alt düzeydeki küçük Erdoğancıkların farklı davranmaları beklenemez, hatta daha da ileri giderler. Nitekim, pek çok olayda görüldüğü üzere, bugün yargıda benzer bir rezaleti yaşıyoruz. Buradaki tek farklılık, isyanın doğrudan Erdoğan’ın desteklediği ekipten değil küçük ortağın ekibinden çıkması. Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunurken kullandığı argümanlar da ilginç. AYM’nin anayasayı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını belirten Yargıtay 3.Ceza Dairesi üyeleri, aynı kriterler kendilerine de uygulanınca ne yapacaklar acaba? Açık bir şekilde AYM kararlarının bağlayıcılığı Anayasa’da belirlenmişken, bu karara uymuyorum diyebilmek, bir başka Anayasa ihlaline nasıl sebep olmayabilir? Yargıtay’ın gerekçesinde dikkat çeken bir başka husus ise, “bu ne biçim gerekçe” demekten kendimizi alamayacağımız ölçüde şaşırtıcı. Yargıtay’a göre Can Atalay’ın milletvekili olmasına izin verilirse ve tahliye edilirse, bu durumda Fettullah Gülen, Adil Öksüz, Murat Karayılın ya da Cemil Bayık’ın da milletvekili olabilmelerinin önü açılırmış. Tabi, kimsenin karşılarına geçip, “Efendiler, sizin işiniz devleti korumak değil, hakimlik yapmak. Kanunlarla ve hukukça size verilen böyle bir görev olmadığı halde, herkesten ve devletten de bağımsız olmanız gereken bir makamda nasıl böyle kararlar alabiliyorsunuz?” diye soramayacaklarını bildikleri için, böyle garip gerekçeler yazabilmelerine de aslında şaşırmamak gerekiyor. Elbette bu aptalca sonuca ulaşmada, AYM kararındaki gerekçesizliklerin ve hukuki hataların da payı var. Neyi kastettiği tam anlaşılamayan, özensiz ve aceleye getirildiği çok belli ifadelerle bu krize yol açan AYM kararı da bu krizden payını almalı. Bununla birlikte, geldiğimiz noktada yargı erkinin bittiğini, ne insan kaynağı ne de muhakeme kalitesi olarak artık Türkiye’nin ihtiyaçlarına yanıt verebilmesi mümkün olmayan kadroların değer görmeye devam ettikçe bu gibi krizlerin süreklilik kazanacağını görmek hiç zor değil. Yargıtay, bu hamlesiyle aslında süreklilik kazanmış olağanüstü hali yargı cenahında bir kere daha ilan ederken muhalefetin tavrının Türkiye’nin geleceği üzerinde hala belirleyici olacağını düşünüyorum. “Grogi vaziyetteki” yargının, muhalefetin müdahalesi olmadan toparlanabilmesine imkan yok.