Uğur Mumcu’nun hayali, düşünce, ifade ve inanç özgürlüğünün olduğu, laik ve demokratik bir Türkiye’nin kurulmasıydı. Türkiye, bugün, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır bu hayalin gerçekleşmesine. Gerçekleşebilir mi bu hayal? Tarih, bazı sözcüklere liderlik misyonu yükler. Bunlardan biridir cesaret. Osho, cesaret üzerine şunları söyler: “Eğer cesur değilsen samimi olamazsın. Eğer cesur değilsen sevemezsin.  Eğer cesur değilsen güvenemezsin.  Eğer cesur değilsen, gerçeğin peşine düşemezsin.  O yüzden önce cesaret gelir.  Ve diğer her şey onu izler.” Cesaretin böyle bir özelliği var. Yaşar Kemal’in, Üç Anadolu Efsanesi’nde cesarete dair çok güzel bir kıssa var. KÖROĞLU, KÖROĞLU OLMADAN ÖNCE… Anlatılan o ki Köroğlu, Köroğlu olmazdan sessiz, sedasız, çekingen bir delikanlıdır. Adı Ruşen Ali’dir. Gözleri kör edilmiş babasına bakabilmek için çalışır çabalar; akşamına aldığı iki ekmek ile eve dönermiş. Dönüş yolunda, serseriler yolunu keser, elindeki iki ekmekten birini alırlarmış. Korkak bir çocukmuş Ruşen Ali; utanır, yerin dibine girermiş ama korkudan verirmiş ekmeğini. Babası, durumun farkındaymış ama oğul işte; “atsan atılmaz, satsan satılmaz”. Oğlunun korkaklığına mı yansın, Bolu Beyi’nden alması gereken öcü alamayacak olmasına mı? Babasının kendisine dair ahlanıp vahlandığını Ruşen Ali de hissedermiş ama her seferinde korku galip gelirmiş. Günlerden bir gün, sokakta, zağar cinsinden bir köpeğe rastlamış. Zağarın ağzında yiyeceği, arkasında da bir sürü başıboş köpek varmış. Köpekler, zağarın yiyeceğini almak; zağar ise vermemek için ne gerekiyorsa yapmakta kararlı davranıyormuş. Gidip sırtını bir duvara yaslamış zağar. Kendisine saldırana karşılık vermiş ama yiyeceğini vermemiş. En sonunda bütün köpekler pes edip gitmişler. “Şuna bak” demiş, Ruşen Ali, “parmak kadar köpek bile yiyeceğini korumak için savaşıyor” demiş kendi kendine. Aklına, kendi korkaklığı gelmiş. Çıkarmış kıssadan hissesini; “demek ki” demiş, “korkunun ecele faydası yok”. Yanına bir de sopa almayı da ihmal etmemiş. KÖROĞLU’NUN YİĞİTLİĞİ KİMDEN ÖĞRENDİ? Ekmeğini alıp eve giderken, her zamanki gibi serseriler çıkmış karşısına; ekmekleri vermesini istemişler. Bu kez vermemiş ekmeğini Ruşen Ali, ekmekleri duvarın üstüne bırakıp, elindeki sopayla kendisine efelenen serserilerin üstüne yürümüş. İlkini yere düşürmüş; ikincisini de… Neye uğradığını şaşıran serseriler, bırakıp kaçmışlar. Yaşar Kemal, “…öylesine kaçıyorlardı ki, yellerine sapan taşı ulaşamaz” diye anlatmış. Rivayet edilir ki, Ruşen Ali’nin Köroğlu’na dönüşmesi bundan sonradır. Kısacası, “Köroğlu, yiğitliği bir küçük köpekten öğrenir”. Korku ve cesaret, her insanda bulunan gerçeğin iki yönüdür; insanın korkak mı, cesur mu olduğu, hangisini öne çıkartacağına bağlıdır.
Yüzyıl önce Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirdiğimiz bir hayaldir bu; yani hayalleri gerçeğe dönüştürme geleneğimiz var. Bunun için sahip olmamız gereken tek şey, Uğur Mumcu’nun cesareti ve kararlılığıdır.
Osho, korkak ile cesur arasındaki farkı, şöyle dile getirir: “Korkak, korkularını dinleyip, onun ipinin peşinden gider. Cesur ise korkularını bir kenara koyarak, bilinmeyene adım atar”. Bilen bilir, İngilizcede, cesaret, “courage” demektir; kökeni, Latince bir sözcük olan “cor”dan gelirmiş. “Cor” ise yürek demektir. Bizde de cesur insana, “yürekli” denir. MUMCU’NUN HAYALİ, BİZİM HAYALİMİZDİR… Uğur Mumcu da bunlardan biridir. Onun bugün daha da anlam kazanan sorularından biri şudur: "Milliyetçilik, 'vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak' edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır?” Sorduğu sahici sorularla, yaptığı araştırmalarla, gerçekleştirdiği analizlerle muktedirlerin kovanına çomak soktuğu ve halkın zihninde ışıklar yanmasını sağladığı için 24 Ocak 1993 günü, arabasına konulan bir bomba ile aramızdan alındı ama hep korku saldı, rüşvetçiye, fırsatçıya, fesatçıya, haine. Hayali, düşünce, ifade ve inanç özgürlüğünün olduğu, laik ve demokratik bir Türkiye’nin kurulmasıydı. Türkiye, bugün, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır bu hayalin gerçekleşmesine. Gerçekleşebilir mi bu hayal? Nazım’ın şiirleştirdiği üzere, “çıkarıp yüreklerimizi, başka yüreklerin yanına atabildiğimiz an, güneşi zapt etmemiz” kadar kolay gerçekleşebilir bir hayaldir bu. Farklılıklarımızın farkında olarak, yan yana, omuz omuza ama cesaret ve kararlılıkla üstesinden gelinmeyecek hiçbir sorun yoktur. Yüzyıl önce Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirdiğimiz bir hayaldir bu; yani hayalleri gerçeğe dönüştürme geleneğimiz var. Bunun için sahip olmamız gereken tek şey, Uğur Mumcu’nun cesareti ve kararlılığıdır.