Ben Fromm’un yumuşak ve insancıl tonunu seçiyorum, Nietzsche büyük ihtimalle bu yolu riyakârlık olarak tanımlasa da. Özgürlük için hayranlık ve saygınlık üzerine kurduğunuz dünyadan kurtulalım önce, sonra bizi toplumsal hiyerarşide üste yerleştiren kartvizitlerimizden.

“Ben, kendim için değilsem, Kim benim için olacak? Yalnızca kendim içinsem, neyim ben? Şimdi değilse, ne zaman?”

Talamud deyişi, Misnah, Abot

Yazıma, her okuduğumda bana farklı farklı pencereler açan Erich Fromm’un ‘Özgürlükten Kaçış’ adlı kitabının ilk sayfasında yer alan bir deyiş ile başlamak istedim.  Kendime de sorduğum sorulardan biri bu aralar: Ne kadar özgürüm, özgürüz? İnsan, doğada çırılçıplak savunmasız çaresizken hem onun içinde yaşamda kalmayı hem de onu aşmayı öğrenmiş bir varlık. Bunun bedeli, içgüdülerinin sesinden uzaklaşmak olmuş, yerine aklını koymuş; alet edevat yapımıyla işe başlamış, şimdilerdeyse doğaya ‘Sen mi büyüksün yoksa ben mi?’ diyecek kadar tanrısallaştırmıştır kendini. İçinden çıktığı doğadan kurtulmakla özgürleştiğini sanan insanevladı yine yanılıyor! İnsan yavrusunun diğer çoğu hayvan gibi kendisine bakması mümkün olmadığından, O doğuştan bağımlıdır. Önce anasına bağlanır, sonra içinde bulunduğu toplumun bir ferdi olmaya. Ayrıca ihtiyacını anlatabilmek için iletişime, nefesi kadar tutukludur. Ve yalnız kalmayacağını anlar insan. Erich Fromm’un sözleriyle Robinson Cruose’nun yanında bile Cuma vardı; o olmasaydı, Robinson belki çıldırmakla kalmayacak, düpedüz ölecekti.[1] İlişkiler sarmalında büyürken insan, yavaş yavaş mesajları alır. Örneğin aile çemberinde uslu çocuk olması gerektiği anlar. Söz dinlediği ve itaat ettiği müddetçe ödüllendirilir çünkü. Kurallar bellidir, onlar gibi düşün, onlar gibi inan, onlar gibi bağlan. Kendini gizle. Sonra toplumsal roller atanır, paranın tanrı olduğu bu düzende, roller üzerimize kolayca yapışır. Daha önceki sıkışmışlık duygusu yetmezmiş gibi bir de bu hançer saplanır bedene.  Doktor olur, mühendis olur, öğretmen olur. Kendine ne istediğini sormadan para kazanma yollarını arşın arşın aşar. Her etiket oyundaki elini daha da güçlendirir. Arkaik insanın klanıyla özdeşleşmesi gibi o da bulunduğu aile ve toplumsal yapısıyla, mesleğiyle özdeşleşir. Bunun özgürlük neresinde? Özgürlüğün bu alan içinde dönüp durmak olmadığı net! Kalın çizgilerle çizilmiş dünyasından hem neden ayrılsın insan?
Özgür insan diğer insanlarla dayanışma içinde olabilendir. Yığınlar tarafından yutulmayan, ona etkisi olan ve bilinçli seçimlerle onu yönlendirebilendir.
Ama kazançlıdır bağımlı insan, cebinde yalnız olmadığına dair yalancı bir sanrı vardır. Fakat kendinin bile farkında olmadığı düşmanlık duyguları beraberinde gelişir, onu kısıtlayan her şeye karşı bilinçdışında gizli bir nefret ve düşmanlık besler. Bu karanlık duygular zamanı gelince boyun eğmeye karşı kullanacağı, en etkili ve güçlü silahtır. Bir orta yaş kriziyle depresyona girer, otuz yıllık evliliği biter veya o güne kadar bastırdığı bambaşka kişiliği hortlar. Meslek değiştirir, yeni bir yolculuğa çıkar, özgürlüğünü arar. Bu kadar uçlara gitmeden orta yol nasıl bulunabilir peki? Nietzsche’nin en zor kitaplarından biri olan ‘İyinin ve Kötünün Ötesinde’yi okumaya ve anlamaya çalışırken, ‘Özgür Ruh’ adlı bölümde kaldım. Üstenci bir bakışa sahip olan filozofun aşırılık içeren cevapları var tabii. Tam olarak bize özgür olmamız için şu öğütleri veriyor: Bir kişiye bağlanmamızı, o kişi çok sevdiğimiz de olsa. Bir vatana, merhamete, bizi cezbetse de bilime, hatta erdemlerimize bile bağlı kalmamamızı söylüyor. Biz bir insana uyum sağlarken özgürlüğümüzden kaçıyoruz, doğru! Ama bir faşistin buyruklarına uyarken ya da demokrasinin koşullarını sağlamaya çalışırken de özgürlüğe yenik düşmüyor muyuz? Peki çıkış nerede? Ben Fromm’un yumuşak ve insancıl tonunu seçiyorum, Nietzsche büyük ihtimalle bu yolu riyakârlık olarak tanımlasa da. Özgürlük için hayranlık ve saygınlık üzerine kurduğunuz dünyadan kurtulalım önce, sonra bizi toplumsal hiyerarşide üste yerleştiren kartvizitlerimizden.  Gerçek özgürlük bunlardan sonra gelir. Bunların bir toplu iğnesi başı kadar önemli olmadığını anlayan insan ancak o zaman gerçek benine ne istediğini sorma cüretini gösterir. Korkmadan kendi olma cesaretini tadar. Üretmekten vazgeçmez, sevgiden de. Özgür insan diğer insanlarla dayanışma içinde olabilendir. Yığınlar tarafından yutulmayan, ona etkisi olan ve bilinçli seçimlerle onu yönlendirebilendir. Özgürlüğü uzaklarda aramayın hemen burada yanı başınızda. Önce kendini keşfetmekten geçiyor yol, sonra üretmeden, sevmeden, çalışmadan. Siz kendinize ihanet etmeyin yeter! --- [1] Özgürlükten Kaçış, Erich Fromm, Say Yayınları, 2019, s.37.