İmamoğluna göre siyasi partiler topluma kapalı, liderlerin kişisel tercihleri ve çevrelerindeki dar kadroların yönlendirmesiyle dışlayıcı yapılara dönüşmüş durumda ve giderek küçülüyorlar. Buna karşı İmamoğlu, cesur demokrasi ve cesur liderlik kavramlarını öne çıkarıyor. Ekrem İmamoğlu, geçen hafta haftalık Oksijen gazetesinde bir makale kaleme aldı. “Türkiye için yeniden” başlıklı yazısında İmamoğlu, önümüzdeki dönemde hatalardan dersler çıkararak değişim arzusunu hayata geçirecek yeni bir siyaset inşa edebilmenin ana hatlarını çizmeye başladı. Bu makale, başta ben olmak üzere pek çok kişinin, İmamoğlu’nun nasıl bir değişim öngördüğünün bilinmediği ve öğrenme talebi üzerine yazıldığı için ayrı bir değerlendirmeyi hak ediyor. Makalesinde İmamoğlu özetle, 2019 yerel seçimlerinde halktan gelen “değişimi başlatın” mesajını aslında aldıklarını, ancak geleneksel siyaset kurumlarının bu talebe yanıt veremediğini, yeni dönemde başta hayatı durduran Covid 19 olmak üzere, iklim krizi, düzensiz göç ekonomik kriz ve uluslararası savaşlar gibi çeşitli zorluklar nedeniyle hareket alanının daraldığını, buna karşın teknolojik atılım gibi yeni fırsatlar bulunduğunu, kalkınmanın yerel aktörlerle mümkün olduğunu, bu yüzden mahalli bir siyaset ve kalkınma anlayışı kurulması gerektiğini, çevre krizine karşı doğayı, yoksulluğa karşı kamucu politikaları, kutuplaşma yerine toplumsal kucaklaşma dilini tercih edeceklerini belirtiyor. İmamoğlu’na göre siyasi partiler topluma kapalı, liderlerin kişisel tercihleri ve çevrelerindeki dar kadroların yönlendirmesiyle dışlayıcı yapılara dönüşmüş durumda ve giderek küçülüyorlar. Buna karşı İmamoğlu, cesur demokrasi ve cesur liderlik kavramlarını öne çıkarıyor. “Ben risk almaktan çekinmeyeceğim, Alevi ve Kürt sorunlarının üzerine giderek barış diliyle bunları çözeceğim” diyor ve yeni bir Türkiye tahayyülü olduğunu söylüyor. Çok güzel bir başlangıç! Elbette bir makale ile tüm sorulara yanıt verilemez, ancak pek çok nokta, bu genel değerlendirmede karanlığını koruyor. Yine de İmamoğlu’nun danışmanlarının en azında fikirsel bazda çalışmaya başladıklarını görmek güzel, bu yüzden yetmez ama evet başlığını seçtim. Gerçekten de bu makalelerin sayısı önümüzdeki dönemde artmalı. Madem İmamoğlu ve ekibi yazmaya başladı, her hafta başka bir konuda daha derinlikli analizlerle toplumun karşısına çıkmalılar. Bunları bir süre sonra kitap hâline de getirebilirler, böylelikle düşünsel bazda önerdikleri değişimin yol haritası da yaratılmış olabilir.
Soner Yalçın İmamoğluna eleştirisine, esastan bilindik anti-özgürlükçü tezleri tekrarlıyor. Soner Yalçın eleştirdiyse, bilmek gerekir ki İmamoğlu doğru yolda!
İmamoğlu’nun bu genel değerlendirmesi, bana İngiliz İşçi Partisi’nin başına geçen Tony Blair’in ilk günlerini hatırlatıyor. Anthony Giddens’ın Üçüncü Yol kitabının yansımasıyla İngiliz soluna yeni bir soluk getirmesi beklenen Blair, üçüncü yolun izlediği liberal/özgürlükçü patikayı takip etmiş ve Türkiyeli ulusolcuların habire tekrarladıklarının aksine başarılı sonuçlar da elde etmişti. İmamoğlu da tıpkı ilk döneminde Blair’in karşılaştığı eleştirilerle karşılaşıyor. Mesela geçtiğimiz Salı günü Sözcü gazetesinde Soner Yalçın “Olamadı İmamoğlu” başlığı ile eleştirmiş durumda. Yalçın’ın usul eleştirisi, makalenin Oksijen’de yayınlanması; açıkça da Cumhuriyet veya Sözcü’de yayınlansaydı eleştirmezdim demiş. Bunun ne anlama geldiğini hepimiz anlıyoruz, “bizim mahalleden çıkamazsın” ihtarı. Esastan ise bilindik anti-özgürlükçü tezleri tekrarlıyor. Soner Yalçın eleştirdiyse, bilmek gerekir ki İmamoğlu doğru yolda! Değişim artık kaçınılmaz hâle geliyor. Bu değişimin talebinin yalnızca isim değişiminden mi ibaret olduğunu, yoksa olması gerektiği gibi esastan da bir değişim gerçekleştirilerek CHP’nin gerçek bir sosyal demokrat partiye dönüşüp dönüşmeyeceğini yakında anlayacağız. “Kuruluş ilkelerinin” köhnemiş kafaların algılayamayacağı şekilde sorgulanabildiği ve çağın gereklerine adapte edilebildiği, toplumsal mutabakat kavramının hangi gruba hizmet ettiği anlaşılamayan ilkelerden ödün olarak yorumlanmadığı, ekonomide saplantılardan kurtulabilen ve Türkiye’nin temel siyasi çatışma alanlarındaki sorunların, başta Kürt ve Alevi meselesi olmak üzere herhangi bir kısıtla ve tehditle karşılaşılmadan özgürce tartışılabildiği bir sosyal düzen tahayyülünden yana olanların ihtiyaçlarına yanıt olabilecek daha çok makalelere ihtiyacımız var.