Kudüs Kapısı Projesi adını alan bu planın tek hedefi Kudüs’ü yenilemek değil, aynı zamanda dünyanın önemli teknoloji üslerinden birisi hâline getirmek. Projede, şehre eklenecek 1.5 milyon m2’lik yeni alan üzerinde yüksek teknoloji ve biyoteknoloji alanlarında çalışan şirketler, yer alacak.
İsrail’de bir süredir hummalı bir çalışma sürdürülüyor. İsmi sanki Eski Ahit’ten bir pasaj okuyormuşsunuz gibi “Kudüs Kapısı Projesi”. Bu proje hem yerel hem bölgesel hedeflerle hayata geçiriliyor. Ortadoğu’da kurduğu siyasi ittifaklarla bir “dostlar kulübü” oluşturmaya çalışan İsrail, yerel anlamda da ülke için nüfusun dağılımını düzenlemek, konut problemi ve işsizliğe bir çözüm üretmeyi planlıyor. Üstelik Kudüs’ü önemli bir yüksek teknoloji üssü ve uluslararası iş dünyasının yeni gözdesi haline getirmeyi istiyor. Böylece küresel anlamda da ülke bir cazibe merkezi olabilir. Bu hafta Kudüs Kapısı Projesi’nden söz edeceğim. Bölgede bu tip girişimler sürüyor; bizim de bu projeleri yakından takip etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
KUDÜS 2020
2008’de Kudüs belediye başkanı seçilen Nir Barkat şehrin yeni bir solukla yönetilmesi gerektiğine inanıyordu. Tarihi binlerce yıla dayanan Kudüs, başta Tel Aviv olmak üzere diğer birçok kentle yarışamaz hâle gelmişti. Öncelikli sorun konut yetersizliğiydi. Üstelik insanlar diğer şehirlerdeki yeşil alanların daha fazla olması sebebiyle başka kentleri tercih etmeye başlamıştı. Nüfus gün geçtikçe azalıyordu. Merkez İstatistik Kurumu verilerine göre, 2019 yılında 200.000 kişi Kudüs’ü terk etmiş, başka şehirlere taşınmıştı.
Barkat Kudüs’ü hem ülkedeki başka şehirlerle hem de dünyadaki kadim şehirlerle rekabet edecek bir hâle getirmeyi kafaya koymuştu. Bunun için esaslı bir planlama yapması gerektiğini düşünüyordu. Harvard Üniversitesi Ekonomi ve Yönetim Bilimleri bölümünde profesör olan Michael Porter ile görüştü. Porter, rekabet ve stratejik yönetim alanlarında dünyanın en etkili isimlerinden birisidir. Onun yanı sıra, Toronto Üniversitesi’nde Rotman İşletme Okulu bünyesinde çalışan ve şehircilik alanında önemli isimlerden birisi olan Richard Florida da konuya dahil oldu. Böylece “Kudüs 2020” planı ortaya çıktı. Bu proje, şehrin tarihinin en büyük yenilenme projesi olacaktı.
DAHA BÜYÜK DAHA MODERN
Kudüs Kapısı Projesi adını alan bu planın tek hedefi Kudüs’ü yenilemek değil, aynı zamanda dünyanın önemli teknoloji üslerinden birisi hâline getirmek. 2029’a kadar tamamlanması beklenen projeyle beraber, şehre eklenecek 1.5 milyon m
2’lik yeni alan üzerinde yüksek teknoloji ve biyoteknoloji alanlarında çalışan şirketler, konut alanları, kafeler, kongre ve sergi alanları yer alacak. Bütün sahanın Hafif Raylı Köprü’den Binyenei Hauma olarak bilinen Uluslararası Kongre Merkezine, oradan da Ben Zvi Bulvarı’na kadar uzanacağı belirtilmiş. 1.2 milyon m
2lik alanda 18-40 kat arası 20 kule inşa edilecek. 100.000 m
2’yi ise konut için ayırmışlar. Ayrıca 100.000 m
2’lik bir başka kısımda ise kiralanacak daireler, konutlar, ofisler vs. yapılacak. Böylece şehirde 600.000 kişilik yeni istihdam yaratılabileceği düşünülüyor.
Doğal olarak böyle bir büyük merkezin yaşaması için ulaşımın da iyi işlemesi gerekiyor. Bunun için de hızlı tren, otobüs hatları iyileştirilecek ve üç hafif raylı sistem ve bisiklet yolları hazırlanacak. Ayrıca 1300 kişilik otoparkıyla bir metro hattı inşa edilecek. Çünkü bölgede araç trafiği istenmiyor.
Kudüs Kapısı Projesi başarılı olursa Uluslararası Kongre Merkezi Ortadoğu’daki en büyük kongre merkezi olacak. Şehrin yönetimiyle ilgili kurumlar ve ofisleri de bu yeni alana taşınacak. Kamusal alan kısımlarını ise Berlinli Topotek 1 firması üstlenmiş. Uluslararası yeşil imar standartlarını karşılayacak şekilde yapılacakmış. Bu İsrail’de bir ilk olacak. Daha şimdiden ABD ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden bazı şirketler satın alma yapmaya başlamış.
Öte yandan, burada yer almak isteyen şirketlere teşvik dağıtılıyor. Özellikle yüksek teknoloji alanında iş yapmak isteyen şirketlere ve biyomedikal firmalarına daha çok destek verilmeye çalışıyorlar. Ayrıca şirketlere %50 vergi indirimi de uygulanacak. Projenin yol aldıkça daha fazla ilgi göreceği umuluyor.
Eleştiri olarak ikinci bir nokta da estetik. Kudüs üç büyük dinin merkezi ve binlerce yıllık bir şehir. Bu şehrin kenarında böyle bir teknolojik üs kurmanın ne mantığı var? Üstelik Kudüs’teki evlerin “Kudüs taşı” da denilen kireçtaşından yapılması gerekiyor.
ELEŞTİRİLER
Buraya kadar her şey çok iyi. Fakat projeye çok ciddi eleştiriler de getiriliyor. Biraz da onlara bakmak gerek. Projeyi inceleyen bazı mimarlar ve şehir bölge planlama uzmanları bu kadar büyük bir alana yayılacak bu projede, konutların yeterli olmadığını ileri sürüyorlar. Üstelik iş ve konut alanlarının ayrı ve yeterli inşa edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Artık II. Dünya Savaşı’ndan sonra ayrı bir imar modeline geçildiğini ve evlerin ve iş yerlerinin birbirinin içine geçmiş şekilde yapılmasının eski bir imar anlayışı olduğunu savunuyorlar.
Madem yepyeni bir proje hayata geçiriliyor, neden güncel eğilimlere uyulmuyor? Bu haklı bir eleştiri fakat zaten o konutlar şirketlerde çalışanlar için tasarlanmışsa, bunları bir tür lojman gibi düşünmek gerekiyor. Tabii o zaman, “milyon dolarlık high-tech firmalarında çalışan insanlar neden şirketin karşısında bir dairede oturmak istesin?” sorusu gündeme geliyor. Eğer bu konutlar, başkaları için yapılıyorsa, o zaman konuyla ilgisi olmayan insanlar neden bir iş merkezinin ortasında yaşamak istesin? Nereden bakılırsa bakılsın bu, projenin büyük bir eksiği gibi gözüküyor.
İkinci bir nokta, estetik. Kudüs üç büyük dinin merkezi ve binlerce yıllık bir şehir. Bu şehrin kenarında böyle bir teknolojik üs kurmanın ne mantığı var? Üstelik Kudüs’teki evlerin “Kudüs taşı” da denilen kireçtaşından yapılması gerekiyor. Bu konu gerçekten önemli; hatta projenin yetkililerinden Dan Ben Amram verdiği bir röportajda eski ve yeniyi bağdaştırmanın zor bir iş olduğundan bahsediyor ve bu kireçtaşı meselesine de değiniyor. Yapılacak kulelerin sadece camla kaplanmayacağını ve kireçtaşının da bir şekilde bu formüle dahil edileceğini söylüyor. Fakat burada yine aynı soruyu tekrarlayacağım. Ne gerek var? Kudüs’e Kudüs’ün geçmişine uygun bir çözüm bulunamaz mı? Her yeri neden Dubai’ye çevirmekte ısrar ediyoruz? Neden Kudüs’ü rahat bırakmıyoruz? Her yere neden kule dikiyoruz? Başka bir çalışma ve yaşama imkânı yok mu?
İşin başka bir boyutu da bizim de yabancı olmadığımız bir nokta. Bu projeye katılacak firmalara verilecek teşvik az; bu kadar az bir teşvikle yeterli sayıda şirket gelmezse ne olacak? “Ya binalar ve konutlar boş kalırsa?” deniliyor. Kudüs’teki konut problemini düşünürsek, evlerin boş kalması az bir ihtimal ama o koskocaman iş kuleleri için aynı şeyi diyemeyeceğim.
Eğer orada önemli bir yüksek teknoloji üssü kurulamazsa, hangi şirket laf olsun diye Kudüs’te bir kuleye taşınır? Dolayısıyla kâr getiren bir proje olmama ihtimali birçok İsrailli mimar ve şehir bölge planlamacısını endişelendiriyor. Atıl kalacak kulelerin değerlendirilmesi de ayrı bir sorun teşkil edecektir. Böyle maliyetli projeler zar atmak gibi olmamalı; bunun öncesi, sonrası ve farklı ihtimalleri değerlendirilmeli. Buradan anladığım, böyle bir eleştiri getirildiğine göre, bizdekine benzer bir yaş tahtaya basma durumu söz konusu olabilir. Hem 2029’a kadar yaşanacak gelişmeler de göz önüne alınmalı ne de olsa Ortadoğu’da yarına ne olacağı belli olmaz.
Esasen Kudüs Kapısı projesi de birçok eleştiri alıyor. Hatta bunların içinde bence en önemlisi atıl kalma olasılığı ki bu bana “geçilmeyen köprüler” isimli büyük yaramızı anımsattı.
BİZE NE?
Ben bütün bunları neden anlattım? Öncelikle, bölgemizde yapılmakta olan böyle devasa projelerden rekabet adına haberdar olmamız gerektiği için. Yani başkaları ne yapıyor? Biz ne yapıyoruz veya yapmıyoruz? Bunları bilmemiz gerek. Şimdi bunu duyup İstanbul’a da 1.5 milyon m
2 eklemeye kalkmazlar umarım. Ancak “Anadolu büyük bir coğrafya neden bölgeyi kalkındırmaya yönelik büyük projeler yapılmasın?” diyesi geliyor insanın; özellikle AKP bu tip dev projelere meraklı.
Fakat bu zamana kadar yapıp ettikleri çılgın projeler zarar ettiği gibi, her geçen gün bizden gitmeye devam ediyor. Bu yüzden bu tip işleri doğru şekilde yapabilmek için öncelikle gerçekten ülkeye hizmet etmek gibi temiz bir niyetin olması gerekiyor. O yüzden bina yapmak kolay, bizim büyük bir zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var.
Demin anlattığım gibi, esasen Kudüs Kapısı projesi de birçok eleştiri alıyor. Hatta bunların içinde bence en önemlisi atıl kalma olasılığı ki bu bana “geçilmeyen köprüler” isimli büyük yaramızı anımsattı. Benzer bir facia yaşanabilir sonuçta ama burada asıl vurgulamak istediğim nokta ülkedeki işbirliği ve kurumların birlikte çalışma isteği. Bu projeyi ulaşım ve maliye bakanlıklarıyla beraber, İsrail Toprak İdaresi ve Kudüs Belediyesi birlikte üstleniyorlar. Bizde şu an böyle bir birliktelikle çalışmak mümkün mü?
Belediye başkanlarının değişmesine rağmen proje aynen devam ediyor. Birinin dediğine ötekinin yok demiyor olması bir süreklilik sağlıyor. Sonuçta bu proje başarılı olursa tüm Kudüs halkı için faydalı olacak. Bizde olsa, İmamoğlu’nun başlattığı bir şeyi iktidar kanadından hiçbir isim devam ettirmezdi. Zaten hepimiz onca açıktan müdahaleye ve engellemeye rağmen İmamoğlu ve ekibinin nasıl büyük bir gayretle çalıştığına şahidiz.
Bir grup öyle bir tutum içindeki Halk Ekmek’in ekmeğine, Hamidiye’nin suyuna düşman kesilmişler. Sanırsın İmamoğlu evde hamurunu yoğurup getiriyor, suyu da akşam evinden doldurup getiriyor. Anlamak mümkün değil bu kafayı. Bu sıralar epeyce popüler olan Mabel Matiz’in Fan şarkısında dediği gibi “Bu kadarı nefretin, aşktır” diyeceğim geliyor. Demek ki Ekrem Bey gönülleri fethetmiş, ne diyelim bu da güzel. Halbuki tarafsız değerlendirebilseler, yeni kültür merkezlerini, müzeleri, konser alanlarını ve alt yapı faaliyetlerini görebilecekler.
Bu bence particilik yapılacak bir konu değil çünkü doğrudan insan hayatına dokunan bir şey. Kudüs Kapısı Projesi’nin geleceğini bölgedeki herkesle beraber biz de göreceğiz ama asıl önemlisi biz kendi aramızda birlik olmayı tekrar öğrenebilmeliyiz… Bir İstanbullu olarak şahsen İmamoğlu sonrası şehrin değiştiğini görebiliyorum. Biraz izin verilse demek ki daha iyisi olacak. Kudüs kadim bir şehir ancak İstanbul bambaşka bir kulvardadır. Ona elimizden geldikçe ihtimam göstermek partiler üstü bir konudur, İstanbul sevdamız demekle olmuyor.