Seymour Hersh ABD yönetimlerinin işlediği suçları açığa çıkaran araştırmacı gazetecilik mesleğinin dünya çapındaki isimlerinden biridir. Ülkesinde vatan hainliği ithamlarına maruz kalmıştır ama evi hiçbir zaman sabaha karşı polislerce basılmamış, ters kelepçeler ile gözaltına alınmamış, işkence görmemiştir. 27 Haziran günü Irak Ulusal Müzesi’nin müdürü Leyla El Attar’ın bir ABD füzesinin evine isabet etmesi neticesinde ölümünün 30. yıldönümüydü. 1944 doğumlu, Bağdat Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun Leyla El Attar hayatını kadın sanatçıların Arap dünyasında saygınlık kazanmasına adamıştı. Gerçekleştirdiği beş kişisel sergi yanında birçok toplu sergiye katılmış, uluslararası sergilerde ülkesini temsil etmişti. 1973-1981 Kuveyt Bienalleri’nde ve 1974-1976 Bağdat Bienalleri’nde yer alan sanatçı, 1988 yılında Bağdat’ta gerçekleşen dünyaya yayılmış bine yakın Iraklı sanatçının yer aldığı devasa serginin küratörlüğünü yapmıştı. Kasım 1992 seçimlerinden başarıyla çıkarak Ocak 1993 tarihinde göreve gelen 42. Amerikan Başkanı Bill Clinton, yönetiminin ilk yılında Amerikan Ordusuna Irak’ı bombalama emri verdi. Hedef Irak istihbarat kurumu Mukhabarat’tı. 27 Haziran 1993 tarihinde uçaklardan fırlatılan yirmi üç Tomahawk füzesinden yirmisi hedefi tutturdu, üçü ise hedeften şaşarak sivil halkın yaşadığı binaları vurdu. Bu binalardan birinde Leyla El Attar yaşamaktaydı. Sabaha karşı gerçekleşen bombalama neticesinde öldürülen sekiz sivil arasında Leyla El Attar ve kocası da vardı. Kızları Rema ise beş saat sonra enkaz altından çıkartıldı. Yapılan ameliyatlar sonucunda kurtarıldı ama tek gözünü kaybetmişti. Bill Clinton saldırının ertesi günü bir kilisede, sivil kayıplara yönelik sorular karşısında yaptığı açıklamada Amerikan ulusunun bu başarılı operasyondan gurur duyması gerektiğini söyledi. Clinton’a göre sivil kayıplar kabul edilebilir miktardaydı. Leyla El Attar’ın ölümüne sebep veren bombalamanın bahanesi ise baba George Bush’un Nisan 1993 tarihinde Kuveyt’e gerçekleştirdiği ziyaret esnasında Irak Gizli Servisi’nin kendisine yönelik suikast planı yapmış olduğuna dair istihbarattı. Seymour Hersh 1 Kasım 1993 tarihinde The New Yorker’a yazdığı “A Case Not Closed” başlıklı makalede bu istihbaratın sahte olduğunu iddia etti. Hersh’e göre bombalamanın asıl nedeni Bill Clinton’ın ülke siyasetinde önemli bir yere sahip olan savaş taraftarlarınca zayıf olmakla suçlanmasıydı. Clinton verdiği bu emirle Amerikan dış politikasında bir zafiyetin söz konusu olmadığını göstermek istemiştir. Gazeteci Michael Isikoff, 23 Mart 2008 tarihinde Newsweek’te yayınlanan “Saddam’s Files” isimli makalesinde, Saddam yönetimine ait ele geçirilen bütün belgelerin incelenmesine karşın baba George Bush’a yönelik suikasta dair hiçbir belgenin bulunamadığını ortaya koyacaktır. [caption id="attachment_253246" align="alignnone" width="500"] Sanat Emekçileri Koalisyonu, MOMA Eylemi, 1970[/caption] Fernando Botero, Ebu Garib SerisindenSeymour Hersh, 2000’li yıllarda The New Yorker Dergisi’ndeki yazılarında sıklıkla Amerikan’ın Irak politikasını konu edinir. Bu yazılarında Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in, Irak’ın işgaline zemin hazırlamak üzere CIA’nın istihbaratlarında manipülasyon yaptıklarını iddia eden Hersh Cumhuriyetçi Parti’nin savunma politikaları danışmanı Richard Perl tarafından terörizme katkı sağlamakla suçlanacaktır. Seymour Hersh’ün ilk spektaküler çıkışı 12 Kasım 1969 tarihinde The New Yorker Dergisi’nde yayınlanan haber ile gerçekleşti. Pulitzer Ödüllü habere göre Amerikan Ordusu 16 Mart 1968 tarihinde Vietnam’daki My Lai köyünde katliam yaparak içinde kadınların ve çocukların ağırlıkta olduğu beş yüze yakın insanı öldürmüştür. Hersh’ün haberi ile Amerikan Barış Hareketi toplumda sesini daha güçlü duyurmaya başlar, Amerikan’ın Vietnam politikası dünya nezdinde prestij kaybeder. İçinde Hans Haacke, Carl Andre gibi sanatçıların bulunduğu Sanat Emekçileri Koalisyonu (Art Workers Coalition) en çarpıcı eylemlerinden birini My Lai Katliamı üzerine 1970 yılının ocak ayında yapacaktır. Sanatçı grubu, kadın ve bebeklerin cesetlerinin bulunduğu bir fotoğraf üzerine “Q: And Babies? A: And Babies” (Soru: Ve Bebekler? Cevap: Ve Bebekler”) ibaresini ekleyerek posterler yapar ve o esnada New York Modern Sanatlar Müzesi’nde (MoMA) sergilenmekte olan sanat tarihinin en önemli savaş karşıtı resimlerinden biri olan Pablo Picasso’nun Guernica’sı önünde protesto gerçekleştirir. Protestonun MoMA’da gerçekleşmesinin nedeni yalnızca Guernica değildir. Müzenin mütevelli heyetinde David Rockefeller ve Nelson Rockefeller yer almaktadır ki Rockefeller Ailesi Amerikan dış politikasında belirleyici bir etkiye sahiptir. Haberin yayınlanmasından bir süre sonra ordu içinde soruşturma açılır ve katliamın gerçekliğinin ispatlanmasıyla yirmi altı asker yargılanır. Yargılananlar arasında yalnızca subay William Calley yirmi iki insanın katili olarak suçlu bulunur. Cezası ise üç buçuk yıl ev hapsinden ibarettir. Seymour Hersh’ün Amerika’nın Irak politikasına dair kaleme aldığı makaleler arasında en çarpıcı olanları 2004 yılının mayıs ayında yayınlanan bir dizi haber metnidir. Bu makalelere göre Amerikan Ordusu Bağdat yakınlarındaki Ebu Garip Hapishanesi’nde Iraklı tutuklulara karşı sistematik bir şekilde işkence yapmaktadır. Hersh’e göre sistematik işkence yöntemi yalnızca Ebu Garip Hapishanesi’nde değil Guantanamo ve Afganistan’ın Pawran Bölgesi’nde bulunan Bagram Havaüstü’ndeki hapishanede de uygulanmaktadır.
Hersh’e göre sistematik işkence yöntemi yalnızca Ebu Garip Hapishanesi’nde değil Guantanamo ve Afganistan’ın Pawran Bölgesi’nde bulunan Bagram Havaüstü’ndeki hapishanede de uygulanmaktadır.
Hersh’e göre bu Amerikan’ın gizli ama resmi bir politikasıdır. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’ın emriyle yürürlüğe konan ‘Copper Green’ başlıklı program fiziki zorlama ve cinsel aşağılamaya dayalı sistematik işkence ile bilgi toplama amacı taşımaktadır. Program, kültürel antropolog Raphael Patai’nin 1973 yılında yazdığı, Arap kültürünü ve psikolojisini konu edindiği ‘Arap Mind’ isimli kitaba dayanmaktadır. Hersh’ün isimsiz bir kaynağa dayandırdığı iddiasına göre Patai’nin kitabı Amerikalı neo-con’ların bir nevi İncil’idir. Buna göre Arapların en önemli ayırt edici özellikleri yalnızca güç kullanımından anlamaları ve aşağılanmaya karşı zaafiyet göstermeleridir. Kolombiyalı sanatçı Fernando Botero Seymour Hersh’ün haberlerinden yola çıkarak Ebu Garip Hapishanesi’ndeki sistematik işkenceleri konu alan bir dizi resim yapar. 85 yağlıboya ve 100 çizimden oluşan bu dizide sanatçı fotoğraflardan yararlanır. Ebu Garip Hapishanesi’ndeki işkenceleri yapan Amerikan askerleri bunların fotoğraflarını çekerek kartpostal olarak memleketlerindeki arkadaşlarına yollamıştır. Askerler insanlığın olabildiğince aşağılandığı bu fotoğrafların üzerine ‘Burada çok güzel günler geçiriyorum. Keşke burada olsaydın’ gibi yazılar yazmışlardır. Susan Sontag ,‘Başkalarının Acısına Bakmak’ isimli, ölümünden önce yayınlanan son kitabında şöyle demektedir: ‘Başkalarına çektirilen ve bizim görüntüler şeklinde izlediğimiz, acılarla kurduğumuz düşsel yakınlık, uzakta ıstırap çeken insanlarla, ayrıcalıklı izleyiciler arasında düpedüz gerçekdışı bir bağ olduğunu düşündürür ve bu bağ, iktidarla ilişkimizi düzenleyen mistifikasyonlardan biridir. Ne kadar çok sempati duyarsak, acılara yol açan gelişmelerde bir suçumuz olmadığı hissine kapılmamız da o kadar kolaylaşır. Sempatimiz acziyetimizin yanısıra, masumiyetimizin de ilanıdır.’ Arthur C. Danto, 27 Kasım 2006 tarihli The Nation’da yayınladığı yazıda Sontag’ın bu satırlarından yola çıkarak Fernando Botero’nun resimlerinin ne kadar değerli olduğunu ortaya koyar. Botero’nun resimleri o fotoğrafları başkaların acısı olmaktan çıkartmış bizlerin acısına dönüştürmüştür.
Fernando Botero, Ebu Garip dizisine ait resimleri satışa sunmaz, ücretsiz olarak Amerikan müzelerine bağışlamak ister fakat hiçbir Amerikan müzesi bu bağışı kabul etmeyecektir.
Fernando Botero, Ebu Garip dizisine ait resimleri satışa sunmaz, ücretsiz olarak Amerikan müzelerine bağışlamak ister fakat hiçbir Amerikan müzesi bu bağışı kabul etmeyecektir. Yalnızca Washington’daki Amerikan Üniversitesi, Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi ve New York’taki Marlborough Gallery resimleri sergilemeyi kabul eder. Seymour Hersh ABD yönetimlerinin işlediği suçları açığa çıkararak vatandaşı olduğu ülkenin onurunu koruyan, araştırmacı gazetecilik mesleğinin dünya çapındaki isimlerinden biridir. Ülkesinde vatan hainliği ithamlarına maruz kalmıştır ama evi hiçbir zaman sabaha karşı polislerce basılmamış, ters kelepçeler ile gözaltına alınmamış, işkence görmemiştir. Basın özgürlüğünün demokrasi ile yönetilme arzusunda olan bir ülke için elzem olduğu Seymour Hersh örneği üzerinden net bir şekilde görülmektedir.