New York Üniversitesinden Prof. Dr. Selçuk Şirin, seçimi yüzde 10’luk yüzer gezer, kararsız oyların belirleyeceğini ifade ederken; “bu kesimin duygularına hitap eden aday seçimi kazanacak” diyor. Bir yıl önce iktidar bloku seçim sistemini değiştirdi. Ama listelere baktığımızda iktidar değiştirdiği sistemden yararlanmadığını görüyorsunuz ne dersiniz? Açıkçası şaşkınlık içindeyim. Yeni yasa çıkınca herkesin kafasında aynı soru vardı. Cumhur İttifakı ortak liste girecek ama Millet İttifakı bunu başaramayacak.  Doğrusu da buydu zira seçim yasasını değiştiren iktidar blokunun amacı kendi lehine olan bir sistemle sandığa gitmekti. AKP ve MHP zaten birbiriyle rahatça anlaşabilen iki parti sonuçta. Peki listeler açıkladığında bu beklentilerin hiç biri gerçekleşmedi. Millet ittifakı açıkçası inanılmazı başarıp ortak listelerde seçime girmenin formülünü buldu. CHP ile İyi Parti 16 ilde ortaklaşa seçime gitmeye karar verdi. Diğer ittifak partileri de CHP listesi içinde seçime gidiyor. Yani muhalefet iktidarın beklentisinin aksine çıkan yasayı kendi lehine kullanmayı başardı. Peki iktidar? MHP ile AK Parti beklenenin aksine ayrı listelerden seçime giriyor. Açıkçası ben listelerin teslim saatine kadar bu iki partinin anlaşmasını bekledim. Sonuçta yeni yasa bir yıl evvel netleştir. Herşey bu iki partinin ortak listeden seçime girmesi ve karşı tarafın farklı listelerle yarışması hesabına göre yapıldı. Bu tablo listeler açıklandığında netleşince aslında kamuoyunun gündeminde tek bir soru olmalıydı: CHP nasıl başardı ve iktidar neden başaramadı? TÜRKİYE’DE TARTIŞMA ORTAMI SAĞLIKSIZ Oysa bu soru hiç tartışılmadı… Evet garip bir şekilde ne iktidara yakın medya ne de muhalefete yakın medya da bu konuyu gündeme aldı. Oysa ortada manşetlik bir haber var. CHP kimsenin yapacağına inanmadığı bir şeyi yaptı. AKP de herkesin yapacak dediği şeyi yapmadı. Bu her yerde haberdir. Bizde haber olmadı çünkü Türkiye’deki siyasi tartışmalar verilerden bağımsız bir spor. Hal böyle olunca duygusal tepkiler siyasi analiz diye dolaşıma sokuyor. Duygusal tepkilerin bir özelliği gerçeklerden bağımsız olması ise diğer özelliği manipulasyona açık olması. O yüzden listeler açıklanınca AKP ve MHP listeleri yerine CHP listeleri tartışıldı. Yok filan neden CHP listesinde, o neden yok? Bu şikayeti yapan CHPlilerin neredeyse hepsi bir ay evvel CHP seçime tek liste girmeli diyordu. E nasıl olacak bu iş? Ben bu siyasi tartışma ortamının ülkedeki temel sorunların çözüme kavuşturulması için engel oluşturduğunu düşünüyorum. Gelelim seçime… Şu ana kadar izlediğim cumhurbaşkanlığı seçimindeki iki aday arasında tek haneli bir fark var. O nedenle bu seçimin sonucunu ne ideoloji ne de ekonomik gidişat seçmenleri belirleyecek. O etkiler zaten devrede ve ortada neredeyse başabaş bir durum var. Çarşıya pazara bakan, güvenliğe ya da dış politikaya bakan zaten kararını verdi. Dolayısıyla sonucu onlar da belirlemeyecek. BELİRLEYİCİ OLAN İDEOLOJİK SEÇMEN OLMAYACAK Hangi seçmen belirler? Kamuoyu yoklamalarına bakarsanız ortada yaklaşık yüzde 10’luk kararsız, yüzergezer ve tamamen duygularıyla hareket edecek bir seçmen grubu var. Seçimin sonucunu bu seçmenler belirleyecek. Bu seçmenlerin önemli bir özelliği kararlarını son dakikaya kadar değiştirebilir olmaları. O nedenle seçim kampanyası hiç bir seçimde olmadığı kadar belirleyici bir rol oynayacak bu seçimde. Çünkü seçimin sonucunu belirleyecek oranda bir kitle şu an durup maçı seyrediyor. Seçim günü bu grup ya sandığa gitmeyecek, ki olasıdır, ya da gidip son anda bir adaya oy verecek. Tahmin edeceğiniz gibi bu seçmen grubu içinde hatırı sayılır bir genç ve ilk seçmen kitlesi var. Protesto oyu vermeye temayülü geçmişten beri devam eden seçmenler var. Bu seçmen grubunun ortak tarafı kararlarını korku ya da coşku gibi duygularla veriyor olmaları. Tabir caizse heyecan arayan bir gruptan sözediyoruz. O nedenle seçmenler son dönemde popüler olan bir takım isimlerin ardından ‘geziyorlar!. O isimlerin kim olduğu önemli değil. Bugün biri olur yarın başkası. Aslolan nokta seçmendeki heyecan ve coşku arayışı. Eğer adaylar arasındaki fark çift hane olsaydı bu yüzer gezer seçmen grubunun etkisi belirleyici olmayacaktı. O durumda da seçim kampanyasının etkisi belirleyici olmayacaktı. 2014 ya da 2018 seçimlerinde olduğu gibi adaylar ve ideolojik tercihler sonucu belirleyecekti. Bu seçim o seçimlerden farklı olacak. Kampanyayı iyi yöneten, kararsız seçmeni coşturan aday cumhurbaşkanı olacak. Daha somut bir iddiada bulunayım. Mayıs ayında seçim öncesi gündemin ne olduğu seçimin sonucunu belirleyecek. Çok basit bir denklem var. Türkiye eğer seçimlere ekonomiyi, depremin, barınma krizini, eğitimi, sağlığı tartışarak girerse Kılıçdaroğlu seçimden Cumhurbaşkanı olarak çıkar. Yok eğer Türkiye seçim haftasına bu sorunlar yerine  realite ve verilerden bağımsız kimlik tartışmalarıyla girerse Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı seçilir. Kampanya gündemi, gündem başkanı belirleyecek. Böylesine başa baş giden bir seçimde özellikle sosyal medyada muhalif kesimlerin kulak verdiği kişilerin sorumluluklarının çok fazla olduğunu düşünüyorum. Şu an gördüğüm kadarıyla o sorumluluğun idrakinde değiller. Hala gündemi asıl konulardan uzağa taşıyan ve seçim bittiğinde kendilerinin de ‘biz niye o konuyu tartıştık’ diyecekleri konularda kelam ediyorlar. Özellikle CHP’nin bu aday belirleme sürecindeki tartışmalardan yola çıkarak söylüyorum bunu. ORTADA GÖRÜLMEK İSTENMEYEN BAŞARI VAR Şu an nasıl bir tablo var seçime giderken? Türkiye Cumhuriyetinde şimdiyle kadar yapılan bütün seçimlere baktığımızda sosyal demokrat, sol, ortanın solundan gelen parti yüzde 50’yi bırak yüzde 43’ü geçemedi. Onu da başaran Kıbrıs Fatihi olarak seçimlere giren Ecevit’tir. İlk defa bu kader değişebilir. Şu anda anketlere baktığımızda Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan ile başabaş çıkıyor hatta bazı anketlerde yüzde 50’yi zorluyor olmasının tarihsel olarak nasıl bir ‘mucize’ olduğunu unutmuş görünürüz. Kılıçdaroğlu devlet gücünü arkasına almış olan son derece karizmatik bir lider karşısında bu seviyede bir destek alıyorsa, veriye dayalı analiz yapan birisi olarak şunu söyleyebilirim; burada çok büyük bir başarı var demektir. Yüzde 25 oyu olan partinin lideri yüzde 50’yi görüyorsa bu Türkiye hariç her yerde manşetlik bir başarıdır. Toplumu da dönüştürdü diyebilir miyiz Kılıçdaroğlu? Türkiye’yi siyasi dağılımı son 40 yılda kabaca üçte biri solda, üçte ikisi sağdadır. Kemal Kılıçdaroğlu 2019 yerel seçimlerinde kurduğu sistemle bu denklemi değiştirmiştir. 11 büyükşehir belediyesinin kazanılması yüzde 25 tabanı olan bir parti için muazzam bir başarıdır. Türkiye nüfusun yarısı bu belediyelerin hizmet alanında yaşıyor. Bu seçimlerde sonucu belirleyen bir veri bu. Dünyada bizimki gibi 3 dönemden çok iktidarda kalan liderler karşısında başarı elde eden muhalefet örneği bulmak kolay değil. Türkiye bunu ilk defa Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi liderliği sayesinde yerel seçimlerde gerçekleştirdi. Kılıçdaroğlu şimdi aynı denklemi Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri için kurdu. Başarılı olma şansı bu yüzden var. AKLA DEĞİL DUYGULARA SESLENMELİ Kampanya önemli dediniz. Duygulara hitap edecek kampanyayı açar mısınız? Evet kampanya duygulara hitap etmeli. Duygulara hitap etme konusunda AK Parti geçmişte çok çok başarılı kampanyalar yaptı. AK Parti’nin özellikle 2007-2011 kampanyaları tamamen duygulara dönük başarılı kampanyalardı. Buna karşın CHP ise yıllarca hep akla seslenen kampanyalar yaptı. Yani insanları temel sorunlar üzerine düşünmeye davet eden seçim kampanyaları yaptı. Karar verme süreçlerini araştıranlar olarak biliyoruz ki insanlar, kararlarını akılla değil çoğunlukla duygularıyla veriyor.  Bu durum özellikle kararsız seçmenler için geçerli. İki aday arasında farkın tek haneli olduğu bu seçimde yüzde 10’luk o yüzer gezer oyu ancak onların duyguları hitap eden bir kampanya alabilir. Benim şu ana kadar gözlemleyebildiğim henüz hiçbir parti bu  kesime ulaşabilmiş değil. Zafer Partisi birkaç ay evvele kadar bir rüzgar yakalamıştı. İnce benzer bir rüzgarı estirdi ama bunların etkisi kendi içinde sınırlı kaldı. O tarz bir etkiyi seçim günü Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan yaratırsa bu iki isimden biri sandıktan cumhurbaşkanı çıkar. Erdoğan’ın geniş bir tabanı olduğu için kendi tabanına oynuyor ama Kılıçdaroğlu’nun kazanması için hem kendi tabanını bir arada tutmaya hem de kararsız seçmenin duygularına hitap etmeye ihtiyacı var. SOL SAĞA AÇILIYOR Duygulardan kastınız nedir? İnsanlar siyasi tercihlerini verirken altı farklı kritere göre veriyor. Bunlar, dayanışma, adalet, özgürlük, geçmişe sadakat, otoriteye saygı ve kutsal değerler. Bunlardan son üçü yani kutsallık, otorite ve sadakat sağ partilerin kullandıkları kampanya argümanları. Diğer üçü olan dayanışma, adalet ve özgürlük ise sol partilerin kampanyalarında kullandığı değerler. Burada sol partilerin eksiği sağın kullandığı sadaket, kutsallık ve otorite argümanlarını tamamen sağın tekeline bırakmış olması. Ama sağ partiler aynı hatayı yapmıyor. Onlar rakip sahada da çarpışıyor, yani kendi değerleri dışında adalet ve dayanışmaya yönelik güçlü mesajlar veriyor. Bakın Adalet Partisi, bakın Adalet ve Kalkınma Partisi. İki sağ partının adında solun değeri olan “adalet” var. Yani solun egemenlik kurabileceği alanda da sağ partiler top koşturuyor. Bu denklemi Kılıçdaroğlu ilk defa başarılı bir şekilde bozmuş durumda. Nasıl? İlk defa Kemal Kılıçdaroğlu, Altılı Masa ile birlikte sağın hakim olduğu alana doğru geçmiş durumda. Yani ülkede kutsal değerlere saygısı olan, ulusal değerlere sadakatle bağlı olan ve dirlik düzenlik arayışında olan seçmenlere artık CHP ve adayını bir seçenek olarak sunuyor. Bunu Baykal da denemişti ama başaramadı. Ecevit denedi ama solu tamamen terkederek saga yanaşarak başardı. Kılıçdaroğlu ise hem kendi tabanını tutuyor hem de sağ partilere oy vermis seçmenlere cazip gelecek argümanlar ve adaylar sunuyor. Yüzde 25’ten yüzde  50’ye böyle ulaşıyor.  Mesela helalleşme ile başlayan baş örtüsüyle barışma ile devam eden süreç kutsal değerlere saygısı olan seçmene yaklaşma girişimi olarak okunabilir. Yine Mansur Yavaş’ın iki dönem aday gösterilmesi ulusal değerlere sadık seçmenlere yakınlaşma idi. İyi Parti ve Meral Akşener ile kurulan ittifak ve tabii masadaki diğer sağ seçmenin tanıdığı bildiği liderlerle ortak hareket bu sözünü ettiğim taban genişletme hamleleridir. DUYGULARI TATMİN EDEN SEÇİMİ KAZANACAK Duygular neden önemli? Çünkü aklımızın sonra rasyonelleştirdiği her kararı biz duygularımızla veriyoruz. Mesela gözümüze bir şeyi kestiriyoruz ve onu alıyoruz. Bu karar sonuçta akıldan çok duygunun devreye girmesiyle verilen bir karar. Aklımızı bu duygusal kararları meşrulaştırmak için kullanıyoruz. Size de olmuştur. Bir şeyi gaza gelip alırsınız sonra bakarsınız kazık yemişsiniz. Çok az insan bu durumda hatasını kabul eder. Pek çok insan aklını kullanarak aslında kazık yemediğine önce kendisini sonra başkalarını ikna etmeye çalışır. Yüzde 10’luk bu yüzergezer oyu da ancak bu insanların duygularına hitap ederek alabiliriz. Yani onları gaza getirmeliyiz. Bu gaza getirme sürecinde de kampanya diyoruz. Ne olmalı somut olarak kampanyada? Aday bazlı seçimlerde kampanya şu iki soruya yanıt arar. Bu kişide karizma var mı? Bu kişinin ehliyeti var mı? Ben bu soruları bizim kültüre çevirdim. İlk olarak “Kiminle çay içmek istersin?” Bu karizma testidir. Yani seçildikten sonra 4-5 yıl bu kişi hayatımızın her yerinde evimizin ekranında olacak. İnsanların buna ısınması gerekiyor. Bu da bir karizma, belli bir sevgi, belli bir çekimle olabilecek bir şey. İkinci soru ise ehliyet testidir: Kimin kullandığı araca ailenizi teslim edersin?” Yani sadece karizma ile bu iş çözülmüyor. Karizma çok yüksek olabilir ama şoförlüğü yoksa aileni o arabaya bindirmezsin. Ya da tam tersine ehliyeti vardır, bu işi yapabileceğine inanırsın ama karizması, ışıltısı yoktur ve onu seçmezsiniz. KARİZMA DEĞİL EHLİYET ÖNEMLİ Türkiye’de herhangi bir öncelikli midir bu testlerden? Elbette. Kriz olmayan ülkelerde ve dönemlerde ehliyetten ziyade karizma öne çıkıyor. Kriz olan dönemlerde ehliyet öne çıkıyor. Türkiye bir kriz döneminde, o yüzden ehliyet biraz daha önemli. Şu an Türkiye ciddi bir kırılma döneminde. Deprem olmuş, ekonomik sıkıntılar var vs. Bu dönemde adaylarda ehliyet ön plana çıkmış durumdadır. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun da, muhalefetin de; biz Türkiye’nin yaşadığı sorunları biliyoruz ve bunları şu kadro ile çözeceğiz duygusunu güçlü biçimde verebilmesi gerekiyor. Bakın duygu diyorum. Vaadleri alt alta sıralamaktan söz etmiyorum. Toplumun bilinç altında bu adam seçilse ülkeyi iyi bir yere götürecek inancının oluşması gerekiyor. Nasıl? 2019’de kazanılan 11 büyükşehir belediyesi ve burada gösterilen performans seçmene CHP’nin sadece sözde değil eylemde de var olan bir parti olduğunu göstermiş oldu. Toplum 11 büyükşehirde CHP iktidarı ile tanıştı. CHP’nin bu yaşanmışlığı çok iyi kullanması gerekiyor. Bu anlamda Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın başkan yardımcısı olarak sahaya çıkması çok kritik bir adım oldu. Meral Akşener bu işi biliyor. Batı’da seçimler öncesi liderler A-Takımı açıklar. Eskiden Demirel, Çiller hatta birkaç seçimde Erdoğan da yapmıştı bunu. Şimdi CHP’nin de topluma yerel yönetimler tecrübesini de kullanarak sorunları çözebilecek yeni bir kadro vaad etmesi gerekiyor. KİŞİLER ÖNEMLİ DEĞİL Muharrem İnce özellikle gençler arasında popüler. İzleyebiliriz kadarıyla o hangi duyguya dokunuyor? Yukarıda sözünü ettiğim yüzer gezer oyların önemli bir kısmı birkaç ay önce Zafer Partisi etrafında toplanmıştı. Şimdi bu oylar İnce adaylığı etrafında toplanmış görünüyor. Burada kişilerden ziyade seçmenlere ve yukarıda anlatmaya çalıştığım seçmen psikolojisine odaklanmak daha doğru olacaktır. İnce’nin adaylığı seçimi ikinci tura bırakabilir mi? Mayıs 1’de yapılacak anketlerde bunu net bir şekilde göreceğiz. Bu kadar kaygan bir zeminde bugün çok erken.