Arshile Gorky’nin hayatını ayrıntılarıyla merak edenler, Nouritza Matossian’ın yazdığı, Türkçe’ye Menekşe Arık ve Tankut Aykut tarafından çevrilen ve Aras Yayıncılık tarafından yayınlanan ‘Kara Melek’ isimli biyografiyi okuyabilirler. 75 sene önce temmuz ayında hayatını kaybeden, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’da ortaya çıkan Soyut Dışavurumculuk akımının önde gelen temsilcilerinden olan Arshile Gorky’nin Türkiye’nin siyasi ve toplumsal tarihi açısından da önemi bulunuyor. Gorky, büyük olasılıkla 1902 yılında Van Gölü’nün kıyısındaki o zamanki ismiyle Khorkom (khor: çukur; kom: mezra), bugünkü ismiyle Dilkaya’da, Manug Adoyan ismiyle doğdu. Annesinin memleketi olan, günümüzde Gevaş olarak bilinen Vosdanig de diğer bir adıydı. Dilkaya günümüzde Van iline bağlı Edremit ilçesinin bir mahallesi. 2015 yılında Edremit Belediyesi Arshile Gorky anısına, sanatçının isminin üzerinde yer aldığı bir çeşmeyi hizmete soktu. Çeşmenin olduğu alana, Ermenice, Kürtçe, İngilizce ve Türkçe dört dilde ressamın biyografisinin yazılı olduğu bir tabela asıldı. 11 Eylül 2016’da Edremit Belediyesi’ne kayyum atandı. Kayyum yönetimi çeşmeye giden suyu iptal etti. Çeşmenin muslukları tahrip edildi. Bir süre sonra Gorky’nin biyografisinin bulunduğu tabela kaldırıldı. 1908 yılının temmuz ayında 2.Meşrutiyet’in ilan edilmesi Osmanlı içinde yaşayan azınlıklara belirli hakları beraberinde getirmişti. Yeni yönetimin yurtdışına çıkışları kolaylaştırması sonucunda bölgeden Amerika’ya göç etmek isteyenlerin oluşturduğu kafilenin üyelerinden biri de Manug’un babası Setrag oldu. Babasının bir önceki evliliğinden doğan çocuklarını yanına alarak ailesini terk etmesi Manug’un çocukluğunun ağır travması oldu. Annesi Şuşan, annesinin bir önceki evliliğinden olan üvey ablası Akabi ve kendisinden bir yaş büyük ablası Sateng ile beraber çocukluğunu geçiren Manug’un yakınında köpeği Zango ve atı da vardı. Çok geç yaşta konuşmayı söken, annesinin ‘karam’ dediği Manug çocukluğunda hem çizim hem de testi yapımında kullanılan çamurdan küçük heykeller yapıyordu. 1910 yılının Eylül ayında baba Setrag’ın ailesi tarafından evden atılan Manug’un ailesi Van’a yerleşmek zorunda kaldı. Manug Ermeni Kilisesi’ne bağlı, Ermenice, Türkçe ve Fransızca eğitim veren Hisusyan Okulu’na girdi. Bu okuldan memnun kalmayan Manug kısa bir süre sonra ayrılarak İngilizce eğitim veren Amerikan Misyoner Okulu’na devam etti. Osmanlı Hükümeti’nin Ermenilere karşı giriştiği etnik temizlik siyaseti Manug’un hayatı açısından bir dönüm noktası oldu. 1915 yılının yazında Manug ve ailesi Van’dan yola çıktılar ve sekiz gün boyunca yol yürüyerek Rus toprağı Erivan’a ulaştılar. Amerika’daki baba Setrak 1916 yılında Erivan’a tek kişinin Amerika’ya yolculuğuna yetecek kadar para yolladı ve Manug’un annesini yanına çağırdı. Babanın planına göre çocuklar Erivan’daki Amerikan yetimhanesinde kalacaklardı. Anne Şuşan çocuklarını geride bırakmaya razı olmadı ama Manug’un ablası Satenig’i Amerika’ya yolladı. Çarlık rejiminin düşmesi, Sovyetler Birliği’nin kurulması, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi Manug’un genç yaşta tanık olduğu tarihi olaylardı. 28 Mayıs 1918 tarihinde İlk Ermenistan Cumhuriyeti kuruldu. Gerek yoğun göçün beraberinde getirdiği kıtlık gerek iç savaş tehlikesi nedeniyle aile Tiflis’e göç etmeye karar verdi ama yol şartları nedeniyle bu girişim sonuçsuz kaldı. Her ne kadar yurtdışından yardım geldiyse de Erivan’daki salgın hastalık ve kıtlık 1919 yılına kadar devam etti. 19 Mart 1919 tarihinde Manug’un annesi açlık nedeniyle 39 yaşında vefat etti. Manug ve kızkardeşi yetim kaldılar. Nouritza Matossian’ın yazdığı ‘Kara Melek’ isimli biyografide aynı gün Şuşan’ın kızı Satenig’in Amerika’da evlendiğini yazıyor ama Arshile Gorky Vakfı’nın yayınladığı biyografide bu rastlantının aile söylentisi olabileceğine dair bir ibare söz konusu. Annelerinin ölmesiyle Amerika’ya göç etmeye karar veren iki kardeş Erivan’da görev yapmakta olan Amerikan yardım örgütünden aldıkları, güvenliklerini sağlayacak resmi bir kağıtla ilk önce Tiflis’e gittiler. Burada birkaç hafta kaldıktan sonra tren yoluyla Batum’a geçen kardeşler 1919 yılının ağustos ayında deniz yoluyla İstanbul’a ulaştılar. Haydarpaşa civarında bir mülteci kampında kendilerine yer bulan Manug ve kız kardeşi burada görev yapmakta olan Verzhinay Kelekian isimli bir doktorun yardımıyla Amerika’ya yolculuk biletlerini elde ettiler. Manug ve kızkardeşi 26 Şubat 1920 tarihinde New York limanına ulaştılar. Birkaç gün gözlem altında tutulan kardeşler üvey ablaları Akabi ve kocasının gözetimine verildiler. 1 Mart 1920’de Manug babasına kavuştu.
1930 yılında Arshile Gorky’nin resimleri New York Modern Sanatlar Müzesi’nde (MoMA) sergilendi. Henüz bir sene önce açılan müzenin ilk büyük sergisine katılmış olmak Gorky’nin kariyeri açısından önemliydi.
1922 yılında kısa bir süre Brown Üniversitesi’ne bağlı Teknik Okul’a devam eden Manug buradaki eğitimden hoşlanmamakla beraber sanat derslerini ilgiyle takip ediyordu. Ertesi yıl Boston’daki bir sanat okuluna giren Manug 1922 yılında ise aynı kentteki New School of Design and Illustration’a girdi. 1924 yılında ise aynı okulda asistan olarak çalışmaya başladı. 1924 yılının sonlarına doğru New York’a taşınan Manug burada New School of Design’a girdi. Manug’un buradaki öğrencilerinden biri Mark Rothko’ydu. 1925 yılının sonlarına doğruysa ilk atölyesini kiraladı. 1926 ile 1931 yılları arasında Grand Central School of Art’da hocalık yapan Manug’un okul kataloğundaki geçmişi tamamen uydurmaydı. Manug kendini artık ünlü yazar Maksim Gorki’nin kuzeni Arshile Gorky olarak tanıtmaktaydı. Doğum yeri olarak Khorkom’u değil Gorki’nin memleketi Nizhin Novgorod’u göstermekteydi ve kataloğa göre sanat eğitimini Paris’teki Julian Akademisi’nde Albert Paul Laurens atölyesinde almıştı. Özgeçmişinde daha önce birçok sergiye katıldığı yazmakla beraber ilk sergisini 1926 yılında bu okulda gerçekleştirdi. New York’ta kısa sürede birçok stüdyo değiştiren Gorky 1929 yılında Grand Central’deki derslerinde modellik yapan Ruth March French ile tanıştı ve kısa süreliğine sevgili oldular. Ruth March’ın asıl ismi Sirun Mussikian’dı ve Van doğumlu bir Ermeni’ydi. 1930 yılında Arshile Gorky’nin resimleri New York Modern Sanatlar Müzesi’nde (MoMA) sergilendi. Henüz bir sene önce açılan müzenin ilk büyük sergisine katılmış olmak Gorky’nin kariyeri açısından önemliydi. Serginin kataloğunda doğum yeri olarak yine Maxim Gorki’nin memleketi gösteriliyordu. Buna ek olarak Arshile Gorky’nin Wassliy Kandinsky’nin öğrencisi olduğuna dair bir yalan da söz konusuydu. Gorky aynı yıl profesyonel hayatı boyunca kullanacağı Greenwich Village’daki atölyesine taşındı. Otuzlu yılların başında Cézanne etkili resimler yapan Gorky’nin eserleri koleksiyonlara girmeye başladı. 1932 yılında Amerika’ya beraber geldikleri kız kardeşi artık Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan Ermenistan’a döndü. Gorky 1934 yılında Philadelphia’da ilk kişisel sergisini açtı. Aynı yılın 28 Şubat günü sanat öğrencisi Marny George ile tanıştı ve daha sonra evlendiler. Marny George kısa evliliklerinden ufak çaplı bir savaş olarak bahsetmektedir. Gorky boşanma avukatına ücret olarak bir resim vermiştir. 1935 yılının aralık ayında New York’taki ilk kişisel sergisini açan Gorky’nin ismine artık New York Times gibi önemli yayın organlarında rastlamak olasıydı. 1939 yılında resmi olarak Amerikan vatandaşlığına kabul edildi. 1941 yılında Agnes Magruder ile tanıştı ve evlendi. Karısına Ermenicede özlü söz demek olan ‘Mougouch’ lakabıyla seslenmekteydi. 5 Nisan 1943’de ilk kızları Maro doğdu. 1944’ün kış aylarında André Breton ile tanıştı. Sürrealizmin önde gelen ismi Breton, Gorky’nin çok yakın arkadaşı ve destekleyicisi oldu. Gorky çifti, 1945 yılının ocak ayında bir süreliğine Connecticut’a taşındılar. Komşuları Alexander Calder, Yves Tanguy, André Masson gibi sanatçılardı. Dönemin en güçlü sanat eleştirmeni Clement Greenberg Gorky’e dair olumlu yorumlar içeren yazılar yayınladı. Gazete ve dergilerde yeni bir Amerikan resminin doğduğuna dair yazılar çıkmaya başladı. Bu yeni Amerikan resminin sanatçıları arasında Arshile Gorky de yer alıyordu. Kız kardeşine yazdığı bir mektupta hayatında ilk kez mali sorunlar yaşamadığından bahsediyordu.
1946 yılı Arshile Gorky için iyi başlamadı. Atölyesinde yangın çıktı ve yirmiden fazla yağlıboya resmi, birçok çizimi ve kütüphanesi yok oldu.
1946 yılı Arshile Gorky için iyi başlamadı. Atölyesinde yangın çıktı ve yirmiden fazla yağlıboya resmi, birçok çizimi ve kütüphanesi yok oldu. Mart ayında kanser olduğunu öğrendi. 1947 yılının aralık ayında Gorky ve ailesi Connecticut’a tekrar gittiler. Bu süre zarfında depresyona girerek konuşmalarında sıklıkla intihardan dem vurmaya başladı. Aralık ayında babası vefat etti. Çocuk yaşlarında kendisini ve ailesini terk ettiği için affetmediği babasının cenazesine katılmadı. 1948 yılının şubat ayında Gorky Ailesi’nin Connecticut’daki ‘Cam Ev’leri Life Dergisi’ne konu oldu. Konu modern mimari örneği olan evdi ama Gorky’den Amerika’nın en önemli sanatçılarından biri olarak bahsediliyordu. Gorky’nin karısı evi terk ederek sanatçı Roberto Matta ile ilişkiye başladı. Arshile Gorky 26 Haziran’da ağır bir trafik kazası geçirdi. Sırtındaki ve omuzundaki kemikler kırıldı. Resim yaptığı elini kullanması imkansızdı. Temmuz ayında evlilik sorunları ve depresyonu iyice yoğunlaştı. 16 Temmuz’da karısı çocuklarını da alarak kocasını tamamen terk etti. Arshile Gorky 21 Temmuz 1948’de ‘elveda sevdiklerim’ yazılı bir not bırakarak intihar etti. 2015 yılında Carolyn Christov-Bakargiev küratörlüğünde gerçekleşen 14. İstanbul Bienali kapsamında Arshile Gorky’nin Calouste Gulbenkian Vakfı’ndan ödünç alınan iki resmine yer verildi. Masumiyet Müzesi’nin üst katında Ermeniler Diyarı (1944) ve Yaratma Eylemi (1947) isimli eserler sergilendi. Sanatçının ölümünden bir iki sene önce yapılmış olmalarına karşın bienalin kataloğunda resimlerden erken dönemde yapılmış eserler olarak bahsediliyordu. Sırf bu örnek bile Arshile Gorky’nin Türkiye’de hiç tanınmadığını gösteriyor. Yine de İKSV’yi cesaretinden ötürü tebrik etmek gerekir. Arshile Gorky’nin bir sergisini gerçekleştirebilecek yüreklilikte bir sanat kurumu Türkiye’de var mıdır? Arshile Gorky’nin hayatını ayrıntılarıyla merak edenler, Nouritza Matossian’ın yazdığı, Türkçe’ye Menekşe Arık ve Tankut Aykut tarafından çevrilen ve Aras Yayıncılık tarafından yayınlanan ‘Kara Melek’ isimli biyografiyi okuyabilirler. Arshile Gorky’nin bir sergisini gerçekleştirebilecek yüreklilikte bir sanat kurumu Türkiye’de var mıdır? Bu cesarete sahip sanat kurumu yöneticileri yönetiminde halen Gorky’nin kızlarının yer aldığı Arshile Gorky Vakfı’na (http://arshilegorkyfoundation.org/) başvurabilir. Not: Bu yazı 2016’da Hayalperest Yayınları tarafından yayınlanan, yazarı olduğum Modern Sanatın Kısa Tarihi isimli kitabın Arshile Gorky bölümünün kısaltılmış ve güncellenmiş bir uyarlamasıdır.