Polisler şikâyet üzerine daireye geldiklerinde Carl Andre’yi darmadağın bir ortamda, yüzünde ve elinde çiziklerle ve aşırı sarhoş hâlde buldular. Andre, Ana’nın pencereden düşüşü hakkında hiçbir şey hatırlamadığına dair ifade verdi. Bu yazının yazıldığı 8 Eylül günü sanatçı Ana Mendieta’nın ölüm yıldönümüydü. Mendieta, New York’ta, 8 Eylül 1985 Pazar günü sabah beş buçuk civarında kocası, heykel sanatçısı Carl Andre ile birlikte yaşadıkları dairenin penceresinden düşerek 37 yaşında hayatını kaybetti. Hem Kübalı hem de kadın kimliği ile öne çıkan, bedenini ve yeryüzü ile olan ilişkisini sanatının malzemesi ve konusu olarak kullanan, çocukluğunda yaşadığı travmanın yükünü hayatı boyunca hisseden ve trajik bir ölüm ile genç yaşta dünyaya veda eden Mendieta feminist sanatın en çarpıcı isimlerinden biridir. 1948 doğumlu Ana Mendieta henüz çocuk yaşlarda Soğuk Savaş’ın en dramatik olaylarından birinin kurbanı oldu. Bu olay ABD’nin Küba Devrimi’ne karşı devreye soktuğu Peter Pan Operasyonu’ydu. CIA tarafından Küba’ya yönelik faaliyette bulunmak üzere kurulan Radio Swan, Ekim 1960’dan itibaren dezenformasyona dayalı haber bültenleri yayınlamaya başladı. Bu bültenlerde Castro yönetiminin beş yaşından büyük çocukları ailelerinden alarak Sovyetler Birliği’ndeki çalışma kamplarına göndereceğine dair iddialar yer alıyordu. CIA bir yandan bu tarz yayınlar yaparken diğer yandan Küba’daki devrim karşıtlarıyla iş birliği içinde operasyonu ileri bir safhaya taşıdı. Aralık 1960’dan Ekim 1962’ye kadarki süreçte 14,048 Kübalı çocuk ailelerinin rızasıyla ABD’ye kaçırıldı. Bu çocuklar ABD vatandaşlığına geçirildi ülkenin çeşitli eyaletlerindeki gönüllü ailelerin yanlarına verildi. Füze Krizi sonucunda Küba ile Miami arasındaki ticari uçuşların kaldırılmasıyla Peter Pan Operasyonu bitirildi. Ana Mendieta, Eylül 1961 tarihinde kendisinden iki yaş büyük ablası Raquelin ile birlikte Miami’ye kaçırıldı ve ardından Iowa’da bir ailenin yanına verildi. Mendieta küçük yaşta yaşadığı bu travmayı hayatı boyunca hissetmiştir. 1983 yılında verdiği bir röportajda şöyle der: “Sanat benim kurtuluşumdu. Kaçışımdı. Bu ülkeye yollanmıştım. Hispanik olmanın Amerika’da kabul gördüğü bir dönem değildi. İngilizce konuşamayanlar için herhangi bir eğitim programı yoktu. Çok zordu. Çok kızgındım. Hâlâ kızgınım. Sanatım öfkemden ve bu yerinden edilmişlikten besleniyor” Iowa Üniversitesi’nde resim eğitimi alan Ana Mendieta 1972 yılında aynı kurumda medya sanatları yüksek lisans programına girdi. Sanatçı çağdaş sanat tarihinin en çarpıcı işlerinden biri olan ‘Tecavüz Sahnesi’ni bu dönemde yaptı. Mart 1973 tarihinde üniversitenin hemşirelik bölümünde öğrenci olan Sara Ann Otten başka bir öğrenci tarafından tecavüz edilerek öldürüldü. Üniversite yönetiminin ve öğrencilerin bu olaya ilgisiz kalması ve cinayetin unutulmaya yüz tutmasıyla Ana Mendieta Nisan 1973’de ‘Tecavüz Sahnesi’ni gerçekleştirdi. Bir davet üzerine Mendieta’nın dairesine gelen arkadaşları açık kapıdan girdiklerinde sanatçıyı Sara Ann Otten’in öldürüldüğü pozisyonda, elleri bağlanmış, belden yukarısı yüz üstü masaya yatırılmış şekilde, kanlı bir hâlde buldular. Mendieta’nın bu performansı ardından gelen diğer ikisiyle birlikte bir üçlü oluşturur. Iowa Üniversitesi’nin çeşitli mekanlarında yarı çıplak ve kanlı olarak verdiği pozlardan oluşan ‘Tecavüz Performansı’ bu üçlünün ikincisidir. ‘Clinton Piece, Dead on Street’ isimli üçüncüsünde ise sanatçı sokakta bir kan gölünün içinde çıplak olarak yatar ve bir arkadaşı kendisini fotoğraflar, diğer bir arkadaşı ise bu sahneyi görenlerin tepkilerini filme alır. Ana Mendieta 1973-1977 yılları arasında her yaz Meksika’yı ziyaret eder. Bu ziyaretleri esnasında yüzlerce fotoğraftan oluşan ‘Silüetler Dizisi’ni gerçekleştirir. Kum, toprak, kaya gibi farklı doğal ortamlarda kendi silüetini oluşturup fotoğraflayarak oluşturduğu bu diziyi sanatçı ‘yeryüzü-beden sanatı’ olarak nitelendirmektedir. 1972 yılında New York’ta erkek egemen sanat ortamında yalnızca kadın sanatçıların işlerini göstermek üzere, içinde Nancy Spero, Barbara Zucker gibi isimlerin de yer aldığı sanatçılar tarafından kâr amacı gütmeyen bir anlayışla A.I.R. Gallery kuruldu. 1978 yılında New York’a taşınan Ana Mendieta da bu galerinin çevresinde kendine yer buldu ve ‘Silüet’ dizisinin yer aldığı ilk solo sergisini Kasım 1979’da burada açtı. Bu sergi sanatçı için başka bir önem daha taşımaktadır. Sergi kapsamında ‘Kadın Sanatçı Hareketi Erkek Sanatçıların Tavrını Nasıl Etkiliyor?’ başlıklı bir panel düzenlendi ve konuşmacılar arasında minimalist heykel sanatçısı Carl Andre de yer aldı. Panel ve ardından yenen yemek vesilesiyle tanışan ikili bu tarihten itibaren evlilik ile sonuçlanacak bir beraberliği başlattılar. Mendieta ilerleyen aylarda Amerikan feminizmini beyaz orta sınıf hareketi olarak eleştirerek beyaz olmayanları dışladığına dair sert bir tespit yaptı ve A.I.R. Gallery çevresinden ayrıldı.
Cinayetle suçlanan Carl Andre tutuklandı ve ardından serbest bırakıldı. 1988 yılında sonuçlanan mahkeme delil yetersizliği nedeniyle beraate karar verdi. Günümüzde Amerikan feminist hareketi Andre’yi katil olmakla suçluyor.
Jimmy Carter yönetiminin Küba politikalarında yumuşamaya gitmesi ve Fidel Castro’nun ABD’de yaşamakta olan Kübalıların akrabalarını görmek üzere adayı ziyaret etmelerine onay vermesi Ana Mendieta’nın da hayatını etkiledi. Sanatçı kaçırılmasından yaklaşık on dokuz sene sonra, Ocak 1980’de Küba’ya gitti. Küba yönetimiyle arasının bozulduğu 1983 yılına kadar yedi kez memleketine giden Mendieta devrimin başlangıcından itibaren yetişmiş ilk sanatçı kuşağının yer aldığı ‘Volumen I’ isimli sergiye katıldı. Bu sergiyi Carl Andre de ziyaret etti. Bu ziyarete tanıklık eden Kübalı ressam José Bedia, Mendieta ve Andre’nin ilişkileri hakkında gözlemlerde bulunmuştur. Bedia’ya göre iki sanatçı arasında keskin bir kıskançlık söz konusuydu. Mendieta, Andre’nin minimalist sanatını içeriksiz ve anlamsız buluyordu. İkili Ocak 1985’deki evlenmelerine kadar birbirini takip eden ayrılış ve birleşmelerle dolu, gergin bir ilişki yaşadı. Beraberlikleri süresinde üç kez birlikte sergi düzenleyen Andre-Mendieta çifti, Ocak 1985 tarihindeki evliliklerinin hemen ardından ‘Taşın ve Yaprağın Düeti’ isimli, ikisinin sanatını konu edinen bir kitap yayınladılar. Bu kitap ikilinin beraber yaptığı son iş oldu. Komşuları ikilinin sürekli kavga etmesinden şikayetçiydi. O gün yine şiddetli bir kavga söz konusuydu. Polisler şikâyet üzerine daireye geldiklerinde Carl Andre’yi darmadağın bir ortamda, yüzünde ve elinde çiziklerle ve aşırı sarhoş hâlde buldular. Andre, Ana’nın pencereden düşüşü hakkında hiçbirşey hatırlamadığına dair ifade verdi. Cinayetle suçlanan sanatçı tutuklandı ve ardından serbest bırakıldı. 1988 yılında sonuçlanan mahkeme delil yetersizliği nedeniyle beraate karar verdi. Günümüzde Amerikan feminist hareketi Andre’yi katil olmakla suçluyor. Sanatçı grubu Guerilla Girls çeşitli eylemlerinde Andre’yi sanat dünyasının O.J.Simpson’ı olarak nitelendirdi. Iowa Üniversitesi’nde tecavüze uğrayarak öldürülen hemşirelik öğrencisine karşı duyarsızlığı protesto eden bir performans yapan Mendieta’nın ölümü de sanat dünyasının duyarsızlığı yüzünden unutulmuştu. Buna tepki olarak ilk kez 1992’de Guggenheim Müzesi’nin SoHo’daki şubesinin açılışında beş yüze yakın feminist eylemci ellerinde ‘Ana Mendieta Nerede?’ yazan pankartlarla gösteri yaptı. Bugün Carl Andre nerede sergi açsa feministler bu pankart ile eylem yaparak Ana Mendieta’yı bizlere hatırlatıyorlar.