Sanıldığının aksine boşanma davalarının yaygın nedeni zina veya sadakatsizlik değil. Evlilik birliğinin temelden sarsılması başlığı altında olan konular olmakla bunların başını ekonomik sıkıntıların yansımasından kaynaklanan uyuşmazlıklar çekiyor. Pandemi sürecinden itibaren şiddeti artarak devam eden ekonomik kriz evlilikleri de vurdu. Bir yastıkta kocamak deyimi de samanlığın seyran olması atasözü de iyi günde kötü günde beraberiz denerek edilen yemin gibi tarih oldu. Ev kiraları, faturalar, market masrafları derken çiftler büyük bir maddi yükün altında kaldı. TÜİK verilerine göre boşanmalar özellikle ilk 5 ve 10 yıl içerisinde yaşanıyor. Hatta öyle ki boşanan çiftlerin sayısı evlenenleri geçmek üzere giderek artıyor. Yeni evlenen çift mutlu, rahat bir hayat sürmeyi umarken ekonomik kriz evin tek gündemi hâline geliyor. Stres ortak bir şekilde çiftlerin üzerinde baskı yaratırken bu durumu kontrol edemeyenler mahkemenin yolunu tutuyor. Türk Medeni Kanunu’na göre müşterek çocuğun ve birliğin giderlerinden eşler ortak sorumludur. Ne var ki bir çok eş bu yükü sadece diğerinin üzerine yıkmak istiyor. Kendi kazancını güvencesi olarak görüp, giderlere katılmak istemiyor. Veya eşlerden biri çalışmıyor ancak taleplerinin tam anlamı ile karşılanmasını istiyor. Tüm bunların yanı sıra bir de kazancı olmasına karşın eşine ekonomik şiddet uygulayanlar var. Bir süre sonra çiftler arasında yönetilemeyen ekonomik durum arkası kesilmeyen kavgaları doğuruyor. Bitmek bilmeyen ihtiyaçlar listesi uzayıp giderken gelir kalemleri artmıyor. Yeni evlenenler ise yeni ev kurmak ve düğün masraflarından girdikleri borçlarla bocalayarak bu süreci daha sancılı geçiriyor. Hele bir de çift çocuk sahibi oldu ise oluşacak masraf ve yeni streslere gebe sürecin yönetimi ciddi anlamda gençleri yıpratıyor ve sonu ayrılık oluyor. Popüler kültür, sosyal medya, dizi-filmler ise tüketim çılgınlığını pompalayarak gençlere ulaşılması imkansız hayatların hayallerini kurduruyor. Evin muhiti, büyüklüğü, eşyaların ve kıyafetlerin markası, telefon modeli, gidilecek restorant, cafeler ile bunlarla paylaşılacak fotoğraflar bir anda tartışma konusu oluyor. Ekonomik kriz adeta ekonomik zorbalığa dönüşüyor. Sanıldığının aksine boşanma davalarının yaygın nedeni zina veya sadakatsizlik değil. Evlilik birliğinin temelden sarsılması başlığı altında olan konular olmakla bunların başını ekonomik sıkıntıların yansımasından kaynaklanan uyuşmazlıklar çekiyor. Boşanma davalarında ‘Finansal Aldatma’ ise oldukça sık duyulmaya başlandı. Eşlerin bir birinden habersiz borçlanması, icra dosyalarında borçlu olarak yer alması, eşten habersiz çekilen krediler işte bu boşanmaların gündemi... Evlilik kararı alıp evlenmek belki bir kaç gününüzü alır ama boşanmak uzun yıllarca sürebilir. Bu önemli kararı almadan önce maddi manevi bütün değerlendirme ve koşullar üzerine konuşulmalı kişi öncelikle kendi istekleri ile yüzleşmeli ki daha sonrasında her iki tarafta üzülmesin... Evlilik birliğinin masraflarının neler olacağı, çiftin bunu hangi gelirlerle karşılayabileceği, bu gelir kalemleri ortadan kalkarsa kriz yönetiminin nasıl olacağı ve bir birlerine verecekleri destekler noktasında oldukça açık olunması gerekiyor. Bütün bu ekonomik sorunlar artık çiftler arasında sürekli tartışmalara neden oluyor, saygı- sevgi giderek tükeniyorsa olası bir boşanma davasında anlaşmaları da bir hayli zor oluyor.
Evlilik sözleşmesi yapmak veya talep etmek karşı tarafa olan sevgi hakkında da artı eksi bir değer taşımaz. Bu sadece hukuki bir korumadır. Evlenirken açık ve sınırları belirli olmak sizi küçültmez. Ve yahut ortak birikim yapmaya engel teşkil etmez.
Anlaşarak boşanamayan çiftlerin bütün iddialarını belge ve tanıkları ile mahkeme huzurunda izah etmesi, yerel mahkemenin karar tesis etmesi ve üst mahkemelerin inceleme ve hüküm süreçleri derken gençlerin en güzel zamanları evlilik birliği veya bekâr hayatlarında değil boşanma davaları içerisinde geçiyor. Tabii hatırlatmakta fayda var boşanma davası açıldıktan sonra da sadakat yükümlülüğü devam ediyor. Yani boşanma davası açıldığı için yeni bir ilişki yaşanması da söz konusu değil. Karşı tarafın tespit ve ispatı hâlinde yeni bir haklı boşanma sebebi ve tazminat daha doğuyor. Hevesle başlayıp hüsranla biten evlilikler her geçen gün artıyor. Çiftler bir birini evlenirken değil boşanırken tanıyor! Her karşı dilekçe ile bir birlerinin gerçek düşünce ve yaklaşımları ile yüzleşiyorlar. Peki siz eşinizi ne kadar tanıyorsunuz? Boşanma aşamasında ne kadar olgun ve hakkaniyetli davranacaktır? Boşanmaya götüren süreçleri aşmak için nelerden taviz verdiniz veya neleri denediniz? Yoğun bir şekilde boşanma davaları ile meslek hayatını ve akademik hayatını geçirmiş biri olarak geldiğim noktada açıkça söylemem gerekir ki, evlilik sözleşmesi elzemdir. Çiftler her ne kadar bir birlerini tanısa dahi asıl beraberlik ve ortak sorumluluk almak ile gerçek tanıma gerçekleşmektedir. Hayatın karşımıza neler getireceğini bilemediğimiz, en iyisini ve bir ömür sürmesini dilediğimiz evliliğimiz için sözleşme yapmamız veya talep etmemiz bizi kötü biri hâline getirmez. Evlilik sözleşmesi yapmak veya talep etmek karşı tarafa olan sevgi hakkında da artı eksi bir değer taşımaz. Bu sadece hukuki bir korumadır. Evlenirken açık ve sınırları belirli olmak sizi küçültmez. Ve yahut ortak birikim yapmaya engel teşkil etmez. Usul ve geçerlilik şartlarına dikkat edilerek yapılmasını da hem bunu yapmış biri olarak hem bir hukukçu olarak öneriyorum. Ailenin ve ortak, eş bir mücadelenin galip gelip sevginin, saygının yaşayacağı evliliklerin artması umudu ile ekonomik krizi aile krizine dönüştürmeme sanatını becerebilenlerden olalım.