Almanya’da yaşanan Solingen hadisesini yeniden hatırlatayım. Orada Türkleri yakmayı kebap yapmaya benzeten zihniyet, neredeyse bir asır önce Yahudileri gaz odalarında öldürüp, fırınlarda yakmıştı.
İnkâr ve İftira ile Mücadele Birliği (Anti Defamation League/ADL) Yahudi düşmanlığını (antisemitizm) şöyle tanımlamaktadır: “Yahudi oldukları için Yahudilere kötü hisler beslemek veya düşmanca davranışlarda bulunmak. Bu, Yahudilerin aşağı olduklarını iddia eden bir dini öğreti veya örneğin Yahudileri dışlamak, baskı altına almak veya onlara zarar vermek biçiminde olabilir. Aynı zamanda Yahudiler hakkında önyargılı veya basmakalıp görüşler öne sürmek de buna dahildir”.
Avrupa tarihi Yahudi düşmanlığı konusunda utanç dolu sayfalarla doludur. Sadece Holokost değil, yüzyıllar boyunca tekrarlanan katliamlar, pogromlar, yerel ve sınırlı kalmış soykırımlar Batı’nın değişmez Yahudi nefretinin rutin örnekleri haline gelmiştir. Yahudi, Avrupalı için adeta bir öcü, bir canavar ve kendisinden çekinilecek bir tip olarak belleklerinde yer etmiştir. Başka bir iklimde olunsa belirtmek gerekmez ancak içinde bulunduğumuz şartlar sebebiyle bu görüşün saçma ve temelsiz olduğunu belirtmek mecburiyetindeyim. Çünkü hâlâ böyle fikirleri benimseyen ve yaymaya çalışan kişi ve grupların nefes aldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu yazıda Avrupalıların Yahudi düşmanlığının tipik ve bir o kadar da saçma bir örneğine yer vereceğim: Yahudi burnu imgesi.
Dünyada birçok insana sorulduğunda Yahudilerin burunlarının büyük olduğuna dair yaygın bir inanç olduğu görülmektedir. Oysa Drexel Üniversitesinde etik dersleri veren Sharrona Pearl’ün nefis bir cümlesi var: “Yahudi burnu diye bir şey yoktur. Yahudiler vardır ve herkes gibi onların da burunları vardır”. Ancak Pearl de biliyor ki, bir de gerçeklerden kopmuş, Yahudi nefreti ile dolu dimağlar var. Onlara ne anlatsan boş.
Kuşkusuz büyük ve kavisli burun sadece Yahudilere has bir özellik değildir. Türkiye’de bile “Laz burnu” diye bir kavram var. Üstelik bir insanın burnunun büyük veya eğri olmasının doğrudan Yahudi olmasıyla hiçbir ilişkisi olmadığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. UCL (University College London)’den Dr. Kaustubh Adhikari ve ekibi burun şeklinin evrimsel bir adaptasyonun sonucu olduğunu ortaya koydular.
Bu çalışmaya göre, Avrupaların burunları daha soğuk ve kuru iklimle başa çıkabilmek için daha dar bir form alırken, Afrikalılar içinde bulundukları daha nemli ve ılık çevre koşullarına uygun olarak daha geniş burunlara sahipler. Yahudiler de yüzyıllar boyunca farklı coğrafyalarda yaşamış olduklarından, doğal olarak içinden geldikleri coğrafyanın özelliklerini gösteriyorlar. Özetle, ne kadar Yahudi var, o kadar burun var.
BURNUNA BAKTIM, ANLADIM
12.yüzyıla kadar Yahudilerin burnu Avrupalıların pek ilgisini çekmemiştir. Sanatta da belirgin bir imge olarak göremiyoruz. Ancak özellikle giydikleri şapkalar ile eserlerde yer almaya başlamışlardır. Erken dönem modern resimde ise ikiyüzlü bir tutum ortaya konduğunu söylemek mümkündür. Bilindiği gibi, Eski Ahit’ten hikayeler ve bunların baş kahramanları Batı resminde bol bol yer almaktadır. Âdem, Havva, Nuh, İbrahim, İshak, Yakup, Yusuf, Yuşa, Musa, Davud, Süleyman gibi önde gelen peygamberler tuvale yansıdığında sıradan Avrupalıları andıran bir çehreye bürünmüşlerdir. Her ne kadar İtalyanca’da
ebrei hem Yahudi hem de İbrani kelimelerini karşılasa da sanki bu isimler Yahudi değil de Verona’da, Roma’da, Floransa’da yaşayan herhangi birisi gibi yansıtılmaktadır. Adeta Yahudi oldukları görmezden gelinmektedir.
Oysa sıradan Yahudiler, resimlerde de “Yahudi”dirler. Mesela Bartolomeo Veneto’nun “Venedikli Yahudi bir kadının portresi” isimli eserinde kadının burnunun açıkça bir Yahudi burnu olmamasına rağmen, devrin güzellik standartlarının dışında olduğu ve “farklı” bir burna sahip olduğu görülmektedir. Yine buna çok açık bir örnek, Rembrandt’ın “Yaşlı Yahudi” portresidir. Resimdeki ihtiyar adamın burnu neredeyse çerçeveden çıkıp bize doğru uzanmaktadır.
12.yüzyıla kadar Yahudilerin burnu Avrupalıların pek ilgisini çekmemiştir. Sanatta da belirgin bir imge olarak göremiyoruz. Ancak özellikle giydikleri şapkalar ile eserlerde yer almaya başlamışlardır.
Bir başka örnek, kimin tarafından çizildiği bilinmeyen, Yahudi banker Daniele da Norsa ve ailesi eseridir. Burada tüm aile bireylerinin Yahudi burunları mevcuttur. Burada Yahudi ailenin ifadeleri, ten renkleri, burun yapıları ve bakışları hep bir öteki vurgusunu taşımaktadır. Bununla beraber, ailenin Yahudiliği takmak mecburiyetinde oldukları sarı kokartlarla da vurgulanmaktadır. Bu, bu tip toplumsal ayrıştırmaların Avrupa’nın adeta DNA’sına işlemiş olduğunun önemli bir örneğidir. Naziler bu abuk sabuk fikirleri nereden buluyorlar sanmıştınız?
BUNUN NE ÖNEMİ VAR?
Aslında Yahudilerin kemerli ve büyük burunlarının olup olmamasının hiçbir önemi yok. Dünyadaki tüm Yahudiler iddia edildiği gibi böyle bir burun yapısına sahip olsaydılar da bir önemi olmayacaktı. Ancak burada problem belli fizik özelliklerinin belli kavramsallaştırmalarla bağdaştırılıp, onun üzerinden bir kurgu oluşturulması ve bu yolla Yahudilerin nefret nesnesi hâline getirilmesidir. Birçok Yahudi’nin aklında olan “Mutlu Tacir” (Happy Merchant) imgesi bunun en tipik örneklerinden birisidir. Ellerini ovuşturan, kafasında kippası ve uzun kemerli burnuyla resmedilen Yahudi tüccar sadece bir resim değildir. Bu resme baktığımızda:
- Yahudilerin ticaretle uğraştıkları için zengin oldukları sanrısına kapılmamız isteniyor.
- Ellerini ovuşturup, sinsi sinsi gülmesiyle, Yahudi’nin paraya tamah eden, açgözlü bir insan olduğuna ve bu yüzden karşıdakini sırf kendi maddi çıkarı için her an aldatabilmeye müsait bir karaktere sahip olduğuna inanmamız isteniyor.
- Ayrıca Yahudilerin büyük kavisli burunları, kıvırcık saçları ve hain bakışları olan koyu renk gözleriyle son derece çirkin olduklarına inanmamız isteniyor.
Bunların tamamı yalandır. Dinini ödünç aldığı bir medeniyetin karşısında maddi ve manevi iflas etmiş, içine düştüğü sefaletin sebebini kendinde aramak yerine başkalarında aramaya çalışan Avrupa’nın hastalıklı düşüncesinin ürünüdür. Bu örnekteki gibi Yahudiler var mıdır? Belki. Olmuştur, vardır. Ancak bütün Yahudiler böyle değildir.
Hastalıklı düşünceler ancak tedavi edilirse yok edilebilir. Baskılanır, görmezden gelinir ve yok sayılırsa, katiller değişir ama suç kendini tekrar eder. Bir gün o fırına doğru giderken ayılırsak, çok geç kalmış oluruz.
ÇOCUKLARINIZI KORUYUN
Antik Yunan’dan beri herhangi bir gruba dininden, dilinden, ırkından veya yöneliminden dolayı nefret duyanlar var. Bu maalesef insanların bir kısmının hiçbir şekilde aşamadıkları bir duygu. Ancak bu duygunun varlığı meşru olmasını gerektirmez. Bu tip duygularla mücadele etmek ve bu tür hareketlerin toplumda mevzi kazanmasını engellemek gerekir. Bir insanın seçmediği bir şeyden dolayı nefret nesnesi hâline gelmesinde maalesef gençlerin başıboş bırakılmasının da etkisi vardır. İnsanlar arasında kin ve nefret tohumları ekenler, toplumları karanlığa ve kana bulamaya hevesli olanlar bizim gibi başkalarına el uzatmaya niyetli kişilerden çok daha aktif ve istekliler. Gençlerimizi bu konularda eğitmek için niçin hiçbir şey yapmıyoruz? Örneğin bizim toplumumuzda Yahudi nefretini azaltmak için illa Yahudiler mi mücadele etmeli?
Değişim ancak doğrudan kendinizi ilgilendirmeyen bir konuda inisiyatif aldığınızda gelir. Yahudi değilseniz ve Yahudilere düşmanlık konusunda mücadele ederseniz bir fark yaratabilirsiniz. Yoksa herkes kendi evinin sorunlarına odaklanacaksa, toplumsal bir birlikteliğin kurulması mümkün olmaz. Toplumumuzun çoğunluğu Yahudi değil. Bu yüzden Yahudi düşmanlığı konusunda asıl bizler adım atmalıyız, bizler çocuklarımıza bu konuda eğitim verebilmeliyiz.
Mesela niçin belediyelerde Yahudi düşmanlığı ile mücadele konusunda atölyeler düzenlenmiyor? Millî Eğitim Bakanlığından bir umudum yok, onlar Türk tarihini dahi anlatmaktan imtina eder hale gelmişler; Yahudi düşmanlığına karşı bir proje geliştirmelerini beklemek nafile bir beklenti olur. Yine de bir gün dünya standartlarına uygun bir eğitim anlayışımız olursa, bunun Milli Eğitim kapsamında da yer bulması söz konusu olur. Buna rağmen, mümkün olan her platformda Yahudi düşmanlığıyla mücadele edebilmek için yeni projeler düşünülmelidir. Bu toplumumuz için sağaltıcı bir pratik olacaktır.
Son söz, Yahudi düşmanlığını bayrak yapan genç arkadaşlar için. Bugün dünyanın herhangi bir yerinde Yahudilere karşı işlenmiş bir nefret suçu yarın size de dönebilir. Almanya’da yaşanan Solingen hadisesini yeniden hatırlatayım. Orada Türkleri yakmayı kebap yapmaya benzeten zihniyet, neredeyse bir asır önce Yahudileri gaz odalarında öldürüp, fırınlarda yakmıştı.
Hastalıklı düşünceler ancak tedavi edilirse yok edilebilir. Baskılanır, görmezden gelinir ve yok sayılırsa, katiller değişir ama suç kendini tekrar eder. Bir gün o fırına doğru giderken ayılırsak, çok geç kalmış oluruz. Bu yüzden gelecek nesilleri bir arada yaşam için eğitmemiz gerekiyor, daha mutlu bir toplum oluşturmanın yolu tam olarak buradan geçiyor.