Tar: Müziğin etkisi, kibir, hırs ve olağanüstü oyunculuk
Mahir Yeşildal
Lydia Tar klasik müzik dünyasında çok az denk geldiğimiz kadın Maestro’larından biri. Zamanımızın en önemli müzik figürlerinden biri. Hırslı, hırsını kendi lehine kullanmayıp mesleğine projekte edebilen, çalışkan, bilgili, müziği iliklerine kadar hissedip farklı olmayı önceleyen bir kadın.
Cate Blanchett’in muazzam oyunculuğu ile işi zirvelerin zirvesine taşıdığı ve bir kadın Koro şefi olan Lydia Tar’ın anlatıldığı Tar isimli filmi izledim. Blanchett daha önce farklı dallarda 7 kez Oscar adayı olmuş ve 2 kez Oscar’ı almıştı. 2023’te en iyi kadın oyuncu Oscar’ını almazsa kesinlikle çok şaşırırım, unutulmaz bir oyunculuk sergilemiş filmde.
Lydia Tar klasik müzik dünyasında çok az denk geldiğimiz kadın Maestro’larından biri. Zamanımızın en önemli müzik figürlerinden biri. Lydia Tar’ın kariyeri kabarık. Curtis Enstitüsü’nde piyano performans mezunu, Harward’da Phi Beta Cappa üyesi, Viyana Üniversitesi’nde Müzikoloji doktorası yapmış. Sinema ve tiyatro için besteleri var. Dünya’nın en ünlü orkestralarına şeflik yapan Tar’ın Emmy, Grammy, Oscar ve Tony ödülleri de var. Bu vesile ile Türkiye’den de çok iyi bir koro şefinin çıkmasına canlı canlı şahitlik ediyoruz; Nisan Ak. Nisan Hanım şu an Amerika’da ve gelecekte adının çok sık duyulacağını düşünüyorum. Ayrıca Berlin Filarmoni’ye kabul alan ilk Türk sanatçı Hande Küden’i de unutmamamız gerekiyor. Her ikisini de yakından takip edin bence.
Lydia Tar ismi özellikle benim gibi Herbert von Karajan’ın efsanevi şef olarak çıtayı arşı alaya çıkardığı Berlin Filarmoni’den biliyoruz. Öncesinde de New York Filarmoni’de bir diğer efsane olan Leonard Bernstein ile çalışıyor. Karajan obsesif ve kibirli karakterini besteleri yorumlamak için o kadar güzel kullanmış ki. Kendisinin biyografisini çalıştığımda özellikle çalışma salonunda icracı müzisyenlerle olan ikili sohbetlerine çok şaşırmıştım. Yeri gelmişken klasik batı müziği ile alakalı Haruki Murakami’nin büyük şef Seiki Ozawa ile söyleşilerinden oluşan Sadece Müzik kitabını da hararetle öneririm.
Gelelim filmin konusu olan Lydia Tar’a. Tar hırslı, hırsını kendi lehine kullanmayıp mesleğine projekte edebilen, çalışkan, bilgili, müziği iliklerine kadar hissedip farklı olmayı önceleyen, kadın olmanın mesleki dezavantajlarını dile getirmekten çekinmeyen, ayrıntıcı ve kibirli ve egoist ve narsist ve eşcinsel bir kadın. Bilmesi keyifli, tanıması acı veren bir canavarla rastlaştığımızın farkına varıyoruz filmi izledikçe. Berlin Filarmoni’nin 1. kemancısı Susan ile aynı evde yaşıyorlar ve anladığımız kadarıyla evlat edindikleri Petra isminde de bir kızları var. Ki eşcinsel bir çiftin evlat edinmesinin herkesten önce çocuk üzerinde çok olumsuz yansımaları olacaktır, hürriyetin sınırı başkasına zarar vermeme çizgisinden geçmeli. Yine de Yönetmenin lezbiyen bir çiftten de söz ettiği bir filmde popüler ve Netflixvari davranmayıp ‘yatak’ sahnesine yer vermemiş olması kendisine olan güvenini gösteriyor.
Yöneticilerde bir miktar kibrin varlığı başarıyı kolaylaştırabiliyor ama kibir hırsla bir araya geldiğinde Tar örneğinde gördüğümüz gibi vefasız bir profil ortaya çıkabiliyor. Tar’ın bir diğer kara deliği ise genç kadın müzisyenleri ‘koltuğunu’ kullanarak ‘ayartması’. Başka bir korodan Krista isimli kadına uyguladığı womansplaining ve mutlak ghosting kadının intiharına neden oluyor. Sonrasında gelen histerik krizler Berlin Filarmoni’den Filipinler’de yerel bir orkestra şefliğine savruluşu getiriyor.
Peki size biri intihar edeceğini söyleyip bunu da kendi lehine bir manipülasyon aracı olarak kullanmaya çalışıyorsa ne yaparsınız? Bu soruyu özellikle düşünmenizi rica ediyorum. Normalde yapılması gereken intihar düşüncesi olduğunu yakınlarına da belirtmek ve acilen bir hastane başvurusunu sağlamaktır. ‘Benden ayrılırsan kendimi öldürürüm’, ‘beni terfi ettirmezsen intihar ederim’ gibi tehditler doğrultusunda hareket edip manipüle edilmenizin ne size ne de muhatabınıza faydası olmayacaktır. Ancak Lydia gibi intihar düşüncesi karşısında ‘aman boşver’ havasına da girmemeniz gerek.
Lydia’nın yaptığı kabul edilmez hatalardan biri de kızı Petra’yı okulda rahatsız eden bir çocukla konuşup onu tehdit etmesi idi. Veli whatsapp gruplarına girdikten sonra karşılaştığım ve asla anlamayacağım, asla hak vermeyeceğim bu zorbalık çocukların bebek dimağlarında telafisi mümkün olmayan hasarlara neden olabiliyor. Hiç kimse çocuğunun zorbalığa uğramasına razı olmaz ancak bunu önlemenin yolu malign bir narsisizm ve empatisiz psikopatlıkla karşıdaki çocuğu tehdit etmekten geçmez.
Filmde Tar’ın Mahler’in 5. Senfonisi’nin kaydıyla uğraştığını görüyoruz. Lydia eserin Mahler ile onu aldatan eşi Alma’nın evliliğini anlattığını düşünüyor.
Mahler’in 5. Senfonisi ruha kalıcı yönde etki edebilen garip bir eser. Garipliğini Mahler’in yaşamından almakta. Mahler bu eseri bestelediği zamanlarda aşk, mutluluk, acı, ölüm, (Mahler ilk bölümdeki cenaze marşını bestelerken 10 kız ve erkek kardeşinin ölümlerine tanık olmuştur) hastalık gibi akla gelecek her şeyi yaşamıştı ve bu senfonisi de bu hislerin tamamının notalara dökülmesinden ibaretti. Bu eserin bizler için garip yanı ise müziğin sesini kapatmak, eserin etkisinden çıkmaya yetmemekte. Bir kere kulağınızdan girdiyse iliklerinize kadar işlemiş demektir, arınmak için artık çok geç.
Bu paylaşımın teması, kendinden oldukça küçük olan Alma’ya duyduğu aşk ile bestelediği “Adagietto” yani Mahler’in 5 numaralı senfonisinin 4. bölümüne sözü getirelim. Dördüncü bölüm melek gibi bir adagietto ile başlar, çok yavaşça. Mahler bu bölüm için şunu demiştir;’ dünyada kayboldum, sadece kendi cennetimde yaşıyorum, aşkım ve şarkımla.’
Ressam Emil Jakob Schindler’in güzelliği ile ünlü kızı olan Alma, küçük yaştan itibaren müzik eğitimi alan ve şarkılar besteleyen bir genç kadındı. Mahler arkadaşının evindeki yemek davetinde Viyana’nın en güzel kızı Alma Schindler ile tanışır, Alma 22, Mahler 41 yaşındadır. Alma’nın o zamanlar 3 tane talibi vardır, zeki, güzel ve akıllı bir kızdır, Mahler ona aşık olur. Mahler o sırada 5. Senfoninin “Adagietto” kısmını da bestelemiştir, bir aşk mektubu ile Alma’ya gönderir, Mahler “adagietto”‘yu aşk ile bestelemiştir ve Alma bunu anlar. 1902 yılında evlenirler.
Sonra Alma Mahler’i adattı mı? İşte burası muamma.
Ben filmi beğenerek değil büyülenerek izledim. Tavsiye ediyorum.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi