Pazar günü bu ülkedeki karanlığı bitirmek için oy vereceğiz. Biliyorum, kazanacağız ve tıpkı çizgi filmlerdeki gibi üzerimizdeki kara büyü kalkacak, bulutlar dağılacak ve güneş yeniden doğacak, insanlar yeniden yaşamaya başlayacaklar. Bundan asla şüphem yok. Yarın nefret ve kötülük değil, sevgi ve iyilik kazanacak.    “Siyasette, sinemada ve hayatta iyiler ve kötüler diye bir şey yoktur” denir hep. Doğrudur, insan biraz ondan biraz bundandır ne tam iyi ne tam kötü. Mutasavvıflar “insan içinde Musa ile Firavunu birlikte taşır” der. Tasavvuf geleneğinde de nefsini yok etmek değil, bilmek ve terbiye etmektir aslolan. Fakat şu son yirmi senelik tecrübe, her inancımızı gözden geçirmemiz için bir sınav oldu adeta. Artık bazı insanların ne olursa olsun hiçbir zaman düzelemediklerini, gittikçe daha da kötüleştiklerini hatta dümdüz kötü olduklarını düşünüyorum. Bazı insanlar sanki İblis’in temsilcisi olarak dünyaya gelmişler. Şunu da yapmamış olmayalım gayretiyle, tüm günahları kombine bilet gibi satın almışlar, işledikçe işliyorlar. Siyaset gibi somut bir şeyi mistik öğelerle açıklamaktan kaçınmaya çalışırım hep ama hayatın bu anlaşılamaz yönünü ne kadar baskılamak istesek de gelip karşımıza dikiliveriyor işte. Yine de o veya bu dinin prensiplerinden ziyade, evrensel etik kavramlar ile değerlendirmeye çalışıyorum. Hedefim “Göklerden gelen bir karar vardır” anlayışını tersinden savunmak değil. Ne de olsa 6 milyon Yahudi’yi dünyada eşi benzeri görülmemiş bir soykırımla katleden, 4 milyon insanın da kanında payları olan Nazi rejimi de “Tanrı bizimledir” diyordu. Dini siyasete alet edenleri eleştirip aynı şeyi yapmanın bir alemi yok. Fakat buna rağmen, nereden bakarsak bakalım aynı kapıya çıkıyoruz. Çünkü dindeki temel prensipler etikle hemen hemen aynı. Bu yüzden bir parça mistik yön olması durumu değiştirmiyor. Üstelik şu yaşadıklarımızı değerlendirdiğimizde, neyin iyi neyin kötü olduğu bu kadar da anlaşılmaz ve muğlak da değil. Çünkü yapılan kötülük sinsice ve sofistike de değil. Her şey o kadar ayan beyan ortada ki, su katılmamış bir kötülük bu. Nereden bakarsak bakalım ne etik ne din ne ruhsal öğretiler her şeyi silip atmış, her şeyi alt üst etmiş bir iktidar var karşıda. Buna rağmen bir şeyi belirtmeden edemeyeceğim çünkü yıllardır beni varlığımızdan bağımsız, belirsiz bir kötülük kaynağı olduğuna ve bazı insanların da buradan neşet ettiklerine gün geçtikçe inandıran bir yirmi sene geçirdim. Belki bu seçimden sonra bizler de iyileşmek için çabalayacağız. Muhalefet kazanacak ama zaferden sonra da süreç kolay değil; bu zihniyet var olacak yanı başımızda. Aziz Pavlus Efeslilere Mektup 6.bölümde şöyle der: “Çünkü bizim mücadelemiz ete kemiğe karşı değildir, ancak bu dünyada karanlığı büyüten güçlere, iktidarlara, imparatorlara karşıdır. Yani göklerdeki sinsi ruhlara karşıdır”. Bizim için de durumun farklı olmadığını düşünüyorum. Size sadece bazı olayları hatırlatacağım. Bütün o uyuşturucu trafiği ve kara para aklama iddiaları, yolsuzluk iddiaları, HES’ler, yurdun dört bir yanındaki yeşil alanların talanı, tarım arazilerinin inşaata açılması gibi belki bir kısmımızın kafalarımızda tam somutlaştıramadığı hadiseleri değil, çok iyi bildiğimiz birkaç ismi hatırlatacağım; çok eksik var lütfen siz de kalbinizde ve aklınızda tutup da unutamadığınız yüzlerce masum insanı bu listeye ekleyin ve öyle seçim yapın. Enes Kara, Ali İsmail Korkmaz, Hasan Özdemir, Özgecan Aslan, Şule Çet, İpek Er, Deniz Poyraz, Sibel Ünli, Metin Lokumcu, Oğuz Arda Sel, kanser hastası Dilek, Rabia Naz, Mesut Hançer ve kızı ve burada yazamadığım yüzlercesi. Pazar günü bu ülkedeki karanlığı bitirmek için oy vereceğiz. Biliyorum, kazanacağız ve tıpkı çizgi filmlerdeki gibi üzerimizdeki kara büyü kalkacak, bulutlar dağılacak ve güneş yeniden doğacak, insanlar yeniden yaşamaya başlayacaklar. Bundan asla şüphem yok. Yarın nefret ve kötülük değil, sevgi ve iyilik kazanacak.