Demokrasiye geçişler, inşa olunan demokrasi koalisyonlarınca başarılıyor ve bunu inşa etmekte en büyük görev siyasal elitlerin. 2023 yılında bunu başarmak başta Millet İttifakı ve Altılı masa olmak üzere muhalefet liderleri için tarihsel bir sorumluluk.
Bir süredir yazılarımda, Türkiye’de demokrasi ve kalkınmayı yeniden inşa edebilmek için muhalefetin bir tür
olağanüstü demokratik siyaset inşa etmesi gerektiğini yazıyorum. Bunu yapmak için de başta ortak
aday formülü olmak üzere,
gücünü halk iradesinden alan ve
iktidarın kendisi için belirlediği alanın dışına çıkan yaratıcı, sıra dışı ve esnek çözümler bulmak,
kararlı ve inadına ortak hareket etmek zorunda olduklarını vurgulamaya çalışıyorum.
Bu tezlerimin arkasında içinde bulunduğumuz olağanüstü “rejim durumu” hakkındaki saptamalar yatıyor. Bunları biraz daha akademik ağırlıklı başka bir yazıda tartışacağım.
Bugün ise adaylık formülünü tartıştığım son yazımda değinemediğim iki kritik konuyu vurgulamak istiyorum. Güven sorunu ve Kürt meselesi.
GÜVEN MESELESİNE YARATICI VE BAĞLAYICI FORMÜL
Geçen
yazımda önerdiğim ekip temelli adaylık formüllerinin başarılı olması için güven unsurunun belirleyici olacağını vurgulamıştım:
Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin demokrasi umudu açısından en kritik belirleyici ne olacak diye soracak olsanız, benim cevabım “Altılı Masa liderleri arasındaki, ama en önemlisi Kemal bey, Meral hanım ve Ekrem bey arasındaki güvenin uzun soluklu olması, birbirlerinin yoldaşı olmayı başarmaları” derim. Normal siyasete geçene dek başta beraber aday olanlar olmak üzere Altılı Masa’nın liderleri arasında mutlak bir itimat ilişkisi olması elzem. Gerekirse bunun için aralarında halkın önünde bir senet imzalamaları düşünülebilir.
Demokrasiyi yeniden inşa edinceye dek muhalefet liderleri uyum içinde çalışmalı ve sen-ben mücadelesine kapılmamalı veya tevatürlerine aldanmamalı. Bu güveni sağlayacak yöntemler bulmak konusunda da muhalefet yaratıcı çözümlerden yararlanabilir. Bu tür çözümler:
- Liderleri bağlayıcı olmalı
- Kamuoyu nezdinde inandırıcı olmalı
- Gücü paylaşmalı, tek elde toplamamalı
Aslında demokrasiye geçişler tam da bu temelde inşa olunan demokrasi koalisyonlarınca başarılıyor ve bunu inşa etmekte en büyük görev siyasal elitlere düşüyor. 2023 yılında bunu başarmak başta Millet İttifakı ve Altılı masa olmak üzere muhalefet liderleri için
tarihsel bir sorumluluk.
Evrensel anlamda demokrasiye geçişlerde
güven meselesi şu: demokrasiyi inşa etmek için kısa vadeli çıkarlarından feragat eden ve ortak hareket eden siyasal elitler, bir diğerinin bu uzlaşmayı kendini güçlendirmek ve birbirlerinin kuyusunu kazmak için kullanamayacağından nasıl emin olacak? Birbirine nasıl güvence verebilecek?
Cumhuriyetimizi ilk yüzyılında neden tam demokrasiyle taçlandırmadık ve ikinci yüzyıla kaldı? Bu soruya farklı boyutlardan yaklaşan birçok yanıt verilebilir elbette. Ama bir siyaset bilimci olarak benim vereceğim birkaç temel yanıttan birisi de şu.
[1] Siyasal elitlerin başardığı önemli kurucu ittifakların ve demokratik rejimin temel kurum ve niteliklerine yönelik vardıkları önemli uzlaşmaların uzun soluklu olamaması. Bunun altında da kanaatim o ki, en az ideolojik fikir ve vizyon ayrılıkları kadar, belki daha çok “
liderlik, güç paylaşımı ve iktidar rotasyonu” meselelerini halledememesi yatıyor. Yani
güven meselesini. Bu mesele tabii siyasetin en temel sorularından biri. Bir çözüme bağlanmazsa mutlaka iktidar çatışması ve varılan uzlaşmaların bozulmasıyla sonuçlanır.
Cumhuriyete varan bağımsızlık mücadelemizin arkasında muhteşem ve Türkiye’nin büyük çoğunluğunu kapsayan çoğulcu bir Millî Mücadele koalisyonu ve uzlaşması vardı. Ama 1923-26 yılları arasında çöktü. Tabii 1920’ler ve 30’lardaki Cumhuriyet’in kurucu dönemi özgün koşullara sahip, olağanüstü yıkıcı ölçekte savaşlar sonrası bir devrimler dönemiydi, onu ayrıca ele almak gerekir.
Ama sonraki görece elverişli dönemlerde de siyasal elitlerin bu tür uzlaşmaları uzun süreli tutamadığını görüyoruz.
1950’de çok partili demokrasiye geçişimizin arkasında güven meselesinin çözülmesi, 1960’da bir darbeyle sonuçlanmasının arkasında ise sürdürülememesi vardı. Dörtlü Takrir (1945) ve DP’nin kurulup İstanbul seçimlerini kazanmasıyla açılan yolun sonunda CHP ile DP arasında, iki akademisyen Fuat Köprülü ve Nihat Erim kanalıyla ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün birleştirici liderliğinde varılan uzlaşma, iki parti arasında güven tesisini amaçlayan 12 Temmuz Beyannamesi (1947)’ni üretti.
Ama iktidarın barışçı yoldan devrimci bir parti olan CHP’den muhalefete geçmesine olanak sağlayan bu güven, DP iktidarlarında kısa sürede güvensizlik ve kutuplaştırıcı siyasete teslim oldu. Oysa Kemal Karpat ve daha birçok önemli yazarın belirttiği gibi, DP ve CHP arasındaki fikir ve program farkları o dönemde pek de fazla değildi. Sorun güç paylaşımı ve iktidar mücadelesine dair güvensizlikti.
Bu sefer bu uzlaşma başarılmalı. Cumhuriyet dönemine odaklanıyorum ama kalıcı uzlaşma ve güven tesisi meselemiz çok daha geriye gidiyor. Benim de uzun zamandır düşündüğüm bir konu bu.
Aradaki dönemleri geçiyorum, Türkiye’de halkın 2002 yılında mevcut siyasal elitlerden ümidini kesip AKP’ye bel bağlamasının önemli bir nedeni de yine siyasal elitlerin güven meselesini çözememesiydi. 1999-2002 yılları arasında çok önemli reformlar başaran ANASOL-M koalisyonu liderlik meselesini ve iç çekişmelerini karşılıklı güven temelinde aşamadığı ve birbirine düştüğü için çökmemiş miydi?
Bu sefer bu uzlaşma başarılmalı. Cumhuriyet dönemine odaklanıyorum ama kalıcı uzlaşma ve güven tesisi meselemiz çok daha geriye gidiyor. Benim de uzun zamandır düşündüğüm bir konu bu. Ama Osmanlı dönemi için sözü ehline, değerli meslektaşım ve dostum Ali Yaycıoğlu’na bırakmak doğru olur. PolitikYol’da pazar günü yayınlanan ve sevgili Murat Aksoy’un kendisiyle yaptığı başarılı
söyleşiden aktaralım:
1808’de imzalanan ve Osmanlı-Türk Anayasal tarihinin en önemli metinlerinden biri olan Sened-i İttifak’ta imzacılar birbirlerine müteselsilen kefil olurlar. Aslında Sened-i İttifak bir kefalet senedidir. Bu kefalet meselesi, liderler arasındaki güven tesisi için çok uygun bir araç. Hem hukuki ve hem de ahlaki bir derinliği var. Ben bunu her liderin diğerlerine yani herkesin herkese birden kefil olması olarak tanımlıyorum. Toplumun karşısında biz birbirimize kefiliz, birimizin yaptığı ve söylediklerinden demokrasiye geçilene kadar razıyız, sorumluyuz ve kefiliz derlerse hatta bir senet imzalarlar ise bu muazzam bir etki yaratır. Toplumun muhalefetin üst düzey bir güven ve emniyet ilişkisinde hareket etmesi beklentisi var. (Aksoy: O zaman yeni bir Sened-i İttifak ruhuna ihtiyaç var?) Evet, bence var… ki bu hem seçime kadar olan süreçte hem de parlamenter sisteme kadar olan süreci de kapsayabilir. Açıkçası çok önemli bir eşikteyiz. Muhalefetin güven ve birlik içinde hareket etmemesi toplu intihar demektir.
Bu görüşlere canı gönülden katılıyorum ve Altılı Masa’ya tarihimizde mevcut örneklerden ilham almalarını öneriyorum.
Altılı Masa’da İYİ’nin olması bir dezavantajdan çok avantaj. Kalıcı barış elbette Türk milliyetçilerinin de rızasıyla mümkün olabilir. Hem Türklerin hem Kürtlerin çoğunluğunun benimseyebileceği bir uzlaşma gerektiriyor.
Önümüzdeki dönemde güven yaratıcı ve güç paylaşıcı çözümler konusunda muhalefetin önemli bir avantajı var. Önümüzdeki dönemde eğer muhalefet vaatlerini gerçekleştirebilirse o zaman iktidar tek adamda veya kadında olmayacak. Birden çok makam arasında paylaşılacak.
Cumhurbaşkanı,
yardımcıları, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçildikten sonra
başbakan ve
bakanlar önemli karar mekanizmaları olacak. Tüm bu aşamalarda
meclis başkanı çok önemli bir makam ve karar odağı olacak.
Yani zaten iktidar tüm bu makamlara gelecek önemli siyasetçiler arasında paylaşılacak ve tek bir makam için bir rekabetin olmasına gerek yok. Ve örneğin meclis başkanı olacak siyasetçi elbette ileride başbakan ve cumhurbaşkanı da olabilir. Bu mantığı merkez bankası başkanından (kaldırılıncaya veya kapsamlı bir reformdan geçene dek) YÖK ve DİB başkanlarına kadar genişletebiliriz. Gücün tek merkezde toplanmadığı demokratik bir sistemde tüm bu makamlara gelecek kişiler çok önemli yetkiler kullanacaklar. Kritik önemde hizmetler görecekler, siyasal iktidarın parçası olacaklar ve bunun sonucunda siyasal kariyerlerinde ilerleyecekler.
KÜRTLER OLMADAN OLMAZ
Cumhuriyet dönemi siyasal elitlerimiz arasındaki demokrasi ittifakı denemeleri sadece güven meselesini halletmekte yetersiz kalmadı. Kurucu meselelerimiz arasında yer alan Kürt meselemiz konusunda da ilkesel uzlaşmalar içeremedi.
Bu sefer farklı olmalı.
Bunun için muhalefetin Kürt Sorunu’nu bir çırpıda çözecek bir çözümde anlaşması gerekmiyor.
Öncelikle farklı tanımları olsa da
Kürt Sorunu diye bir sorunun varlığını tanımaları ve
Cumhuriyet’in ve halkının birliği, ortak egemenliği ve toprak bütünlüğü olmazsa olmazları çerçevesinde uzlaşma temelli çözüm yollarının mevcut olduğunu görmeleri.. Bu yollar mevcut çünkü 21. Yüzyılda farklı bir dünya ve farklı çözüm örnekleri var.
Fikirlerine katılmasalar da başta Selahattin Demirtaş ve kayyım atanan belediyeler konularında olmak üzere
HDP’li seçmenlerin herkese eşit hukukuna ve iradesine sahip çıkmaları..
Sonra
barışı korkulan ve sakıncalı değil
kutlu bir emel olarak benimsemeleri..
Sonra da barışa giden yolun, başta
halkın hakemliği ve hukuk devleti olmak üzere temel
ilkeleri üzerinde anlaşmaları;
Yeterli olacaktır.
Altılı Masa’da İYİ’nin olması bir dezavantajdan çok avantaj. Kalıcı barış elbette Türk milliyetçilerinin de rızasıyla mümkün olabilir. Hem Türklerin hem Kürtlerin çoğunluğunun benimseyebileceği bir uzlaşma gerektiriyor.
Yine Ali’ye katılıyorum.. Meral Hanım’ın son dönemdeki “milliyetçiliği MHP’nin tekelinden koparması” ve “milliyetçi demokrasi arayışı” son derece önemli. Zaten ikimiz de geçtiğimiz dönemde benzer nedenlerle tarihsel ve güncel anlamlarda
müspet ve hasmane, otoriter ve
demokratik milliyetçilik ayrımları üzerine yazdık. Keza Sayın Ali Babacan ve Deva’nın Kürt meselesi konusunda Altılı masa içinde şu ana kadar en
ilkesel çıkışlar yapan parti görüntüsü vermesi, Sayın Davutoğlu’nun muhasebeleri ve vizyon arayışları çok değerli.. Ve tabii Ekrem Bey’in HDP’nin kritik desteğiyle seçilmesi ve sonrasındaki tüm yurttaşları kucaklayan söylem ve ziyaretleri, Kemal bey liderliğindeki CHP’nin
Doğu açılımı ve Kürt meselesi konusunda uzun zamandır gözlemlediğim demokratik vizyon ve orta yol arayışları.. Tarihsel önemde.
Buradan devam edeceğim.
[1] Murat Somer,
Return to Point Zero: The Turkish-Kurdish Question and How Politics and Ideas (Re)Make Empires, Nations and States (Albany: State University of New York Press, 2022); “Old and New Polarizations and Failed Democratizations in Turkey,” in Güneş Murat Tezcür, ed.
Oxford Handbook of Turkish Politics (Oxford: Oxford University Press, 2020); “Moderation of Religious and Secular Politics, a Country’s ‘Center’ and Democratization,”
Democratization 21 (2): 244-267 (2014).