Eğer bugün ekonomik kriz neden bu kadar derin sorusuna cevap arıyorsanız, mutlaka Erdoğan ve etrafındaki siyasilerin kendi gelecekleri için yarattıkları sermaye ve savaş imkânlarına bakmanız gerekir. Çünkü ekonomik krizin ardında bu var! Tekrar etmekte yarar var. Yaşadığımız kriz ekonomik olmaktan önce siyasi bir krizdir. Onun için “Türkiye ekonomik krizden nasıl çıkacak” sorusu, “Türkiye’deki siyasi kriz nasıl çözülecek” sorusuna bağlıdır. Bu ikinci soru çözülmeden de birincisinin çözülmesi pek mümkün değildir. Bu nedenle de faizleri şöyle mi yapsak, kurları böyle mi durdursak, kredileri zorlaştırıp da yatırımları ve talebi mi kıssak yoksa…vs. türü soruların tümü anlamsızdır. Mehmet Şimşek’in ekonominin başına getirilmesi sadece ve sadece bir şovdur. Aynı şekilde Merkez Bankası’na yapılan atamalar da öyle. Bütün her şey önlenemez bir felaketin olmasından önce daha despotik bir yönetime varabilmek için kurgulanmış bir senaryo gibi duruyor. Yanılıyor muyum? Belki! Daha doğrusu yanılmayı isterdim. Ama öyle görünüyor ki gidişat bu yönde. Bu nedenle de bugün ekonomistler değil siyasetçiler konuşmalı. Ne yapsak da bu gidişatı durdursak diye. Sahi siyasetçiler ne yaparlarsa ekonomik krizden daha hızlı kurtulmamız mümkün olabilir? Bu sorunun cevabı özellikle AKP iktidarı boyunca uygulanan ekonomi politikaların analizinin yapılmasını gerektirir. Ama böyle bir analiz bu yazı çerçevesini aşar. O nedenle de ben sadece birkaç noktayı dikkatinize getireyim. İlk olarak 2008 küresel krizinin etkilerini kontrol altına almak için Türkiye’ye dışarıdan önerilen piyasacı çözüm yollarının iktidarın kontrol alanını sınırlamak olarak algılanması, Erdoğan yönetimini ekonomik kararların daha merkezi biçimde alındığı bir yola doğru evrilmesine yol açtı. Ekonomik kararların “merkezileşmesi” arkasından siyasi kararların da “merkezileşmesini” getirdi. Dolayısıyla ülke yönetiminde Erdoğan’ın etrafında siyasi ve ekonomik büyük bir temerküz meydana geldi. Bu sürecin arkasında siyaseten güçlenen Erdoğan uyguladığı ekonomik politikalarla kendi çerçevesinde zenginleşen ekonomik bir sınıf yarattı. AKP artık arkasında destek olarak Anadolu’nun küçük ve orta ölçekteki esnaf ve sanayicileri yerine özelleştirmeler ve devlet ihaleleriyle çok büyük bir sermaye sınıfının oluşumunu sağladı.
Bütün her şey önlenemez bir felaketin olmasından önce daha despotik bir yönetime varabilmek için kurgulanmış bir senaryo gibi duruyor. Yanılıyor muyum? Belki! Daha doğrusu yanılmayı isterdim. Ama öyle görünüyor ki gidişat bu yönde.
Bu gelişmeler ışığında kendini güçlü hisseden Erdoğan hem Kürt sorununu çözmek ve hem de Suriye’deki gelişmelerden nemalanmak üzere birtakım adımlar atmışsa da sonuçta Kürtlerin yaşadığı bölgelerde müthiş bir baskı ve manipülasyon gücüyle bir tür iç savaş koşulları yarattı. Bu durum Erdoğan’a çok daha büyük bir siyasi güç sağlarken aynı zamanda devlet kaynaklarını yalnızca inşaat vs. gibi alanlara değil silah ve savaş sanayii alanlarına da yöneltmesini mümkün kıldı. Böylelikle siyasi gücün merkezileşmesiyle yaratılan ekonomik güç koşulları ülkedeki gelir dağılımının çok ciddi biçimde bozulmasına yol açtı. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen sistemle, neredeyse hiçbir ekonomik kurala uymadan ekonomik kaynakları varlıklı kesimlere ve/veya varlıklı olmasını istediği kesimlere dağıttı. Dolayısıyla bugün halk neredeyse ekmek bulamazken, büyük şehirlerin restoranlarında, kafelerinde ve eğlence yerlerinde inanılmaz bir zenginliğin izlerini görmek mümkün. Dolayısıyla, bugün ekonomik krizin oluşmasının arkasında bu iki gerçekliğimiz yatmaktadır. Özetlersek, iktidarının uzun dönemli ve kalıcı olması için Erdoğan, bir yandan kendini destekleyen bir sermaye sınıfı yarattı, bir yandan da Kürt sorunu gibi bir sorunu çözmektense onun her zaman için bir tehlike olduğuna toplumu inandırarak devlet harcamalarıyla bir savaş gücü elde etti. Yani eğer bugün ekonomik kriz neden bu kadar derin sorusuna cevap arıyorsanız, mutlaka Erdoğan ve etrafındaki siyasilerin kendi gelecekleri için yarattıkları sermaye ve savaş imkânlarına bakmanız gerekir. Çünkü ekonomik krizin ardında bu var! Buradan aslında ne yapmak gerektiği konusuna geliyoruz ama o da bir başka yazının konusu olsun!