CHP’nin atması gereken ilk adım mevcut siyasal partiler kanunu esas alarak değil, kimliğine ve ideolojik çizgisine uygun bir şekilde; dijital çağın iletişim olanaklarıyla bilgi toplumu ile uyumlu daha kapsayıcı, daha esnek ve hiyerarşinin minimize edildiği bir örgütlenme modeli tartışmak olmalıdır.  Zeynep Altıok tüzük kurultayı önerileriniz yazdı Seçimin hemen sonrasında başlayan tartışmalarının sığ ve kısır bir parti içi iktidar mücadelesine dönüşmemesi adına, partinin il-ilçe örgütlerinden başlayarak tüm yönetim kademelerinin ideolojik, ilkesel ve etik değerler çerçevesinde bir seçim muhasebesi/özeleştiri yapması gerektiğini belirterek şunları yazmıştım; “Sonuca ve sürece ilişkin olguları tartışarak anlamak ve yeni bir siyaset içeriği üretmek yerine kişisel iktidar arzularının kışkırttığı “değişim” kavramı üzerinden toplumsal bir histeri nöbeti geçiriliyor. İdeolojik içeriği ve ilkeleri tanımlanmamış, yöntemi belli olmayan salt arzu nesnesi olan bir DEĞİŞİM!” Neredeyse son çeyrek asırdır her seçim sonrası ve her kurultay öncesi aynı cümleleri tekrarlıyor, “değişim” kelimesinin cazibesine kapılarak Godot’yu bekler gibi ne olduğu bilinmeyen bir kimseyi veya bir “şeyi” bekliyoruz. Değişim kavramını anlamlandırarak içini dolduracak ideolojik ve yapısal tartışmaları ortak bir akıl çerçevesinde büyütmek yerine, fikri eylemsizlik hâlini tercih ediyor ve isimlerin/kişilerin değişimlerden mucizevi sonuçlar umuyoruz. Üstelik bu bakış açısının çalışmayacağını bile bile… Öncelikle sol-sosyal demokrat partilerin, ana vatanı AB ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyada bir gerileme yaşadığını tespit etmemiz gerekiyor. 1990 yıllarda birçok Avrupa ülkesi sol-sosyal demokrat hükümetler tarafından yönetilmekteydi. 2000’lerin başına kadar tüm Avrupa’da oyların yaklaşık yüzde 30’unu alan sol-sosyal demokrat partiler, 2008’deki küresel mali krizden bu yana gerileyerek yüzde 20’nin biraz üzerinde bir seviyeye geldiler. Buradan bakıldığında Cumhuriyet Halk Partisi, son seçimlerde aldığı yaklaşık 14 milyon oy (%25) ile Avrupa’nın en büyük sosyal demokrat partisi hâline gelmiştir. CHP, Almanya’da hükümeti kuran iktidar partisi SPD’den 2 milyon kadar fazla oy almıştır. İktidar olmak için yetmese de, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs seçimlerinde aldığı 25 milyon oy ise, onu doğal olarak Avrupa’nın en etkili sosyal demokrat lideri konumuna taşımıştır. Kapitalist sistemin kronikleştirdiği iklim krizi, artan sosyal ve ekonomik adaletsizlikler, pandemi süreci ve sonrası yaşanan sağlık, gıda gibi temel insani hizmetlere erişim sorunları ve artan işsizlik oranlarına rağmen, ırkçılıkta yükselişin ve genel seçmen eğiliminin popülist sağ iktidarlara/liderlere veya marjinal sağ/sol partilere yöneldiğinin “dünya solu” tarafından doğru bir şekilde analiz edilmesi gerekmektedir. Solun geçmişte güçlendiği süreçlerde gücünü o günün ihtiyaçları doğrultusunda toplumsal bir dönüşüme borçlu olduğunu hatırlatarak günümüzde sağın ana besininin belleksizlik olduğuna dikkat çekmek isterim. Dezenformasyon; gerçeği unutturarak kullanışlı yeni bir öykü yaratmak için özellikle de bizim gibi bilinçli bir gericilik ve karşı devrim planı olan otokrat iktidarların başvurduğu en etkili propaganda yöntemi.
Belediye Meclis Üyelikleri, Milletvekili, PM seçimleri uzmanlıkları ve/veya temsil nitelikleri olan adaylar için kontenjan hakkı tanınmalıdır. Sosyal demokrat ideolojinin içselleştirmesi ve parti programı vasıtası ile uygulanması tek başına parti örgütüne bırakılacak bir konu değildir.
İHTİYACIMIZ OLAN ŞEY DÖNÜŞÜM Özellikle 2000’li yıllarda internetin sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası olmasıyla beraber değişen sosyo-kültürel, sosyo-politik, sosyo-ekonomik paradigmaları doğru okumak ve sosyal demokrat ideoloji ekseninde üretilen tüm küresel, ulusal ve yerel politikaları temelden sorgulamak zorunludur. Sol için artık yeni bir hikâyenin kurgulanmasına ihtiyaç vardır. Bunun için ihtiyacımız olan kavram ise değişim değil, dönüşümdür.! Çünkü değişim, kendiliğinden oluşan ve bir süreç sonucu gerçekleşen olguların toplamıdır. Bizler istesek de istemesek de zaman içinde gerçekleşir. Örneğin, 1940’ların toplumsal dinamikleri ve siyasal iklimi içinde şekillenen ve ona göre söylem üreten CHP ile; 50’lerin, 70’lerin, 90’ların, 2000’lerin CHP’sinin siyasi söylemleri aynı değildir. Değişmiştir. Siyasal konjonktür içinde yeni liderlerin ve yönetici kadroların eğilimlerine bağlı olarak sol ve sosyal demokrasinin temel ilkelerinden, kendi dilinden uzaklaşmış; kurucu iradenin devrimci ve idealist kararlılığının yerine sistemin parçası olmayı seçmiş, aydınlanma devrimleriyle başlatılan dönüşümü konformizm ve oportünizm eline bırakarak zaman içinde belirleyici ve öncü konumunu yitirmiştir. Bu anlamda değişimin esiri olmuştur diyebiliriz. Dönüşüm ise olduğundan başka bir biçime/duruma girme hâlidir. Karar alma, planlama ve uygulama gerektirir. 1950’lerde çok partili sisteme/demokrasiye geçiş süreci, kırdan kente göç dalgası ile oluşan kent emekçileri/işçi sınıfı, sendikalar, meslek odaları, üniversiteler gibi yeni toplumsal dinamiklerin sosyal ve siyasal hayatı şekillendirilmesi sonucunda CHP’nin 17. Parti Kongresinde (1965) ideolojik olarak “ortanın solu programını” belirlemesi, parti tarihimiz açısından önemli bir dönüşüm örneğidir. Aynı koşullar bugün de geçerlidir. “Dijital Devrim” sürecini yaşadığımız bu dönemde; siyasi, ekonomik ve kültürel yeni paradigmalar oluşmuş ve bu eksende, “İnsan, Toplum, Devlet, Ekonomik Sistem ve Küresel/Ulusal İlişkiler” yeniden tanımlanmaya başlanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin bu yeni paradigmalar üzerinden Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet aydınlanmasının kazanımları ışığında kendisini bilişim çağına ve yeni topluma uyarlayacak dönüşümü sağlaması elzem hale gelmiştir. Önümüzdeki tüzük kurultayını ve büyük kurultayı bu dönüşümü sağlayacak fikirleri ve kadroları oluşturmak için  bir fırsat olarak görmeliyiz.
Değişim ve dönüşümü tartışırken uzun yıllardır işlevi tartışmalı hâle gelen ana kademe siyasi yapılanmanın paralelinde statükoya hapsolmuş Kadın Kolları ve Gençlik Kolları yapılanmaları da tartışılmalı ideolojik ve toplumsal temelli eğitim programları devreye alınarak dinamizm ve gelişim tetiklenmelidir.
DÖNÜŞÜM İÇİN NELER YAPILMALI?
  • Fransız Kamu Hukukçusu Prof. Georges Vedel, “Demokrasi, siyasi partiler olmaksızın yaşayamaz, fakat siyasi partiler yüzünden ölebilir” der.
12 Eylül darbecilerinin siyasi partileri tahakküm/kontrol altında tutmak için çıkardıkları “Siyasi Partiler Kanunu” tüm partileri birer lider partisi haline getirmiş ve parti içi demokrasiyi uygulanamaz hâle getirmiştir. Verdel’in sözüne atıfla söylemek gerekirse, kendi örgütlerinde ve yönetim organlarında parti içi demokrasiyi hayata geçiremeyen siyasi partilerin, ülkenin demokratikleşmesini sağlayacağını düşünmek büyük hata olur. CHP’nin atması gereken ilk adım mevcut siyasal partiler kanunu esas alarak değil, kimliğine ve ideolojik çizgisine uygun bir şekilde; dijital çağın iletişim olanaklarıyla bilgi toplumu ile uyumlu daha kapsayıcı, daha esnek ve hiyerarşinin minimize edildiği bir örgütlenme modeli tartışmak olmalıdır. Parti içi seçimler, aday belirleme süreçleri bu model üzerine kurulmalıdır. Çünkü, asıl olan kişilerin değil, fikirlerin iktidarıdır.
  • Cumhuriyet Halk Partisi, 1.3 milyona yakın parti üyesi ile Türkiye’nin ikinci en büyük siyasi partisi fakat üye yaş ortalaması olarak Türkiye’nin en yaşlı partisidir. CHP, bu haliyle yeni ve genç kuşaklar için çekici/özel gelmediği gibi, onları kışkırtacak, umutlandıracak bir siyasi karakter de gösterememektir. Bu anlamada özellikle üniversiteler başta olmak üzere CHP’nin kurumsal kimliği dışında örgütlenen “Sosyal Demokrat Fikir Kulüpleri”, “Genç Sol” gibi oluşumların örgütlenmesi teşvik edilmeli, burada üretilecek/yapılacak enternasyonal sol/sosyal demokrat tartışmalar düzenli bir yayın organı ile paylaşılmalıdır.
  • CHP üyesi gençlerin geçmişten geleceğe bakan sol düşüncenin çağdaş temsilcileri, siyaset bilimcilerle buluşmasını olanaklı kılan ideolojik eğitim programları devreye alınmalıdır. Partinin gençleşmesi için dönüşüm kadar bilgi ve tartışma üreten partili gençlerin bilinci de önemlidir.
  • Belediye Meclis Üyelikleri, Milletvekili, PM seçimleri uzmanlıkları ve/veya temsil nitelikleri olan adaylar için kontenjan hakkı tanınmalıdır. Sosyal demokrat ideolojinin içselleştirmesi ve parti programı vasıtası ile uygulanması tek başına parti örgütüne bırakılacak bir konu değildir. Bu noktada Sendikaların, Meslek Odalarının, Üniversitelerin ve Demokratik Kitle Örgütlerinin parti ile organik ilişkileri ve ideolojik entegrasyonu planlanmalıdır.
  • Milletvekili, belediye başkanlığı, yerel meclis üyeliklerini en çok üç dönemle, il ve ilçe başkanlıkları da 10-12 yılla sınırlandırılmalıdır. Seçimler ülkenin siyasal ve kemikleşen siyasal temayüllerin ve iktidarı on yıllardır bürokrasi ve yasalar aracılığıyla da değişim ve dönüşümün önünü kesen iktidarlarla karşı karşıya gelinen spor müsabakaları değildir. Bu nedenle partiyi iktidara taşımak üzerinden genel başkana yüklenen seçim kazanma/ kazanamama kriteri de anlamlı değildir. Bu nedenle yeni örgütlenme modeli içinde genel başkanlık için belli başlı kriterler belirlenerek seçim dönemlerinde üyeleri de kapsayan kademeli güven oylaması modeli geliştirilmelidir.
  • Değişim ve dönüşümü tartışırken uzun yıllardır işlevi tartışmalı hâle gelen ana kademe siyasi yapılanmanın paralelinde statükoya hapsolmuş Kadın Kolları ve Gençlik Kolları yapılanmaları da tartışılmalı ideolojik ve toplumsal temelli eğitim programları devreye alınarak dinamizm ve gelişim tetiklenmelidir. Bayrak astırılan gençlik ya da ev ziyareti yaptırılan kadın örgütlenmesi yerine parti yönetiminde %50 genç ve kadın kotasıyla eşit temsil sağlanarak mutlaka gençlik ve cinsiyet eşitliği alanında çalışacak başkan yardımcıları tanımlanmalıdır.
  • Genel Başkan Yardımcılıkları için güncel siyasal ve sosyolojik ihtiyaçlar çerçevesinde alan tanımlamaları yapılmalı ve gölge bakanlıklar gibi siyaset belirleyecek bu görevlere atamaların liyakat kriterlerine dayalı olması sağlanmalıdır. Bu alanlarda çalışacak ve başkanlık birimlerine bağlı komisyonlar kurulmalıdır. Böylece parti programları tanımlanırken partili ve parti dışından uzmanlar ve akademisyenlerin katılımıyla toplumsal ihtiyaçlara ideolojik netliği olan çözümler üreten katılımcı bir model ile etkili ve aktif muhalefet sürdürülebilir.