İlhan Erdost'u anarken değişmek...
Yüksel Işık
Özel, bir liderlik örneği sergileyerek, muhalefeti, “amiral gemisi” konumuna sahip CHP’nin etrafında toparlayabilmeli ve 14-28 Mayıs sonrası yaşanan kırılma halini sağaltacak önlemler almalıdır.
7 Kasım 1980'de, Mamak Cezaevi'nde kaba dayak işkencesiyle katledilen İlhan Erdost’a saygıyla…
Anlatılan o ki İkinci Dünya Savaşı sırasında Güney İtalya'da, bir askerî hastanede, Amerikan askerlerinin çıkarmasından hemen sonra, cerrahlar yaralıları ameliyat ediyorlarmış.
Ameliyat sırasında kullandıkları morfin bitmiş.
Cerrahların bir karar vermeleri gerekiyormuş.
Önlerinde iki yol varmış; ya dönüp yaralılara, “elimizdeki morfin bitti, iyileşmeniz Allaha kaldı” demekmiş ya da hiçbir şey demeden tedavilerine devam edecek bir psikolojik üstünlük kurmakmış.
O sırada orada görev yapan anestezi uzmanı Henry Beecher, ikinci yola başvurmuş.
Yaralılardan birine şöyle seslenmiş:
“Şimdi sana çok güçlü bir anestezik enjekte edeceğiz.”
Ardından hemşireden yaralıya iğne yapmasını istemiş. Yaralı bir süre sonra iyileşmiş.
ALDANMAYA BU KADAR YATKIN OLMAK…
Hâlbuki hemşirenin şırıngasındaki serum fizyolojik denilen sıvı varmış sadece.
Uzmanlar, “kendini aldatma, aslında çok ikna edicidir” derler.
Cumhuriyet Halk Partisi, ikinci yüzyılın ilk kurultayına bu “duygular” içinde gitti.
14-28 Mayıs seçimi sonrası toplumda yükselen tepkilere rağmen “gemiyi güvenli bir limana götürme” ısrarı, parti tabanında karşılık görmedi ve kurultay delegeleri, partinin yeni genel başkanını seçti.
Daha önce aday olup kaybeden Muharrem İnce’nin, “Atatürk gelse Kılıçdaroğlu’na karşı kaybeder” ifadesinde olduğu gibi kendisine pek şans verilmeyen Özgür Özel, genel başkan oldu.
“İnanmak, başarmanın yarısıdır” derler; başarılar dileyelim kendisine.
Demek ki toplumda yükselen sese kulak tıkanamıyormuş.
Buna inanmış biri olarak, Sayın Özgür Özel’i kutlamak gerek.
Buralara nasıl gelindiğini biliyoruz.
Seçimden hemen sonra “süreç meşakkatli ama yeise kapılmamızı gerektirecek bir şey yok” diye yazmıştım.
Ne yapmamız gerektiğini de…
“Önerimdir; muhalefetin ‘amiral gemisi’ konumundaki CHP, ortam bu kadar uygunken, seçimi kaybetme nedenini araştırmak üzere herkese çağrı yapmalıdır. Hem de öyle ‘dostlar alışverişte görsün’ türü araştırmalar değil, duruşuyla, ilkeleriyle bağımsızlıklarını kanıtlamış uzman, araştırmacı ve öğretim üyeleriyle birlikte dört başı mamur bir fotoğraf çekmeli ve o fotoğrafın rehberliğinde geleceğe hazırlanılmalıdır.”
GÜNAK KEÇİSİ OLMAKTAN KURTULABİLMEK…
İmamoğlu ve ekibi, önerime benzer bir süreci işletmek istediyse de araya giren “zoom toplantısı”na katılanların uzun süredir partide “söz sahibi” olmuş olmaları, tepkilere neden oldu ve nihayetinde mesele, lider değişimine odaklı bir sürece girmiş oldu.
29 Mayıs’tan itibaren kaleme aldığım bütün yazılarda “istifanın şık bir hamle” olacağına ilişkin görüşlerimi paylaşsam da, prensip olarak, yenilginin yükünü bir kişiye yüklemenin, bir kişiyi “günah keçisi” ilan etmenin istenilen sonucu üretmeyeceğini dile getirdim.
Hayat dinamik bir süreçtir; “cümlede durduğu gibi durmuyor”. Cumhuriyet Halk Partisi kurultay delegeleri, çok da beklenmedik bir biçimde, yaşanan yenilginin simgesi konumuna gelmiş genel başkanı değiştirme kararlılığını gösterdiler.
Neden mi?
Çünkü ikinci yüzyılın demokrasi yüzyılı olmasını ve demokrasiyle tahkim edilmiş cumhuriyetin halk iktidarıyla yönetilmesini istiyorlar. Kurtuluşu gerçekleştirmiş ve kuruluşu inşa etmiş geleneklerini geleceğe taşımak istemeleri ve Nazım’ın ifadesiyle “akarsu gibi umutlu ve bir buğday tanesi gibi cesur” olmaları da bu yüzdendi.
Nutuk’un okunduğu yahut Atatürk’ün son katıldığı kurultaylarda olduğu gibi günlerce sürmedi 38. Kurultay ama nihayetinde maksat hâsıl oldu. Görünen o ki CHP delegesi, parti tabanının baskısına dayanamayıp değişime imza attı.
İstanbul başta olmak üzere kimi il kongrelerinde ve nihayet kurultayda bazı gerilimler yaşanmış olsa da CHP’nin artık önüne bakma zamanı…
Önümüz yerel seçim ve her ne kadar geniş muhalefet bloğunun desteğiyle de olsa halen 11 büyükşehir CHP’li başkanlar tarafından yönetiliyor.
Muhalefet, 2017 referandumundan bu yana büyükşehirlerde önde çıkıyor; buna Balıkesir, Denizli de dâhil. Manisa ve Bursa’da ise durum başa baş.
Demek ki Sayın Özgür Özel’i genel başkanlığa seçen CHP’nin önümüzdeki en temel görevi, büyükşehirleri alması ve buralarda yerel demokrasi örneklerini sergileyeceğinin güvencesi olabilecek bir manifestoyu hazırlaması gerekiyor.
NEDEN OLMASIN?
Kurultay süresince oluşan hassasiyet, parti içi dengelere yönelebilme riskini de içinde barındırıyor ama Özel’in liderliğinin sınanacağı bir sürece de giriyoruz. Özel, bir liderlik örneği sergileyerek, muhalefeti, “amiral gemisi” konumuna sahip CHP’nin etrafında toparlayabilmeli ve 14-28 Mayıs sonrası yaşanan kırılma halini sağaltacak önlemler almalıdır.
Yazıya, dün katledilmesinin yıldönümü olan İlhan Erdost’u anarak başlamıştım. Erdost’un öldürülmesi emrini verenler, hesabını vermeden gittiler. Hesap, şahsi değil; bir zihniyetin hesabıdır ve mutlaka sorulmalıdır.
Bu hesabı, "divan"a bırakacak halimiz de yok; her ne yapacaksak, bugün, burada yapacağız.
Ne istiyordu İlhan Erdost?
Baskının, sömürünün olmadığı, dünya nimetlerinin herkese adil bir biçimde pay edildiği, kimsenin kimse üzerinde tahakküm kurmadığı daha güzel bir Türkiye!
Biz de demokratik, laik, halkçı, özgürlükçü bir iktidar kurulmasını istiyoruz.
Kim öncülük edecek buna?
Mesele budur…
Yorumlar