Rus ve Ukraynalı turist sayısındaki %25 azalmanın turizm gelirlerinde yaklaşık 2.5 – 3 milyar $ civarında azalmaya neden olabileceği anlaşılırken hangi kaynaklardan yerine konabileceğiyle ilgili hiç bir çalışmanın yapılmaması üzücüdür. Başlığa bakarak bu yazının dinsel bir sorunsalı veya konuyu tartışacağını veya yine mitolojiye geri dönerek bilinmeyeni mistik bir tanrı ile çözme durumunu açıklamaya yönelik olduğunu düşünebilirsiniz ama öyle değil. Son dönemlerde yaşamış olduklarımız nedeniyle 1996 yılında ilk çıktığı gün yurtdışından sipariş ettiğim ve gelir gelmez hemen okuduğum bir kitabın ismi aklıma geldi. Peter L. Bernstein tarafından yazılan ve tüm ismi Tanrılara Karşı: Riskin Olağanüstü Hikayesi olan bu kitap finansal yönetime o dönemde yaklaşımımı değiştirmiş ve bana engin bir pencere açmıştı. Bu kitabı finans alanında hangi kitapla başlamalıyım diye soran hemen herkese de tavsiye ettim bu güne kadar. Bernstein, çok yakın bir tarihte, yalnızca on üçüncü yüzyılda, Hindu-Arap numaralandırma sisteminin, değer sembolleri olarak harflerin yerini rakamların alması ve bunun sonucunda sıfır kavramının yerleşmesiyle, cebir, muhasebe ve daha sonra olasılık kavramının nasıl ortaya çıktığını ve geliştiğini anlatıyor. Hikaye, MS 1200'den 1700'e kadar olan dönemde, aralarında Cardano, Pascal ve Fermat'ın da bulunduğu bir dizi İtalyan ve Fransız matematikçinin kumardaki problemler aracılığıyla olasılığı keşfetmesiyle başlıyor. Fermat yeni cebir fikirleri getiriyor, Pascal buna geometri açısından bakıyor Ardından hikaye pratik bir dönüş alıyor ve Bernstein bugün tanıyacağımız modern finansal risk yönetiminin ilk unsurlarını tanıtmaya başlıyor. İngiltere'de John Graunt, bir finansal risk sorununa istatistiksel örnekleme uyguluyor ve 1660 yılında yayınlanan Ölüm Bildirgeleri Üzerine Yapılan Doğal ve Siyasi Gözlemler, doğum ve ölümlerin sebepleriyle birlikte bir çalışma gerçekleştiriyor. Graunt, en korkulan ölüm nedenlerinin aslında en olası ölüm nedenleri olmadığını ortaya koyuyor. Kuyruklu yıldızı bulmasıyla ünlü Edmund Halley, Graunt'un çalışmalarını Almanya'nın Breslau kentinde derlenen verilerle takip ediyor ve belirli bir yaşta belirli bir yılda ölme ihtimalini hesaplayarak ilk aktüeryal tabloları ve hayat sigortası endüstrisinin temelini oluşturuyor. Günlük yaşantımızda, yaptığımız işte, hayatımızın hemen hemen büyük bir kesitinde kullandığımız RİSK kelimesinin kökeni antik Yunan’a kadar gidiyor. Risk terimi, daha sonra Latince'de uçurum için kullanılan kök anlamına gelen klasik Yunanca ριζα kelimesine kadar uzanabilir. Günümüzde bu kelimenin karşılığı İtalyanca ve Fransızcada tehlikeye girmek, tehlike olarak açıklanıyor. Risk belirli bir olasılığa, ihtimale dayandığı ve geçmiş döneme dair oluşan durumlar karşısında hangi yıkımların, zararların ve tehlikelerin ortaya çıktığı, sonuçlarının neler olduğu bilindiği için yönetilebilir bir kavramdır. Hayatın hemen hemen her noktasında karşılaştığımız risklerin finansal piyasalar ve ekonomi anlamında yansımaları da risk yönetiminin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar. Tarihten ders çıkartmak deyişi de bu çerçevede çok önemlidir.
Putin’nin ekran karşısında yaptığı konuşma tüm dünyada büyük bir şok yarattı. Finansal piyasalarda da önemli dalgalanmalar yaşandı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası FED’in ABD enflasyon oranlarına ilişkin son dönemde ortaya çıkan söylemlerinin tüm finans piyasalarında yarattığı dalgalanmalar ortadan kalkmadan, 21 Şubat 2022 akşamı Türkiye saati ile 20:00 sularında Rusya Federasyonu başkanı Vladimir Putin’nin ekran karşısında yaptığı konuşma tüm dünyada büyük bir şok yarattı. Finansal piyasalarda da önemli dalgalanmalar yaşandı. Tüm endekslerde ve para birimlerinde değer kayıpları ve yüksek dalgalanmalar olduğunu gördük. Bu dalgalanmalara karşı kayıpları en aza indirebilmek ve belirli korumalarla önlem alabilmek için yatırımcıların tek tek ne yaptığını bilmiyoruz. Ama risk yönetimi kavramı sadece şirketler değil toplumun bütününü etkileyen unsurlar nezdinde devletler tarafından da uygulanması ve politika geliştirilmesi gereken bir nokta. En basit ve anlaşılabilir örneğini şöyle vermek doğru olacaktır. Bir riskin ortaya çıkışı ile birlikte o riskten zarar görecek en belirgin gösterge o ülkeye ait para birimi olacaktır. Bir para biriminin beklenen oynaklığı da o ülkenin ekonomik büyüklüklerinin ve finansal piyasalarının ne kadar riskli olabileceğine dair önemli bir fikir sunar. Aşağıdaki grafikteki sarı çizginin TL’ye ait olduğu akılda tutulursa, risk yönetiminin Türkiye’de kamu yönetimince hemen hemen hiç yapılmadığının, Rusya’dan ziyade savaşa sani Türkiye’nin girdiği algılanabilir (Grafik 1) Grafik1 Risk yönetimi yapmamanın ortaya çıkarttığı başka bir finansal gösterge de Kredi Temerrüt Swabı’dır (CDS). Aşağıdaki grafikte farklı ülkelerin 5 yıllık kredi temerrüt faizleri gösterilmektedir (Grafik2). Bu grafiğe bakarak Türkiye Rusya karşılaştırmasında Türkiye’nin durumunun daha iyi olduğu söylenebilir. Rus ordularının Ukrayna’ya girişi ve topyekün bir savaş başlatarak tüm dünya kamuoyunu (Çin hariç) karşılarına almış olmalarının ve Rusya’ya karşı başlatılan tüm finansal yaptırımların sonucu olarak bu CDS seviyesi ilk etapta normal olarak karşılanabilir. Bu seviyenin de aslında daha öncesinde ortaya çıkacak risklerin önceden yönetimi yapıldığı düşünüldüğünde çok yüksek olmadığı söylenebilir. Bu çerçevede, Rus Merkez Bankası rezervlerinin artırılması (Grafik3) ve Rusya’nın dış yükümlülüklerinin (Grafik3), son dönemlerde azaltılmasının finansal risklerin nasıl yönetildiği ile ilgili önemli bir gösterge olduğunu vurgulamak gerekir. Grafik-2 Grafik - 3 Grafik - 4 YUMURTA KAPIYA GELİNCEYE KADAR.. Peki böyle bir ortamda Türkiye ne yapmaktadır? Risk yönetimi olarak mikro bazda yapılacakları bir kenara bıraksak ve makro anlamda ne yapıldığına baksak göreceğimiz tablo gerçekten bir finans profesyonelini dehşete düşürebilir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtiğimiz dönemden bugüne kadar geçen sürede global olarak ortaya çıkan pandemi dahil tüm yıkıcı riskler karşısında bir strateji olmadığı ve günü kurtarma adına daha da fazla risk alındığı son derece açıktır. Herhangi bir önlemin alınmadığının ilk kanıtı kur riskinin realize olması ile birlikte (Para politikasının önemsizleştirilmesi ve faiz neden enflasyon sonuç teorisinin içselleştirilmesi) borç stokunda  ortaya çıkan durumdur Grafik 5. Grafik 5 Faiz konusundaki politik ideoloji, TL’nin değer kaybını hızlandırmıştır. Riskin yönetiminde ilk aşama olarak düşünülmesi gereken portföy tercihlerini TL yönünde kullandıramamaktan kaynaklı döviz cinsi borç stokunun da artışıyla risk yönetilememiş ve 2018 yılı sonrası borç stoku kurdaki artışla birlikte toplam borç stokunu en fazla artıran kalem olmuştur. 2017 sonu itibarı ile 486.8 milyar TL olan döviz cinsi borç stoku 2022 Ocak ayında %454.82 artışla 1 trilyon 894 milyar TL’ye ulaşmıştır. Toplam borç stoku da buna paralel olarak artış göstermiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca biriken toplam borç stoku toplamda 876.5 milyar TL seviyesindeyken bahsi geçen dönemde 2.24 kat artış göstermiş ve toplamda 2 trilyon 844.5 milyar TL’ye ulaşmıştır. İlk aşama risk yönetiminin makro bazda yapılmaması, sonrasında da kur riskinin (Hazinenin ağırlıklı TL geliri olması nedeniyle) mikro bazda yönetilmemesinin ağır sonuçları olmuştur. BATTI BALIK YAN GİDER.. Peki bunca yıldır ortaya çıkan ve realize olan bu riskleri artık ortadan kaldırmak gerekirken, ekonomi yönetimi akılcı bir politika uygulamakta mıdır? Cevap çok net HAYIR’dır ve dahası ekonomi yönetimi mevcut risklerin üzerine ortaya çıkabilecek diğer riskleri de göz ardı ederek çivi çiviyle sökülür zihniyeti ile daha fazla risk almaktadır. Nasıl mı? Kur korumalı mevduat bu konuda alınan en büyük risktir. Biraz açalım ve bu ürün içindeki riskleri ayrıştıralım. Türkiye Hazinesi ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bireyler için 3, kurumlar için (kurumlar vergisi muafiyeti ile cazip kılınmıştır) 6 ay vadeli yapılan mevduatta kurun artışı karşısında mevduat sahibine getiri garantisi vermektedir. Bu ürün basit anlamda bir mevduat ve bir finansal ürün olan opsiyonun paketlenerek oluşturulduğu yapılandırılmış bir üründür. Mevduat herkes tarafından bilindiği için burada fazlaca detaya girme gereği yoktur. Fakat şunu belirtmek gerekir ki bu ürünün cazibesini artırmak için enflasyonun %50 ve daha üzerinde beklendiği bir ekonomide %17 gibi bir faiz verilerek ve faizler baskı altında tutularak negatif reel getiriyi kompanse etmek için opsiyon ürünü ile tatlandırılmıştır. Garanti edilen kur getirisi de %17 faizin üzerindeki başa baş kurdan sonra geçerli olmaktadır. Normal şartlar altında böyle bir garantiyi almak isteyen yatırımcının bir yıllık bir vade için Türk Lirasının oynaklığının %30’lar civarında olduğu bir ortamda bu garantiyi almak için ödemesi gereken tutar %20’lerden aşağı değildir. Yani Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yatırımcıyı negatif faize çekebilmek için, ederi ana paranın %20’si olan bir sigorta poliçesini (opsiyonu) karşı tarafa bedava vermesidir. Kısaca TCMB bir taraftan döviz alıp diğer taraftan karşı tarafa bir garanti vermektedir. Rezervler kağıt üstünde arttığı, kasaya girdiği halde verilen garanti ile (Global risklerin de arttığı bir dönemde) ileri vadede bu rezervleri kaybetme potansiyeli ile karşı karşıyadır. Teknik detayına çok girmeden aldığı her 100 doların aslında rezervini sadece 50 dolar artırdığını söylemeliyiz.
TCMB güreşe doymayan pehlivan misali, Rusya’nın Ukrayna’ya girişi ile artan risklere rağmen biriktirdiği rezervlerin büyük bir kısmını da arka kapıdan satmaya devam ederek risk yönetimi yapacağına riskini daha da artırmaktadır.
Durum böyle olmasına rağmen, TCMB güreşe doymayan pehlivan misali, son dönemde Rusya’nın Ukrayna’ya girişi ile artan risklere rağmen biriktirdiği rezervlerin büyük bir kısmını da arka kapıdan satmaya devam ederek risk yönetimi yapacağına riskini daha da artırmaktadır. Bunu yaparken varsayımları ne olabilir? Turizm gelirlerindeki artış? Enerji fiyatlarında düşüş? İhracatın ithalata bağlı olmadan çok yükseleceği? Maalesef tüm bu parametreler 2022 yılında hazırlanan Orta Vadeli Programdaki tahminlerle çok uyumlu değildir. Brent petrolünün 2022 yılı için 67 $ olarak öngörüldüğü bir ortamda spot petrol fiyatları 100 $ seviyesini geçmiştir. Varil başına her 10 $’lık artışın cari açığı 6 milyar dolar artırdığı düşünülürse burada bir risk yönetiminden bahsetmek mümkün değildir. Turizm gelirleri anlamında da kendisini Rus ve Ukraynalı turistlerin konsantrasyonuna bağlayan Türkiye’nin 2016 yılından çıkartması gereken dersleri çıkartmadığı ve risk yönetimi anlamında stress testlerini yapmadığı görülmektedir. Grafik 6 Türkiye’ye gelen toplam turist sayısında %22.86 yoğunluğa sahip olan Rusya ve Ukrayna’dan gelecek olan turist sayısının bu yıl nasıl gelişim göstereceği, ne kadar azalabileceği, bu rakamın diğer Türki Cumhuriyetlerden gelen turistlerle birlikte turizm gelirlerinde nasıl bir azalma gösterebileceği çalışmasının yapıldığına dair hiç bir işaret yoktur. Yapılacak stres testinde %25 Rus ve Ukraynalı turist sayısındaki azalmanın toplam turizm gelirlerinde yaklaşık 2.5 – 3 milyar dolar civarında azalmaya neden olabileceği, bunun hangi kaynaklardan yerine konabileceği ile ilgili hiç bir çalışmanın yapılmaması üzücüdür. Böyle bir çalışmanın kurumsal kapasite gerektirmesi ve mevcut iktidarla bu kapasitenin çoktan yok edilmiş olması da şaşırtıcı değildir. 2022 yılının tümünde 18 milyar dolar cari açık beklentisinin bu gelişmeler paralelinde gerçekleşmesi ihtimali de düşmüştür. Sonuç olarak Türkiye okyanusta yakalanabileceği fırtınalarda rotasını kaybetme riski en yüksek ülke olarak rüzgar nereden eserse oraya savrulabilecek bir görüntü vermektedir. Çözüm her zaman söylediğim gibi risklerin tümünü ortaya koyan vizyoner bir ekonomi politikası ile birlikte hemen hemen her seviyede risk yönetimi yapmaktır. Dünyanın ekonomik ve jeopolitik olarak geçtiği bu kritik süreçten en az hasarla çıkabilmenin yolu akılcı risk yönetimi ve etkin politikalarla mümkündür. Fakat üzücü olan mevcut iktidarın bu yönetimi başaracak ne iradesi ne de kadrosu vardır.