Her şeyin ölçüsü bedendi eskiden. Mesafeler adım, karış, kulaç olarak anlatılırdı. Çünkü en iyi onları bilirdik. Dünyayı bu en iyi bildiğimizle, bedenimizle tanır anlatırdık. Ancak şimdi bedenimizi bizden iyi bilen tanıyan ve koruyan bilimler var. Hatalar hep olacaktı. Hepimiz hatalarla yoğrulmuş doğruların peşinde değil miyiz? Bu yüzdendir ki hatalar; bile isteye sonucunun kötü olacağını öngörerek yapılanlar hariç, hayatın kadim öğrenme yollarındandır. Geçmişte mahalle kırıkçıları, kerpetenli sözde dişçiler ve berber sünnetçilere itibar eden toplum günümüzde yine tıp bilimini reddetmeye meylediyor bazen ve bu yanlışı şimdi de diplomalı bitkisel çözümcülerle deneyimliyor. Oysa geçmiş geleceğe süzülmek zorunda değildi. Dün yanlış yapılmış biçimsiz bir iskemle gibi bizi düşürüp duruyordu madem, yarınlara daha sağlam oturmak için yeni öğrenmeler şarttı. Her şeyin ölçüsü bedendi eskiden. Mesafeler adım, karış, kulaç olarak anlatılırdı. Çünkü en iyi onları bilirdik. Dünyayı bu en iyi bildiğimizle, bedenimizle tanır anlatırdık. Ancak şimdi bedenimizi bizden iyi bilen tanıyan ve koruyan bilimler var. Bilimsel yöntemler, tedaviler var.  Var ama… Hâlâ dünyada, tüm sağlık olanaklarına ulaşamayan, önlenebilecek hastalıklara yakalanıp bunun için hayatını kaybedenlerle dolu toplumlar da var. Mesela pek çok Afrika ülkesinde hâlâ tetanostan ölen gebeler ve bebekler var. Ama bir yandan pek çok gelişmiş ülkede tetanos gibi aşıyla yok edilmiş ve önlenebilen hastalıklar artık var olmadığından, aşıların gerekliliği bile kişilerce sorgulanıyor. Gebeyken hiçbir sağlık hizmet olanaklarına ulaşamadığı için hâlâ anne ölüm oranında dünyada birinci olan Afrika ülkelerindeki kadınların varlığını kabullenmekte zorlanırken, sahip olduğu olanak ve önerileri reddettiği için mağdur olan kadınların varlığını da kabullenmek zorundayız sanırım. Çünkü iletişimin ışık hızıyla yarıştığı çağımızda bilgiye ulaştığını sanmak günümüzün çok yaygın illüzyonu. Devran Hanım 32 yaşında ana sınıfı öğretmeni, güler yüzlü hastalarımdan biridir.  O öğretmen, eşi de hukukçu olduğu için, toplumsal olumlu bir öngörüm vardı. Bilinçli hastaydı ve gebelik takiplerinde sorun yaşanmayacaktı. Devran Hanım’a gebe olduğunu söylediğimiz ilk anda mutluluğunu bizlere de yaymıştı. Takiplerini özel klinikte yaptırıyordu. İzlemleri için bize, ASM’ ye de gelmesi gerektiğini söylediğimiz için, aslında biraz da nezaketen geliyordu. Bu muayenelerden birinde, Selma Hanım’a gebelik şekeri olup olmadığının kontrolünün yapılması gerektiğini söyledim. Birdenbire sinirlendi, “Şeker yükleme testi yaptırmamı istiyorsunuz değil mi? Bunu asla yaptırmam, çocuğuma bu kadar zarar verecek bir şeyi nasıl önerirsiniz?” “Bu doğru değil, endişelenmeyin, nasıl bir zarar göreceğini düşünüyorsunuz, hadi konuşalım.” Tahmin ettim tabii ki, sebebi ekranlarda söylenip popüler hâle gelen ve hiçbir bilimsel doğruluğu olmadığı halde sadece çok söylenerek ve basit benzetmelerle anlatıldığı için hastalara makul gelen yanlış konuşmalardı.
Devran Hanım öğrenmişti. Maalesef yaptığı hatanın sonucunu yaşayarak doğruyu öğrenmişti. Bilimsel olandan, doğrulardan ve dürüstlükten yana olan nesiller yetiştirebilmemiz için belki fazla çaba harcamamız gerekiyor ama vazgeçmiyoruz! Nasıl olsa doğrular, hep ışıldar.
Ailesinde şeker hastalığı olduğu halde, gebeyken şeker yükleme testi yaptırmayı kesinlikle reddediyordu. Çünkü test için alacağı şekerin, karnındaki çocuğa o anda bir bardak şeker yedirmekle aynı anlama geldiğini duymuştu ve buna inanmıştı. Bu konuda duyduklarını sıraladı durdu. O anda ne yapabilirsin? “Tamam öyleyse, bu senin tercihin, sen bilirsin” diyerek konuyu kapatabilirsin.  Ancak gebenin yaşayabileceği sorunları, tüm riskleri bilip de susmak zor geliyor. Ona anlattım. Bir dilim pasta, ya da birkaç dilim baklava yediğinde, bebeğine de baklava pasta mı yedirmiş oluyordu? Bunu ancak sindirim dolaşım sisteminin çalışması gibi tıbbi bilgileri hiç bilmeyen birinin inanarak ortaya atabileceğini anlattım. O testi yaptırmazsa, gebelikte ortaya çıkması çok kolaylaşan şeker hastalığı tespit edilemeyebilirdi ve tedavi verilemezdi. Bu durumda bebek kaybına kadar gidebilecek kötü sonuçlar oluşabilirdi. Bebek iri olacağı için yaşanacak doğum sürecinin önceden ayarlanması, bebeğin hipoglisemik (kan şekeri düşük) doğacağı için bunun önceden bilinip buna göre hemen doğum anı-sonrasında planlama yapılması gerekiyordu. Ama testi yapmazsa ve tespit edilmezse tamamen şansa bırakacaktı bu ihtimalleri, yapabileceğimiz bir şey yoktu. Bunları dinledi ancak eşiyle bu konuda internette çok araştırma yaptıklarını ve kararlarının kesin olduğunu söyleyerek gitti. Bugün Devran Hanım, 45 günlük bebeğiyle beraber yanıma geldi. Doğum sırasında sorun yaşanmıştı ve sonrasında bebeği 20 gün hastanede takip edilmişti. Neyse ki şu anda ikisi de iyiydi. Eğer o şeker yükleme testini yaptırmış olsaydı, kendisinde var olan gebelik şekeri tanı alacaktı ve doğum buna göre planlanacaktı. “Hem bebeğimin ilk 20 gününü ayrı geçirmek zorunda kaldığım için kahroluyorum hem de o testi yapmadığım için bebeğime karşı suçlu hissediyorum” derken o kadar üzgün ve yorgun görünüyordu ki… Devran Hanım öğrenmişti. Maalesef yaptığı hatanın sonucunu yaşayarak doğruyu öğrenmişti. Bilimsel olandan, doğrulardan ve dürüstlükten yana olan nesiller yetiştirebilmemiz için belki fazla çaba harcamamız gerekiyor ama vazgeçmiyoruz! Nasıl olsa doğrular, hep ışıldar.