Mevcut ittifaklar, ister seçim öncesi ister sonrası kararlarında, seçmen oylarının dağılım oranlarına ister bakarlar, ister bakmazlar. Kendi aralarında güç çatışmalarına veya koltuk müzakerelerine girerler veya girmezler. Cumhurbaşkanlığını, hangi bakanlığı veya kadroyu ne şekilde paylaşacaklarının ön hazırlığını, her iki taraf da dilediği gibi yapabilir. Kafalarda hakim olan düşünce ise şu; ‘yeter ki önce seçilecek çoğunluğu sağlayalım ve son dakikaya kadar da kaybetmeyip, hele bir iktidar olalım’ veya ‘iktidarda kalayım’! Ancak, özellikle geçmişi ve ortaklığı kısa süreli olan veya ortaklaşa yönetim deneyimi hiç olmayan ve “temiz siyaset, hukuk devleti, özgürlükçü demokrasi” iddialarındaki Millet İttifakı, birinci bölümdeki hususları çok daha fazla ciddiye almalı. Eminim kapalı kapılar ardındaki hesap kitaplarında alıyorlardır da.
Oysa, şu aşamada son derece şeffaf olarak görünürdeki tek bağlayıcı; “ortak düşman” etrafında birleşmiş olmak. Aşırı polarizasyon ile yarılmış, din veya etnik milliyetçilikler üzerinden husumetin, siyaset malzemesi yapılarak körüklenmiş olduğu bir toplumda, bu oldukça zahmetsiz. Hem de son derece sakat. Geçen günkü yazımda (*) kullandığım tepeden çökmüş ve taşmış foseptik çukuru metaforunda olduğu gibi, yapısal/sistemik sorunlara bakmadan, onarıma veya yepyeni bir kanalizasyon sisteminin inşasına girişmeden, “kapak değişikliğinden” çözüm ummak, sağlıksız.
TOPLUMUN NABZI VE TALEBİ
Özellikle demokratik muhalefet ittifakı için, elini hem pisliğe bulaştırmadan, hem de suya sabuna dokunmadan, kendinin, siyasetin ve bu toplumun temiz kalabileceğini sanmak, şu tarihi ve fırsat dolu aşamada yapılabilecek en büyük hata. Keza, “eski tas, eski hamam” siyaset anlayışı ile yola devam edilebileceğini ve yanlışların yıkanabileceğini varsaymak. Bunlar, her şey bir yana, aşırı derecedeki siyasi yanılsamalar! Çözüm önerileri de tamamen tepkisel ve oldukça palyatif. Mevcut bozukluğa endeksli ve ya retroaktif ya reaktif; yani, iyiyi yapıcı ve proaktif değil.
Her şeyden önce de muhalefetteki dikkat dağınıklığı veya odaklanma eksikliği son derece belirgin. Yaşam dinamik; Türkiye’de veya dünyada sıcak gündem sürekli değişecek elbette. Fakat, bir oraya, bir buraya cevap yetiştirmek ve üstelik “hamasetle siyaset” yapmak alışkanlıklarının bırakılması şart. Toplumsal sorunlar da teker teker gelmez tabii. Çözümleri de hele öyle bolca ve yalap şalap alıntılanan Maslow’un piramiti gibi hiyerarşik sıralarda hiç ele alınamaz. Belirli toplumsal konulara sistematik biçimde ve belirli dönemlerde öncelik verilip, tüm ortaklık partilerinin o konulardaki görüşlerinin ve çözüm önerilerinin toplumla paylaşması sağlanmalı.
Zaman zaman iktisadi ve maddi sorunlara göndermeler yapılıyor olsa da, bu daha çok (“temiz ve dürüst siyaset için”) ahlaki sezgisel ve duygusal. “Nasıl bir “daha iyi bir Türkiye” kısmı belirsiz. Bir kez daha vurgulamak gerekirse eğer, toplumun nabzını senkronize attıracak ve hayati önemde elzem olan, yani hakiki mesele şu: “Ortak hedef” ötesindeki, yani ittifakı yaşatabilecek olan “ortak amacın” toplumsal düzen, çoğulcu demokratik rejim, özgürlükçü yaşam biçimleri, güçlü ve özerk ekonomi, yeşil çevre, vb karşılıklarının neler olduğunun açık seçik belirlenmesi. Üzerinde uzlaşılmış bu ilkesel ortak vizyonun, geniş topluma kamusal olarak yalın biçimde anlatılması. Sosyal devletin güçlendirilmesi, ekonomiyi düzeltme, yargıyı iyileştirme, vb somut projeler üzerinden kamusal diyaloğa açılması.
Örneğin, toplumun maddi ve manevi tüm değerlerini istismar etmiş AKP’nin 3 Y (Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar) ile mücadele vaatleri ile gelip de, uzun iktidarın sonunda bunları bilmem kaça katladığı, memleketi nasıl batırdığının tekrarlanması meselesi, değil önemli olan. Bozuklukların saptanıp listelenmesi vakit, ivme ve oy kaybı kaybı artık. Bu “bayat” konularda iyileştirmelerin ne şekilde yapılacağı bile değil artık öncelik verilmesi gereken. Bunların yerine, söz gelimi onun 3 D (Demokrasi, Dişi ve Doğa) düşmanlığına somut alternatif sunmak. Yani, yeni veya yenilendiği iddiasında olan ittifak partileri olarak; topluma ve özellikle de aileden gelme tercihi Millet İttifakı olmayan genç kuşaklara, onların duymak istedikleri böyle “taze” konulardaki projelerini açmak.
Öyle ayrı ayrı parti liderleri olarak kamuya verilecek tekil ve kendi parti seçmenlerine verilecek demeçlerle falan da değil üstelik. Yozlaşmış ve manipülatif medyanın aracılığı, istemli veya istemsiz arabuluculuğu veya arabozuculuğu ile hiç değil. Paylaşımlı iktidar anlayışı ile şeffaf biçimde ve çevrim-içi toplantılarla insanlarla paylaşılarak. Gerektiğinde ülkenin ve internetin her köşesinde halkın önüne birlikte çıkarak, insanlarla doğrudan ve olabildiğince aracısız buluşarak. Hatta onlarla birlikte, dürüst ve katılımcı demokrasi anlayışı ile, biçimlendirilmesine olanak sağlayarak. Özetle, demokrasiyi daha fazla araçsallaştırmayarak. Oyunu, tüm yetkin oyuncuları dahil ederek, şeffaf kurallarına uygun ve hakkını vererek oynayarak!
Dahası, her gün biraz daha güçlenen ve sabırsız toplumsal talepten de öyle “uyuyan yılanı uyandırmamak” kaygıları ile artık kolay kolay kaçılamaz. Şimdiye kadar ‘eğer tartışmaya açılırsa ve farklılıklarımız ortaya iktidara gelmeden önce çıkarsa çabuk dağılırız’ gibi insani endişeler ile kaçınıldığı anlaşılabilir. Hatta, bu toplumsal süreçte farklı kombinasyonların da ittifak müzakerelerine ‘ortak toplumsal uzlaşma çerçevesi içine girerek’ katılması da mutlaka düşünülmeli. Esas o takdirde, ilk adımları ne iyi ki atılmış olan “gerçek demokrasi için (muhalefet) ittifakın” sadece daha da güçlendireceği, yani alınması şart olan “sağlam risk” olduğu da son derece aşikardır.
HAYIR, ÇÜNKÜ YETERSİZ!
Yakın veya uzak geçmişten sorumlular ve failler aramak, kemikleşmiş ama demokratikleşme yolunda oldukça ilkel bir alışkanlık. Siyasipsikolojik açıdan da ciddi bir boşluk ve içgörüsüzlük. Bugün, bir zamanlar Batı’nın “hasta adamı”nın torunu, şimdiye kadar kendisinin de adamakıllı içselleştirdiği ölçütler ile, kendine “hasta” diyor artık. Hatta buna muhtelif tanılar koymak da bir tercih olabilir elbette. Fakat, yakın geçmişte “Yetmez, ama evet!” diyenleri eleştirmiş olanlar veya geriye dönük olarak şimdi çeşitli mercilere ve kişilere fatura kesenler, uzak veya yakın tarihimizden ve bugünkü acılardan yeterince öğrenmemiş olmalılar ki, şimdi kendileri “Yetmez, ama evet” diyerek, stratejik ortaklığa kalkışıyorlar.
Bu kritik tarihsel dönemde siyasi “köşenin dönülmesi” artık muhalefet için fazla bir çaba sarf etmeksizin daha bile kolaylaşmış olabilir. Ancak demokratikleşme süreci, öyle tek seçimlik veya sivri köşeli bir dönemeç değil. Hem pek çok, dar veya geniş açılı kavisleri, bir dizi kavşağı olan uzun soluklu bir süreç. Hem de zaten geri dönüşü zor, iyi veya kötü, doğru veya yanlış, çarpık veya çurpuk adımlarla başlayalı çok olmuş bir tarihsel serüven. Dolayısı ile, baştan çok çetinmiş gibi görünebilen, ama ivedi ödülleri de kendi içindeki “bilinçli bir demokratikleşme projesine” adanmışlık ile, gerçek ve kalıcı bir işbirliği arzusuyla çalışılmalı.
Muhalefet ortaklığının mevcut soyut ilkesel ve gerçek seçmen tabanlarının sorunlarına karşılık gelen konularla ürkmeden yüzleşilmeli, çekinmeden konuşulmalı. Ortak paydanın ne olduğu ve nasıl gerçekleştirileceği soyut ve somut yönleriyle açıkça tartışılmalı. 21. yüzyıla yüz karası koşullarda girdiğimiz şu tatsız ve haksız rekabetli siyaset ortamında, vergi reformundan yargı reformuna kadar, önemli toplumsal konularda toplumsal uzlaşmalı sözleşmeye öncülük edilmeli. Ancak bu şekilde mevcut bataklık sarmalından yüz akı ile çıkılıp, hatta dünyaya bile gerçekten örnek olunabileceğine yürekten inanılmalı.
Bugün artık her gün, her an gözlenen, ‘Türkiye şuna layık değil, bunu hak etmiyor, rezalet, sefalet, ve benzeri’ serzenişler, iç çekmeler, karşıdakini, hatta aynı takımda oynadığını dahi anlamadan refleks gibi otomatik yapıştırılan – yandaş, trol veya değil - ilkel reaktif tepkiler, saldırgan davranışlar, hiç de hayra alamet değil. Bunlara son vermeli. Ortak somut hedefler ve soyut özgürlükçü ve çoğulcu ilkesel amaçlar ile, demokratikleşmek tek ortak payda olmalı. İktidar ortaklığı için de, demokratik muhalefet için de, tüm toplum artık ortak toplumsal uzlaşma ve sözleşmeye doğru çok çalışmalı. Toplum artık iç/dış düşmanından kurtulabilmek için kendine yardım ederek gelişmeyi öğrenmeli.
Kısacası, tek alternatifler olarak piyasaya sürülen mevcut gömlek prototipleri, bir tekstil ve yaratıcı tasarım cenneti olan, pırıl pırıl, yetenekli ve yetkin insanlarla dolu şu topluma artık çok dar geliyor. Hatta, bir deli gömleği gibi baştan tersinden tasarlanması veya giydirilmeye çalışılması kabul edilebilir bir şey değil. Bazılarının, bu yetersizlik ve aza razı olunması karşısında, gerçekten delirmesi de işten bile değil. Zira, bir zamanların ünlü bir deterjan reklamında olduğu gibi, bugün artık Türkiye için “Beyazın da beyazı vardır; adı (hala kullanımda olduğu için adını vermediğim marka) beyazıdır!” Sonuç olarak, demokrasinin ısrarla araçsallaştırılmasına karşı duruyorum: Aynen geçmiş “torba Anayasa” referandumunda olduğu gibi ve bu sefer de muhalefete ve yine akılları sıra başka stratejik hesaplar yapan, siyaseti ‘çok iyi bilir’ pragmatist dostlara aykırı düşerek, bir kez daha şu haliyle “Hayır, çünkü yetersiz!” diyorum.
(*) Demokrasi - Anti-demokrasi paradoksu https://www.politikyol.com/demokrasi-ve-anti-demokrasi-paradoksu/?utm_source=ReviveOldPost&utm_medium=social&utm_campaign=ReviveOldPost
Aydan Gülerce, halen Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji profesörü. Klinik ve Örgütsel Psikoloji eğitimini Hacettepe, Denver ve New York Şehir Üniversitelerinde tamamladı. Cenevre, North Carolina, Rutgers, Columbia, Clark, New York ve Aalborg Üniversitelerinde de konuk profesör olarak görev yaptı. Disiplinlerarası akademik çalışmaları ve çok çeşitli konulardaki yüzden fazla uluslararası yayınları, ağırlıklı olarak bütüncül meta-kuram, siyasi psikoloji, eleştirel psikanaliz ve öznel birey/toplumsal dönüşümler üzerine. Toplumsal sorunlarımız hakkındaki görüşlerini ise muhtelif dergilerde, YeniYüzyıl ve Radikal gazetelerinde yazdı.
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı