Muhalefet partileri belki uzunca bir süredir HDP’li belediyelere yapılan baskı ve kayyum atamalarına karşın yaptıkları itirazı yeterince şiddetli şekilde ifade edememiş olabilirler ama en azından CHP’nin bu konuda HDP’yi desteklediği kesin.
Bu hafta şüphesiz muhalefet bloğunun hazırladığı ve tüm Türk milletine sunduğu Ortak Politikalar Mutabakat Metni -hükümet ve dostlarını da dâhil- hepimizi heyecanlandırdı. Çok kapsamlı bir çalışmanın ürünü olarak karşımıza çıkan bu metin, genel manada beğenilse de bazı gruplar tarafından özellikle Kürt sorunu bağlamında eleştirildi. Bu sebeple, bu yazıda Kürt sorunu konusunu tekrar ele almak istiyorum.
METİNDE KÜRTLER YOK MU?
Ortak Mutabakat Metni yayınlandıktan sonra toplumda özellikle sol kesimden ve Kürt siyasal hareketinden çok ciddi eleştiriler geldi. Bu eleştirilerin özeti Millet İttifakı’nın “Kürtleri ve Alevileri görmezden geldiği ve metinde yer vermediği” yönündeydi. Tabii ki bu eleştiriler çok değerli çünkü en nihâyetinde ülke kritik bir seçime gidiyor ve toplumun bir kesimine yok muamelesi yapılarak ilerlemek ve kazanmak hiçbir şekilde mümkün değil.
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Artı TV’de Musa Özuğurlu ve Banu Güven’e bir röportaj verdi ve burada metinde Kürtlere ve Alevilere değinilmemesinden bahsetti ancak yine de benim aldığım izlenim Oluç’un olumlu bir tutum içerisinde olduğu. Çok önemli açıklamalarda bulundu ve bence özellikle İYİ Parti’nin buradan alabileceği notlar var.
Oluç, 2021 yılında HDP’nin yayınladığı yol haritasındaki 11 madde ile Ortak Mutabakat Metni’ni kıyasladı ve “sivil anayasaya” dair madde dışında kalan 10 maddeden 9’unun -en azından içerik açısından- Millet İttifakı’nın metniyle ortak olduğunu belirtti. Bu çok önemli çünkü bu tutum, meselelerin ne olduğunu her kesimin bildiğini gösteriyor. Bir başka deyişle, herkes kendi gündeminin peşinde değil. Bu da bizler için ülkemizin geleceğine dair bir umut ışığı bence. Sorunlar belliyse ve herkes sorunların ne olduğunu biliyorsa, o zaman onlar üzerine konuşmak mümkündür.
Bu açıklamalara baktığımızda, HDP’nin Millet İttifakı’nı bir blok olarak ele almadığını da görüyoruz. Çünkü Oluç’a göre, aslında tek tek partilerin Kürt meselesi karşısında farklı tutumları var. Ancak bir blok halinde çalıştıklarında değişik bir tablo ortaya çıkıyor. Bildiğimiz gibi, Deva ve Gelecek Partisi zaten Kürt meselesine biraz daha liberal ve adem-i merkeziyetçi bir bakış açısıyla bakarken, CHP de geleneksel sosyal demokrat anlayışının sonucu olarak bu meseleyi meclis içerisinde çözmeyi savunuyor. Ancak bloğun içinde İYİ Parti ve Demokrat Parti’nin Kürt sorununa biraz daha mesafeli baktığını söylemek mümkün. Ben şahsen İYİ Parti’nin mesafeli olduğunu değil, klasik Atatürk milliyetçiliği bağlamında tutum aldığını düşünüyorum.
Oluç’un açıklamasına geri dönersek, ittifakın Kürtlerle ilgili tavrını olumsuz etkileyen tarafı İYİ Parti olarak gördüğü anlaşılıyor. Asıl problemin ortak metinde Kürt sözünün geçmemesinden ziyade, Kürt halkının kimliksel ve kültürel sorunlarından bahsedilmemesi olduğunu belirtiyor. Genel beklentisi, bu metinde Kürtlerin kimliksel taleplerinin çözülmesine yönelik bazı yasal değişikliklerin yapılacağından bahsedilmesi. Zaten bu, ne zaman Kürt sorunu gündeme gelse, ifade ediliyor. Bir önceki yazımda da belirtmiştim, bahsi geçen kimliksel hakları Türkiye zaten Lozan’da tanımıştı. Bu şekilde duyduğunuzda, Lozan’ın olduğu gibi uygulanmasının Kürt sorununun çözümüne yeterli geleceğini düşünebilirsiniz fakat Oluç’un sözleri HDP’nin beklentisinin kültürel haklarla sınırlı olmadığını da gösteriyor.
Ortak Mutabakat Metninde, kayyum uygulamalarına son verileceği ve seçimle gelenin seçimle gitmesi usulünün güvence altına alınacağı vurgulanmış. Bu maddeleri de görmediler mi acaba?
DEMOKRATİK ve BARIŞÇI ÇÖZÜM
Oluç’a göre, Kürt sorununa demokratik ve barışçı çözüm bulunması son derece hayati bir konu. Bu nedenle, Ortak Mutabakat Metni’nin en büyük eksiği de eşitlik zihniyetinden yoksun olmasını olarak görüyor. Açıkçası Oluç’un terminolojisi AKP’nin açılım sürecini hatırlatır mahiyette. Belki HDP’nin Millet İttifakı’ndan böyle yeni bir açılım sürecine dair beklentisi olabilir. İYİ Parti’nin buna en azından AKP yöntemleriyle razı gelmeyeceği ortada.
Tabii bu yeni bir hükümet kurulduğunda konuşulacak bir konu. Sonuçta eğer yeni dönemde Kürt meselesi yeniden gündeme gelirse, o anki meclis dağılımı neticesinde bir sürecin işleyeceği kesin. Dolayısıyla Millet İttifakı’nın şu an için Kürt meselesine doğrudan odaklanması da mantıklı değil. Mutlaka Kürt seçmene bazı açıklamalar yapılması gerekiyor ama bunu yeni bir açılım süreci gibi görmek ve göstermek iyi niyetli olmasa gerek. Şu aşamada sorunumuz parlamenter rejime geçebilecek bir başkan adayı seçmek ve ülkeyi yeniden ayağa kaldırabilmek.
Bu restorasyon şüphesiz Türklerin ve Kürtlerin beraber yapabileceği bir işbirliği neticesinde başarıya ulaşabilir. Böyle bir işbirliği de her iki tarafın da makul noktalara gelmesi ile söz konusu olabilir. Ülkenin bir terör örgütüne teslim olması ile bu mümkün değil; böyle bir beklentisi olanların da barıştan yana olduklarını söylemelerinin hiçbir anlamı yok. Bunu kabul etmediği için İYİ Parti’yi suçlamalarının da bir mesnedi yok.
Kaldı ki şu aşamadan itibaren elimizde olan Ortak Mutabakat Metni’ne dahi baksak, Oluç’un söylediği gibi bir yalnız bırakılma hâli geçerli değil. Nitekim metinde parti kapatılmalarına dair üç madde bulunuyor.
FAKIBABA NE DEDİ?
Geçen hafta, İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba da Karar Tv’ye bir açıklama yaptı. Burada Kürtlerin asıl meselesinin geçim derdi olduğunu belirtti ama bu bir geçiştirme ifadesi değildi. Nitekim hemen arkasından Kürtlerin “özgürce ve insanca yaşamak” istediğini söyledi. Buradan kültürel hakları kastettiğini ve Kürtlüğün reddi politikasının değişmesi gerektiğini vurguladığını anlamak zor değil. Bununla beraber, “Sözlerim İYİ Parti’nin görüşünü yansıtmıyor, benim şahsî fikirlerimdir” demesine rağmen, parti içinde Kürt sorununa bakışa dair bir ipucu verdiğini de düşünmek mümkün.
Fakıbaba’ya göre, Kürt meselesi yerelde çözülmeli. Bu vurgu gerçekten çok önemli. Çünkü bu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusunda Ortak Mutabakat Metni’nde yer alan maddeyle de somutlaşmış bir fikir. Bu konu gündeme geldiğinde hep ülkenin bölünmesinden bahsediliyor ama yerelden başlayarak demokrasinin ve özgürlüğün yaşanılır olması ile terörle müzakere başka şeyler.
Öte yandan Fakıbaba sorunun çözülmesinde sivil toplumdan, eğitim kurumlarından ve kanaat önderlerinden destek alınacağını söyledi. Bu da terör örgütlerinden destek alınması demek değil. Dolayısıyla benim anladığım İYİ Parti’nin hiç olmazsa Fakıbaba şahsında temsil edilen bir kesiminin Kürtlerin kültürel haklarının teslim edilmesine ve yerelde geniş katılımlı bir demokratik yaşamın kurulmasına bir itirazları yok. Bu tabii ki bölgesel değil, ülkenin tamamında bir demokratikleşme sürecinin bir sonucu olarak olacaktır. Yoksa ülkeyi bölgelere ayırıp, “Herkes işine baksın” anlayışı olmadığı kesin.
METNİ DOĞRU OKUMAK
HDP Grup Başkan Vekili Oluç bahsettiğim röportajında başta İYİ Parti olmak üzere Millet İttifakı’nın HDP’li belediyelere kayyum atanmasına ve HDP’nin kapatılmasına bir itirazda bulunmadığını söyledi. Ama Fakıbaba’nın verdiği röportajda HDP’nin kapatılmamasından yana olduğunu belirttiğini de yazmış olayım. Dolayısıyla böyle topyekûn karalama şeklinde konuşmak da yapıcı değil.
Belki uzunca bir süredir HDP’li belediyelere yapılan baskı ve kayyum atamalarına karşın yaptıkları itirazı yeterince şiddetli şekilde ifade edememiş olabilirler ama en azından CHP’nin bu konuda HDP’yi desteklediği kesin.
Kaldı ki şu aşamadan itibaren elimizde olan Ortak Mutabakat Metni’ne dahi baksak, Oluç’un söylediği gibi bir yalnız bırakılma hâli geçerli değil. Nitekim metinde parti kapatılmalarına dair üç madde bulunuyor. Bunlardan en önemlisi, siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin “odak olma” şartının yeniden tanımlanacağının belirtilmesi. Bu çerçevede, partinin kapatılması için belli fiillerin yoğun, sürekli ve demokratik düzene ciddi tehlike oluşturacak şekilde ve kararlılık içinde işlenmiş olması gerekecek. Bu yüzden Millet İttifakı’nın HDP’nin kapatılmasını desteklediği sonucuna nasıl varıldığını anlamak güç.
Ayrıca Kamu Yönetimi başlığı altında yerel yönetimlere ayrı bir yer ayrılmış. Burada da yerel yönetimlerin siyaseten ve madden güçlendirilmesine değinilmiş. Hatta bazı projelerde sanal ortamda halk oylaması yapılacağı ve kent konseylerinin güçlendirileceği belirtilmiş.
Bununla beraber, kayyum uygulamalarına son verileceği ve seçimle gelenin seçimle gitmesi usulünün güvence altına alınacağı vurgulanmış. HDP yetkilileri bu metinde açıkça yazılmış bu maddeleri de görmediler mi acaba?
ANLAŞMAMAKTA ANLAŞMAK
Bildiğiniz üzere, adaylık tartışmaları sürerken HDP kendi adayıyla yola devam edeceğini açıkladı. Bunun Türkiye’de muhalefetin seçimi kazanmasına nasıl bir katkı sağlayacağını yaşayıp göreceğiz. Ancak HDP çevrelerinde sık sık Gültan Kışanak’ın bir aday olarak öne çıktığı görülüyor. Bu isim henüz netleşmiş değil, nihai ismi Emek ve Özgürlük İttifakı beraberce belirleyecek. Bana göre, Kışanak iyi bir yerel siyasetçi ama Türkiye genelinde bir karşılığı yok. Ayrıca cezaevinde olması da adaylığına bir engel teşkil etmeyecek mi?
Kışanak konusunu Oluç’a da sordular ve verdiği yanıt destekleyici yöndeydi ama destekleme sebebinin Kürt, Alevi ve bir kadın olmasından kaynaklanması HDP’nin hâlâ kimlik siyasetinin karanlığında gittiğini gösteriyor. Daha özgürlükçü ve güya daha evrenselci olduğunu iddia eden sol cenahın ittifak adayını seçerken hangi mezhep ve hangi ırktan olduğuna bakarak hareket etmeyeceğini umuyorum.
İşin aslı, gönlümden geçen, Millet İttifakı’nın adayına destek verilmesiydi çünkü böylece güçlendirilmiş parlamenter rejime geçme süreci daha kolay olabilir ve sonrasında da -Fakıbaba’nın da belirttiği gibi- her konuda ve her alanda restorasyon sürecini sivil toplumla beraber yapabilmek mümkün olabilirdi. Fakat tabii HDP’nin kendi siyasi ajandasına göre bir yol izlemesi demokrasinin en temel düsturudur. Bu yüzden çok fazla söylenecek bir şey yok. Belki en doğrusu anlaşmamakta anlaşmayı öğrenmektir.