Büyükşehir yasası ilçelerin sonu oldu. Büyükşehirler hiçbir şeye yetemezken ilçeler de çöp toplamakla su dağıtmak arasında bocalıyor
AKP İktidarının attığı her adım, ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda yönetebilmek için oldu. 2012’de çıkardıkları Yerel Yönetimler yasası da bunlardan biri. Güya daha iyi hizmet götürmek içinmiş, hadi canım sizde, küçük yerleri daha iyi denetleyebilmek, rantı ve dağıtımı merkezden yürütebilmek için. Büyükşehirleri yaptıkları zaman hatırlayın, il özel idareleri dağıttılar. İlçe belediyelerinin taşınır taşınmaz bütün varlıklarına el koydular, yeniden tasarladıkları 14 büyük şehre ya da kamuya verdiler.
Sonra? İstedikleri yerler il, istemedikleri yerler ilçe. Eskiden belediye olan ve yönetimi daha kolay olan yerler oldu mu size muhtarlık? Fethiye Ölüdeniz’de birkaç gün geçirdim. Karasinekten ölüyoruz, lüks restorandayım güya, sineklerin biri iniyor, bini kalkıyor. İlaçlama için nereye mi talep gidiyor? Muğla Büyükşehir Belediyesine! Güler misiniz ağlar mısınız? Muğla Büyükşehir hangi birine baksın?
Bodrum, Muğla’dan büyük. Marmaris, Fethiye, desen öyle. Göcek, Dalaman, Datça, Köyceğiz, Milas, Menteşe, Ortaca, Seydikemer, Ula, Yatağan! Kavaklıdere. Hangi birinin sineğiyle uğraşacak Muğla? Bodrum olmuş, İstanbul, Ankara’nın bir ilçesi. Ama yol yok, su yok, bakım yok. Nasıl yetişsin Ahmet Aras bunların hepsine? Eskiden Bodrum’da Yalıkavak, Gündoğan ve benzeri yerlerin de belediyeleri vardı! İş yaparlardı. Ne oldu? Muhtarlık. Yazıktır!
BODRUM İL Mİ OLACAK?
Nüfusu 15 ilden daha büyük olan Bodrum’u il yapma planı yaklaşan yerel seçimler öncesinde de hükümetin gündeminde. Ama Ahmet Aras’a sorarsanız o Fethiye’nin il yapılmaya daha uygun olduğunu, Kaş, Dalaman, Ortaca gibi ilçeleri kapsayarak daha iyi hizmet verebileceğini, Bodrum’un il olursa betonlaşmasının ve nüfus artışının önüne geçilemeyeceğini düşünüyor. Bodrum’un özelliğinin, mimari yapısının ve doğal zenginliklerinin korunmasından yana ama bence o tren çoktan kaçmış! Tıpkı Kumluca, Finike’nin turizm ilçesi olmak istemeyişleri gibi. Turizmin girdiği yer bitiyor, bozuluyor, onlar ilçelerinin tarım merkezi olmasını tercih ediyor.
ÖLÜDENİZ’İ YENİDEN ÖLDÜRMÜŞLER!
Fethiye’ye gelince: Buranın en güzel yeri, Türkiye tanıtımlarındaki bütün görsellerde yeri olan Ölüdeniz ve Lagun’dur. Ölüdeniz’in hemen yanında yer alan Belcekız plajı da beyaz taşla kaplı olması nedeniyle turkuaz sularıyla ressam fırçasından çıkmış gibidir. Efsaneye göre Belcekız sevdiceğine kavuşamamış, delikanlı gidip ilerideki sularda intihar edince oraya Ölüdeniz denilmiş.
Ya şimdi? Bir doğa harikası olan Ölüdeniz ve Belcekız plajları gerçekten ölmek üzere. Burası çok büyük bir yer değil. Öyle Patara gibi, Kırklareli’ndeki İğneada plajı gibi kilometrelerce uzanmıyor. Ama gelin görün ki bu güzelliğin içine edilmiş. Ölüdeniz’in kumsalına adı büfe olan ama koskoca birer kafe olarak işletilen tam altı adet yapı yerleştirilmiş! Kumsal diyorum, kumsala…
Bitmedi: Hemen yanındaki Belcekız Plajı’nda ise hepsi birbirinden çirkin ne bölgenin kültüründe olan ne ülkenin, üç katlı, yapmacık korsan gemiler kondurulmuş, bunlar bütün gün orada durup denizi kirletmekle kalmıyor, belli saatlerde bangır bangır bir arabesk müzikle çıkınlarıyla tek sıra yürüyen ve Kunta Kinteleri anımsatan yolcularını alıp deniz turuna çıkarıyor! Akşamüstü yine aynı vaveyla ile geri dönülüyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bütün Ortadoğu halklarını temsilen, çoluklu çocuklu bir turist kalabalığı yalelli çığırarak bu tekneleri doldurunca Avrupalılar da yavaş yavaş çekiliyor.
Nasıl mı izin alınmış? Evet, denizin kumsalına hiçbir yapılaşma izni verilmeyecek olmasına karşın bu 6 kulübe kılıklı kafe ve 3 korkunç gemi, buraya nasıl kondurulmuş? Çünkü bölgenin efesi, Kırtur’un sahibi Kenan Kıran beyefendi, tahmin edebileceğiniz gibi AKP ile iyi ilişkileri olan bir iş insanı. Bölgede her türlü yatırım, çökertme ondan soruluyor. O yapıyor, o topluyor, o dağıtıyor. Böylece kimse ne karşı çıkıyor ne hesap soruyor.
TELEFERİK VE PARAŞÜTLER
Ölüdeniz’in bir turistik özelliği de denize hâkim Babadağ’dan yapılan yamaç paraşütüdür. Rüzgârın esintisine bağlı olarak paraşütçüler eşlik ettikleri turistlerle dağdan rüzgâra bırakırlar kendilerini ve yarım saatlik bir uçuş deneyiminden sonra Ölüdeniz’in piyasa yapılan kordonuna Normandiya çıkartması yapan askerler gibi patır patır inerler. Yıllar önce ben de denemiş ve heyecan ve keyifle karışık bir adrenalin bombası yaşamıştım. Şimdi 45 dakikada çıkılan dağ yoluna bir teleferik yapılmış.
Turizm, Türkiye’nin altın yumurtlayan tavuğu, bacasız endüstrisidir. Evet, biz turizm yapmalıyız. Ama kitle turizmi yapayım derken ülkenin doğal güzelliklerini yormak, ucuz turist yığınları tarafından hoyratça tüketilmesine izin vermek akılcı değil.
Tabii ki Kır Tur tarafından. Kenan Bey, bütün paraşütçülerin o paraşütü kullanmalarını da zorunlu kılmış. Rüzgârın iyi olduğu günlerde bin kadar atlayış yapılıyor. Büyükler için teleferik 225 tl. Paraşütle atlayış ise 3 bin tl. Aslında pahalı değil, çünkü Ölüdeniz bölgesinde her fiyat şaşırtıyor. Haşlanmış mısır yemek isterseniz 80 TL. Ben üç kez sordum! Galata’da bile 30 TL. Pes artık. Şezlong ve şemsiye de 300 TL, tabii ki buraları da KırTur tarafından işletiliyor? Bunun yanında otel ve yemek fiyatları çok değişken.
Genelde İngilizlerin yoğun olduğu ve sevdiği bir bölgeydi, şimdi yine kalabalıklar ama çarşaflı Araplardan Pakilere kadar herkes burada. Hava sıcaklığının gölgede 40 derece olduğu günlerde beyaz çakıl taşlarının üzerinde el kadar bebeleriyle piştiler. Gittikçe daha mı çok bebek arabası görüyorum yoksa artık herkes bebeklerini her yere götürüyor mu? Galiba ikisi de!
DAĞLARDA VİLLALAR
Sakin kalmak isteyenler dağlardaki köylere yapılan taş evleri kiralıyor. Baba Dağı’nda cipler cirit atıyor. Ama aşağıda bu kadar güzel bir deniz varken dağdan bakmak nasıl olur? Havuza girerek! Büyük gruplar hâlinde kalınan evlerden doğal hayatı yaşamak, Kelebekler Vadisi’ne yürüyüş yapmak da mümkün, hiç olmazsa Kenan Beyin KırTur’u tarafından kiralanmış Ahtapot kafalı o korkunç gemileri görmüyorsunuz.
Bu kadar çok turist gelince, yapılaşma da çok oluyor, ormanlar kesiliyor, yakılıyor, bitki örtüsü kalmıyor. Ucuza çalıştıracak personel için kaçak göçmen kullanılıyor. Kim kazanıyor? Kazanan kazanıyor mu? Tabii.
Aşağıda zavallı Belcekız, tecavüze uğruyor, Ölüdeniz’de intihar etmiş sevgilisi her gün bir kez daha ölüyor. Bu arada arabayla gidilecek gibi de değil, çünkü yol yok, park yeri yok. Arabalar geliyor ve caddenin ortasında kalıyor. Öyle burayı il yaptım, burayı ilçe yaptım demekle olmuyor. Gelişe gidişe de bir sınır koymak lazım. Roma’ya da her isteyen arabasıyla giremez! Lokantada yemek yerken “İlçe Tarım Müdürlüğünden geldik, bazı eksikleriniz vardı, tamamlandı mı?” diyen iki memura rastlamayayım mı? Tarım müdürlükleri Bağdat Caddesi’nde de lokanta denetliyor mu?
KİTLE TURİZMİ YERİNE…
Turizm, Türkiye’nin altın yumurtlayan tavuğu, bacasız endüstrisidir. Evet, biz turizm yapmalıyız. Ama kitle turizmi yapayım derken ülkenin doğal güzelliklerini yormak, ucuz turist yığınları tarafından hoyratça tüketilmesine izin vermek akılcı değil. Üstelik onların geldiği yere çok para harcayacak zengin turist de gelmiyor. Alternatif turizmi geliştirmeyi bir tek Ateş mi akıl etmişti bakanken?
Bakın artık kültür turizmine meraklı ne Japon kaldı ne Avrupalı. Ruslar Antalya’ya hâlâ yakın ve ucuz diye geliyor, her şey dahil yerlerden çıkmıyor. İngiliz’in emeklisi, ucuzcusu burada. Alman göremedim. Vazgeçtiler herhalde. Üstelik bu kadar çok turist gelince, yapılaşma da çok oluyor, ormanlar kesiliyor, yakılıyor, bitki örtüsü kalmıyor. Ucuza çalıştıracak personel için kaçak göçmen kullanılıyor. Kim kazanıyor? Kazanan kazanıyor mu? Tabii.
Tabii ki o bir kişi kazanmıyor, o para elden ele, yukarıya çıkıyor. Aşağıya dağıtılıyor. Öyle bir mekanizma kuruldu ki, herkes bir ucundan kemiriyor, sonra da seçimde nasıl kazandılar diye soruluyor. Dağıtımla, kaynaklar dağıtılıyor, toplanıyor, yeniden dağıtılıyor. Nasıl mı düzelir? Gerçekten artık bilmiyorum!