Bundan sonraki adımları daha güçlü atabilmek için sağlıklı bir özeleştiri mekanizması işletmek şarttır. Millet İttifakı bileşenleri içinde liderlik rolü üstlenen CHP’nin bu bağlamda meseleyi masaya yatırması ve değerlendirmesi gerekir.
GİRİŞ
Bu seçimin tarihi bir seçim olduğu, bir kader seçimi oldu hep söylenip duruldu. O gün(ler) geldi seçim yapıldı ve bütün olumsuzluklarına rağmen AKP yine birinci parti oldu, bütün otoriterliğine rağmen Erdoğan da yine cumhurbaşkanı seçildi. Muhalefet kaybetti. Şimdi başta CHP olmak üzere bütün muhalefetin kepini önüne koyup düşünmesi, muhasebe yapması ve yerine göre özeleştir yapması gerekir. Bunu objektif bir biçimde yapmazsa yanlışları halının altına süpürmeye devam edilirse bir dahaki seçim de kazanılmaz.
O yüzden şimdi eğri oturup doğru konuşmanın zamanı. Bu seçimi almanın koşulları vardı ancak yapılan kimi yanlışlar ve eksiklikler 21 yıldır iktidarda olan Erdoğan’ın tekrar “kazanması” sonucunu doğurdu. Bu anlamda bir ön değerlendirme sayılacak bazı noktaların altını bu yazıda çizmeye çalıştım.
SEÇİMİ MUHALEFETİN ALMASINI KOLAYLAŞTIRAN KOŞULLAR
Bu seçim kazanmak için bir fırsat sunuyordu ama kaybetmek için bir risk de içeriyordu. Fırsat hiçbir dönem olmadığı kadar, koşulların seçimi almak için uygun olmasıydı. Risk de yapılan yanlışlar sonucu kaybetmek oldu. Bunlara kabaca ve hızlıca bir göz attığımızda şunlar göze çarpıyor.
21 yılın sonunda gelinen noktada sistem tıkanmış, siyaset kirlenmiş, iktidar kayması yaşanarak iktidar tek bir kişide toplanmıştı. Her şeyin bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlı olduğu bu ucube sitemi halk da benimsememişti. (Şimdi çıkıp seçim sonuçlarını göstererek halk bu sistemi onayladı diyecekler.)
Hak, hukuk adalet yerlerde sürünüyordu. Yargı hiç bir dönmem olmadığı kadar tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmişti.
Ekonomik kriz pahalılık dayanılmaz boyutlara ulaştı. Pandemi ve deprem gibi doğal afetler yapay felaketlere dönüştü. Öyle ki iktidar pandemide maske, depremde çadır dağıtamadı. On binerce insanımız keyfi yönetimin yarattığı beceriksizlik yüzünden yitip gitti, can verdi.
Kurumlar deforme olmuş, kurallar bozulmuş, kadrolar liyakatsiz ve ehliyetsiz kişilerce oluşturulmuştu. Liyakat yerine partizanca biat aranıyordu, o da yetmeyince sadakate başvuruluyordu.
Bütün bunlarla beraber 21 yıldır iktidarda olan bir parti ve onun yıpranmış yorgun lideri vardı karşıda. Buna rağmen partisi %35 ile birinci, kendisi de %52 oy ile cumhurbaşkanı oldu. Şimdi her ne şekilde olursa olsun (ki bu ayrı bir tartışma konusudur) bu sonuçlara rağmen birileri çıkıp doğru dürüst muhasebe yapmak yerine “kazanmadı” diyebiliyor. Doğru o kazanmadı muhalefet kaybetti. Elbette Kılıçdaroğlu’nun aldığı %48 oy azımsanamaz. Evet, ama bu oy 7 -8 partinin oyu ve sonuçta kader seçimi olarak lanse edilen bu seçimde hem meclis çoğunluğu hem de cumhurbaşkanlığı beş yıllığına kaybedildi.
Muhalefet neden başaramadı? Başarısızlığı inkâr etmek yerine kepini önüne koyup düşünmesi, muhasebe yapması ve öz eleştiri vermesi gerekir. Biz nerde yanıldık, nerde hata yaptık demesi ve bunları bulup ortaya çıkarması lazım. Bir dahaki ve önümüzdeki yerel seçimler ancak bu şekilde kazanılabilir. Bu günden itibaren muhasebe yaparak ve bu günden çalışmaya başlayarak.
Kılıçdaroğlu Akşener meselesini tam halletmeden Deva, Gelecek, Saadet gibi partilere kendi güçlerinin çok üstünde vekil verdi, bu durum hem örgütte rahatsızlık yarattı hem de tabanı demoralize etti.
GİDERİLEMEYEN EKSİKLER YAPILAN YANLIŞLAR
Gelelim risklere. Risk yapılan yanlışları düzeltmeden devam etmekti. Peki bunlar nelerdi kısaca bakalım ve en baştan alalım:
1-
Akşener’in açıklaması, gidip gelmesi: Akşener’in kamuoyu karşısında yaptığı “kazanacak aday” tartışması yanlıştı ve seçmenin kafasını karıştırdı. Kendi tabanı başta olmak üzere topluma kendince şu mesajı verdi: “Her ne kadar Kılıçdaroğlu’nu kerhen desteklemek zorunda kalsam da Kılıçdaroğlu kazanacak aday değildir.” Bu negatif propaganda giderilmek ve mesele halledilmek yerine karşılıklı menfaatler nedeniyle halının altına süpürüldü. Ancak bir kere ağızdan çıktı mı söz geri alınması mümkün değildir. O sözün varsa yapacağı bir şey yapar ve göreceği işlevi mutlaka günü geldi mi görür.
2-
Küçük partilere büyük payeler verilmesi: Kılıçdaroğlu Akşener meselesini tam halletmeden Deva, Gelecek, Saadet gibi partilere kendi güçlerinin çok üstünde vekil verdi, bu durum hem örgütte rahatsızlık yarattı hem de tabanı demoralize etti. Bu durum haklı bir sebebe dayandırılamadığı gibi taban da bu konuda ikna edilmedi. Bunun yerine “seçime gidiyoruz her kes sussun” denildi. Bu meseleyi halletmek yerine seçime gidiyoruz diyerek üstünü kapatırsan günü geldiğinde su yüzüne çıkar. Ve nitekim gerçek bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Çünkü gündüz gerçeğe gözünü kapatan dünyayı sadece kendine gece yapar, gerçek ise orada durmaya ve işlemeye devam eder.
3-
Kampanya yetersizliklerle dolu olduğu gibi yanlışlar içeriyordu. Örneğin “sana söz” güveni değil güvensizliği empoze ediyordu. “Falanca yer … hakkını alacak” altı boş muğlak bir slogandı. Kim hakkını alacak, nedir hakkı, kimden alacak sorularının karşılığı yoktu. Kampanyayı yapan firma 85 milyonun eğitim düzeyini ve algısını hesaba katmadan ortalığı uçarı ve etkisi olmayan sloganlarla donattı.
Dolayısıyla bir siyasi öngörüsüzlük, seçmeni tanımama ve sosyolojik tahlil yetersizliği olduğu hemen göze çarpıyordu. Oysa bu kadar önemli ve tarihi bir seçimi tamamıyla firmalara bırakmak hatalı bir davranıştı. Sonuçta seçim kaybedildiğinde firma aldığı parayı geri verecek değil ama parti ve ona bel bağlayan seçmen koca beş yıl kaybediyordu.
4-
Sandıklar güvende sözü boş çıktı: İki yıldır yapılan propagandalarda sandıklara sahip çıkışacağı sözü veren parti ve kampanya makinesi bunu gene başaramadı ve kendilerine bu konuda bel bağlayanları hayal kırıklığına uğrattı. Yapılan açıklamalara göre yaklaşık 20 bin sandıkta resmi görevli bulundurulamadı, 1. turda 70 bin 2. Turda 20 bin civarında ıslak imzalı tutanak merkeze ulaşmadı. Bu beceriksizlik bilişimden sorumlu genel başkan yardımcısının istifasıyla geçiştirildi. Oysa burada tek sorumlu o genel başkan yardımcısı mıydı? Bunun eleştiri ve özeleştirisi yapılmadan, sorumluları hesap vermeden gelecekteki seçimler nasıl kazanılacak?
5-
Özdağ’a teslim olundu izlenimi ortaya çıktı: İkinci turda Ümit Özdağ’a teslim olunmuş gibi protokol imzalamak, yetmezmiş gibi milliyetçi söylemlere sarılmak yanlıştı. Bu iki davranış ikinci turda bazı sol ve Kürt oylarının sandığa gitmemesine yol açtı. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak gibi bir hal çıktı ortaya…
Kaldı ki bu siyaseten de ilkesel olarak da yanlıştı. Zaten çaba Erdoğan’ın, Oğan ve Özdağ’ın kavram ve politik dünyasına karşı çıkıp yeni demokratik bir ülke inşa etmek değil miydi? O halde neden son anda bu kişilerin kavramlarına dört elle sarıldık?
6-
Küçük yerler ve kırsal alan ihmal edildi: Büyük şehirlerde ve Doğu Güneydoğuda %50’lerin çok üstünde seyreden sonuçlar alındı. Ama kırsal alanda ve özellikle İç Anadolu ve Karadeniz’de bu oran %35’lerde kaldı. Bu da işin bu kısmının ya görmezden gelindiğini ya da ihmal edildiğini gösteriyor.
7- Benzer bir sonuç vatandaşlık alan yabancılar arasında ve yurt dışı oylarında da görüldü. Buralarda da Erdoğan %65’i görürken Kılıçdaroğlu %35’lerde 40’larda kaldı.
Deprem bölgesindeki rakamlar çarpıcıydı, bunun gereğini yapmak yerine seçmeni aşağılayan söylemlere başvurulması faciadır. Eğer seçmenden oy alamıyorsanız suçlu olan seçmen değil sizsiniz.
8- Deprem bölgesindeki rakamlar çarpıcıydı, bunun gereğini yapmak yerine seçmeni aşağılayan söylemlere başvurulması faciadır. Eğer seçmenden oy alamıyorsanız suçlu olan seçmen değil sizsiniz. Demek ki onu yeterince tanımamış, tahlil etmemiş, ilişki kurmamış, gönül dünyasına girmemişsiniz. Konformist tutumlar ve üstenci söylemler partiye ve adaya zarar vermekten başka bir işe yaramaz.
9-Depremzedelere bedelsiz ev verileceği, kredi kartı borçlarından faizin silineceği ve borcun 36 ay taksitlendirileceği, emeklilere kurban bayramında 15 bin TL para yatırılacağı gibi doğrudan sosyal devletin inşasına yönelik vaatlerimiz seçmende neden yeterince karşılık bulmadı?
10- “Halk bizi anlamadı” diyenler hâlen ders almamış demektir. Başarısızlığın sorumlusu olarak sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nu görenler ise işin kolayına kaçıyor demektir. Bu başarısızlıkta Millet İttifakı bileşenlerinin ve destekçilerinin yani hepimizin kusuru vardır.
11- Efendim baskı vardı. Bunu zaten biliyordun, teşhir edip oya dönüştürseydin, seçimden sonra kaybedince mi aklına geldi bu?
12-Efendim çaldılar. Zaten yıllardır bas bas bağırmıyor mu bunu herkes? O zaman neden önlemini alıp çalmaya engel olmadın? Bu kadar oyu çalmaya engel olamıyorsan ülkeyi yönetmeye nasıl talip oluyorsun? Zaten amaç bu baskıyı deşifre ederek, çalmayı teşhir ederek bu düzenin bozuk ve çürümüş olduğunu göstermek ve alternatifini yaratmak değil mi? Bunun gereğini yapmamışsan eksiklik çalandan ziyade yakalamayandadır. Canım hırsızın hiç mi suçu yok? Olmaz olur mu, hırsız baştan sona suçlu, zaten bunu bildiğimiz için değiştirmeye çalışıyoruz ya.
Efendim çaldılar. Zaten yıllardır bas bas bağırmıyor mu bunu herkes? O zaman neden önlemini alıp çalmaya engel olmadın? Bu kadar oyu çalmaya engel olamıyorsan ülkeyi yönetmeye nasıl talip oluyorsun?
13- Devlet imkânlarının Erdoğan’ın kampanyası için kullanıldığı, sahte videolar kullanılarak halka muhalefet hakkında yalan söylendiği, basın/yayın organları aracılığıyla muhalefete karşı yaygın bir iftira kampanyası yapıldığı doğrudur ve ispatlanmıştır. Bunların hiçbiri ahlaki değerlerimizle örtüşmez. Ancak seçimi kaybetmemizin nedeni sadece bunlar değildir.
SONUÇ
14-Sonuç olarak bundan sonraki adımları daha güçlü atabilmek için sağlıklı bir özeleştiri mekanizması işletmek şarttır. Millet İttifakı bileşenleri içinde liderlik rolü üstlenen CHP’nin bu bağlamda meseleyi masaya yatırması ve değerlendirmesi gerekir. Bunun yanı sıra masada olan/olmayan tüm muhalif partilerin kendi ilke ve başlıkları doğrultusunda bu muhasebeyi doğru dürüst yapmaları gerekmektedir.
Unutulmamalı ki her seçim bir sonraki seçimin başlangıcıdır. Ders alınırsa zafer de alınır, ders alınmazsa kaybetmek kaçınılmaz olur.