Bir asırlık köklü bir partinin tarihten gelen misyonuyla parlak zihinleri saflarına katarak siyasetsizlikten kurtulması gerekmektedir. CHP, böylece bazı temel değerlerin muhafazası kaydıyla farklı renkleri bünyesinde barındırabilen çekici bir siyaset istasyonuna dönüşecektir. Bugün inceleme ve araştırma eserleriyle tanınan Teoman Ergül’ün Sosyaldemokraside Bölüşme Yılları kitabını karıştırıyordum. 1990’larda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ve Demokratik Sol Parti (DSP) gibi aynı siyasî mahallenin partilerinin ana gündemi solda birlik oluşturmaya çalışmaktı. Esasında sol partilerin kenetlenmesine tabandaki dip akıntıdan da yeşil ışık yakılmıştı. Fakat politik ihtiraslar, sosyal demokrasiyi tek çatı altında buluşturamıyordu. Sosyal demokrasinin Türkiye’deki tarihsel serencamını inceleyen Ergül, 1990’larda Erdal İnönü’nün SHP’siyle Bülent Ecevit’in DSP’si arasında cereyan eden solda birleş(eme)me iklimine veciz bir yaklaşımla “Yelkenliler genellikle elverişli rüzgâr bekler. Elverişli rüzgâr varken kaptan bekleyen yelkenli az görülmüştür” yorumunu yapmış. Benim de yazıma metafor teşkil eden Ergül, özetle “Rüzgâr Varken Yelkenleri Doldurmalı” demiş. Zira siyasî rakiplerine karşı aynı minderde güreşmek yerine kendi iç muhasebesiyle enerji kaybeden sol, Siyasal İslâm’ın yükselişine tanıklık etmişti. CHP, bugün tıpkı 1990’lardaki gibi parmağını hafifçe ıslatıp rüzgârın yönüne göre konumlanamadığı için enerjisini yitiriyor. Oysa rüzgârın nereden estiğini görmeyen yoktu neredeyse. Vakitlice CHP’nin yelkenleri rüzgâra bakılarak doldurulsaydı, seçimin tohumları o rüzgârla ekilseydi, bambaşka bir tabloyla karşılaşabilirdik. Ancak Çetin Altan’ın deyimiyle enseyi karartmaya gerek yok. CHP’nin arkasındaki rüzgâr, ılık meltemlere kaydıysa da esintileri borana tahvil etmek için geç kalınmış sayılmaz. Öncelikle seçim yenilgisinden sonra politik rakipleri tarafından hep aynı noktadan vurularak ateş hattına sürüklenen CHP’nin, kendisini emniyetli bir çizgiye çekecek hamle yapması elzemdir. Arkasından CHP’nin yıkımını önleyerek değişimin lokomotifi olacak bir kadronun işbaşına getirilmesi zarureti ortaya çıkmıştır. Bir asırlık köklü bir partinin tarihten gelen misyonuyla parlak zihinleri saflarına katarak siyasetsizlikten kurtulması gerekmektedir. CHP, böylece bazı temel değerlerin muhafazası kaydıyla farklı renkleri bünyesinde barındırabilen çekici bir siyaset istasyonuna dönüşecektir. Aslında CHP’nin evvelden örgüt ve gazeteleri, söz konusu çekimde oldukça mahirdi. CHP’nin kendine özgü dinamikleriyle örgüt ve gazetelerinden yetişen parlak simalardan birisi Nihat Erim’di. Geçmişte başbakanlık koltuğuna da oturan Erim, CHP’nin adeta yıldızıydı. Akademik geçmişi ve ekonomik koşullarıyla pırıl pırıl bir elitti. Erim’in hem CHP’de, hem de siyasette basamakları hızlı tırmanacağına muhakkak gözüyle bakılıyordu. Yani rüzgâr arkasından esiyordu. CHP’nin yapması gereken Erim’i siyasî kazanım şeklinde görüp yelkenlerini doldurmaktı. Ama öyle olmadı.
Demem o ki seçimin yakıcı etkileri daha da şiddetlenmeden arkasına rüzgâr alan yıldız isimler, yeni kadrolarla birlikte değerlendirilmelidir. CHP’nin parmağını azıcık ıslatıp, rüzgârın yönüne bakması yeterlidir.
Türkiye’nin çok partili demokrasiyle tanışmak için hazırlandığı kertede Erim, CHP’nin yayın organı Ulus gazetesindeki bir yazısında gerekirse hürriyet ilâhının üzerine şal örtmekten bahsetmişti. Erim’in düşüncelerini tercüme etmek gerekirse, demokrasiye geçiş için tarihsel koşulların henüz hazır olmadığını söylüyordu. Gel zaman git zaman Erim, demokrasiyle ilgili görüşlerinden dolayı kendisini büyük bir tartışma cenderesinin içinde bulmuştu. Hatta adı “şalcıya” bile çıkmıştı. CHP, arkasındaki rüzgârın hatırına dahi Erim’e sahip çıkmadı. En nihayetinde Erim’in rüzgârı, eridi gitti, söndü! CHP, Erim örneğinde de görüldüğü gibi keşfettiği parlak simaları bazen göklere çıkarırken, bazen de düşüşünü izleyebiliyor. Bu hikâyenin Erim’den başka misalleri de vardır. Siyasî hizipleşmeler uğruna, CHP’de eriyip giden yıldız isimler saymakla bitmez. Özellikle topluma dokunmaları vesilesiyle öne çıkan belediye başkanlarının, genel merkezin merdivenlerini hızlı tırmanmalarını önlemek için ayağının kaydırıldığı çok olmuştur. Bunun belki de tek istisnası İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş. Demem o ki seçimin yakıcı etkileri daha da şiddetlenmeden arkasına rüzgâr alan yıldız isimler, yeni kadrolarla birlikte değerlendirilmelidir. CHP’nin parmağını azıcık ıslatıp, rüzgârın yönüne bakması yeterlidir. Hakeza rüzgâr hep aynı kuvvette esmez. Rüzgâr varken yelkenleri doldurmalı!