Batı’dan aldığımız, daha doğrusu almış gibi yaptığımız demokratik siyaset yapma tarzı bu değil, bu olmamalı. Meclisin bu şekilde gerçek bir “tiyatro”ya indirgenmiş olması kabul edilemez. Tabii muhalefet partilerinin “Aman elimizdeki de bu diyerek” bu duruma razı olmaları da kabul edilemez. Türkiye’de siyaset bilimi ile uğraşanların bence önlerinde çok ciddi bir konu var: bu ülkede siyaset nasıl yapılır diye. Çünkü bu ülkedeki siyaset alanı tümüyle demokratik siyasetin temel prensipleriyle ilgisi olmayan bir biçimde oluşmuş durumda. Bir kere demokratik siyaset siyasi partiler arasında bir yarışı ifade ediyor. Bu yarış esas olarak bir partinin, eğer iktidara gelirse neleri nasıl yapacağını topluma anlatarak onlardan destek almaya çalışmasıyla ilgili. Bu anlamıyla demokratik seçim süreci “silahların eşitliğini” varsayar. Yani her partinin seçim yarışında eşit imkanlara sahip olacağını… Şimdi elinizi vicdanınıza mı başınıza mı koyarsınız o sizin bileceğiniz bir iş ama bu durum bizde gerçekten böyle mi? Eğer seçim yarışında iktidarda olan parti neredeyse bütün televizyon kanallarını kendi ilişki ağı içinde tutuyor ve tümüyle kendini ve yapacaklarını her gün halka onlarca defa anlatabiliyor ve diğer partilerin böyle bir şansları olmuyorsa, bu seçim süreci nasıl gerçekten demokratik olabilir ki? Hadi buna “Bizde seçim böyle olur sevgili Karagözüm!” diyelim. Ama ya benzer bir durum seçim sonrasında Meclis’te de devam ediyorsa? Seçimi kazanmış parti Meclis’te kurulmuş her komisyonda çoğunlukta olunca, o komisyonlardan istemediği hiçbir şeyi geçirmiyor. Ya da  tersten söylersek, iktidardaki parti istediği her kanunun ve her düzenlemeyi istediği gibi komisyonlardan ve genel kuruldan geçiriyor. Peki bunun, demokrasinin uzlaşma rejimi olduğunu söyleyen demokratik akılla ne ilgisi var? Böyle oluşmuş bulunan iktidar karşısında demokratik siyaset yapma meselesinde muhalefete ne düşüyor dersiniz? Doğrusu, işin bu yanı tam bir tiyatro. Hatta “orta oyunu”! Muhalefet partileri de iç tüzüğün el verdiği ölçüde sesini duyurmaya çalışmak üzere hemen her açılışta bir önerge sunarak söz alıyorlar. Böylelikle her bir partinin her bir önergesinde bir parti en az üç dakika konuşma hakkı alıyor. Bazen önergenin içeriğiyle ilgili bazen de tamamen kafasına göre-ya da partinin kendi gündemine göre- bir konuda konuşuyor. (Tabii Grup Başkanları ya da vekillerinin konuşma süreleri ve imkanları daha esnek. Meclisi yöneten başkanın izniyle daha uzun konuşmalar yapabiliyorlar).
“Bir dakikalık” konuşma hakkı içtüzükte yazıldığı için böyle kullanılıyor ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nedeniyle de bakanlar o konuşma sırasında Genel Kurulda olamadıklarından siz boşuna konuşmuş oluyorsunuz.
Bir de bütün vekillerin “bir dakikalık” konuşma hakları var. Bu hakkın kullanımı ise yine meclisi yöneten başkana bağlı. Oturduğu yerden mikrofonu açılarak yapılan bu konuşmayla bir milletvekili, talebinin-her ne ise- meclis çatışı altında ifade edilmesini ve böylelikle de o taleple ilgili bakanın ilgisini çekmeyi sağlamış oluyor. Örneğin, diyelim bir Trabzon milletvekili kendi bölgesinde bir köprünün yıkılmış olduğunu, bunun sonucunda da halkın zorluk çektiğini söyleyince, bu, Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından not ediliyor ve cevap vermesi sağlanıyor. Ama tuhaflık şurada: bu “Bir dakikalık” konuşma hakkı içtüzükte yazıldığı için böyle kullanılıyor ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nedeniyle de bakanlar o konuşma sırasında Genel Kurulda olamadıklarından siz boşuna konuşmuş oluyorsunuz. Ve bu saçma durum bir içtüzük değişikliği gerektirdiği hâlde kimse aldırmıyor ve konuşmaya devam ediyor. Peki bu Meclis çatısı altında konuşmanın, herhangi bir uzlaşma üretmenin mümkün olmadığı ortada olduğuna göre muhalefet partileri bu “orta oyununu” neden önemsiyorlar? İşte konunun en önemli kısmına geldik. Çünkü Meclis televizyonu Meclis açıldığından saat 21’e kadar canlı yayında olduğundan her bir partinin her bir konuşmacısı aslında meclisteki vekillere sesleniyormuş gibi yapıp topluma konuşmuş oluyor. Yani anlayacağınız muhalefet partilerine düşen en önemli imkân bu. Muhalif partilerin düşüncelerini topluma anlatabilmek için bu ve buna benzer imkanları kullanabilmeleri Meclis çatısını önemsemelerinin de nedeni. Açıkça söyleyelim: Gerçekten de Batı’dan aldığımız, daha doğrusu almış gibi yaptığımız demokratik siyaset yapma tarzı bu değil, bu olmamalı. Meclisin bu şekilde gerçek bir “tiyatro”ya indirgenmiş olması kabul edilemez. Tabii muhalefet partilerinin “Aman elimizdeki de bu diyerek” bu duruma razı olmaları da kabul edilemez. O nedenle de böyle çalışan bir meclis ve böyle oluşmuş bir siyaset alanıyla bu ülkenin dertlerine çare bulmamız mümkün değildir. Bunu yıllardır siyasetle uğraşan biri olarak, ilginç bir hükümette başbakan yardımcısı danışmanlığı yapmış biri olarak ve en son da Parlamentoda bir milletvekili olarak beş yıl yaşamış biri olarak söylüyorum. Gerçek bir demokrasi hemen şimdi!