Öğretim programlarında yapılan tahrifatlar karşısında öğretmenlere her zamankinden daha fazla bir sorumluluk düşüyor bu öğrenim yılında. Öğretmenlerin bu sorumluluklarını üstlenebilmeleri için de toplumun tüm duyarlı kesimlerinin onlara yardım eli uzatması gerekiyor. Neo-faşist ve köktendinci bir zihniyetin ülke yönetimini en az beş yıl daha yöneteceğinin anlaşılmasıyla birlikte zaten pek çok zorluk içinde bulunan ülkemiz, yepyeni zorluklarla da karşı karşıya kaldı. İşte bu zorluklar içinde okullar ve eğitimciler de daha önce hiç karşılaşmadıkları güçlüklerle boğuşacakları bir eğitim öğretim yılına başlıyorlar bugün. Bizzat bakan tarafından şeriata düzülen övgüler, okullara sokulmaya başlanan imamlar, kadın öğrencilere yönelik giderek artan ayrımcı yaklaşımlar ve eğitimcilere değil yandaşlara emanet edilen okul yönetimleri laik, demokratik cumhuriyetin geleceğini belirleyecek olan okulları ve eğitimcileri tam bir darboğaz içine almış durumda. Eğitim dünyasının başat aktörleri olan öğretmenler, öğrenciler ve veliler bir yılgınlık içinde başlıyorlar bu öğrenim yılına. Bu yazı bu koşullar altında nasıl hareket edebileceğine ilişkin bir yol haritası çizebilmek amacıyla kaleme alınmıştır. Okullar, yurttaşlık sorumluluğunun edinilmesinde dolaylı değil doğrudan bir etkiye sahiptir. Mevcut ülke yönetimimiz ne yazık ki, kararlı bir biçimde okulların etki gücünü azaltmak ve cehaleti hâkim kılmak üzerine hareket ediyor. Çünkü birlikte yaşama kültürünün esas olduğu güvenli bir öğrenme ortamı sağlayan okullar cehaletle mücadelede en etkili mevzidir. İşte bu mevziiye kararlı bir şekilde saldırılıyor her gün. Bu yüzden öğretim programlarında yapılan tahrifatlar karşısında öğretmenlere her zamankinden daha fazla bir sorumluluk düşüyor bu öğrenim yılında. Öğretmenlerin bu sorumluluklarını üstlenebilmeleri için de toplumun tüm duyarlı kesimlerinin onlara yardım eli uzatması gerekiyor. Bunun için öğrencilerin yaşamlarında en belirleyici aktör olan öğretmenleri güçlendirmek ve onlara yönelik saldırıları durdurmak noktasında hukukçuların, duyarlı politik aktörlerin ve duyarlı velilerin ellerini taşın altına koyması şarttır. Çünkü sorunlara ilişkin retorikle mücadele edilmez, eylemle, eyleyerek mücadele edilir. Öğretmenler, meslek esasları gereği eylem ve yetki alanlarını en efektif şekilde kullanmaları gereken çalışanlardır. Bunun için yasal yetki alanlarına müdahale edilmesine asla izin vermemelidirler. Öğretmenlerin yasal yetki alanlarına yönelik yasa dışı bir şekilde yürütülmeye çalışılan ÇEDES gibi müdahalelere karşı her bir öğretmen tarafından kesinlikle hukuki bir mücadele yürütülmelidir. Ve bu mücadelede eğitimcilerin her biri birbirine yardım etmelidir. Bu konuda duyarlı her velinin ve her hukukçunun da öğretmenlere destek vermesi gerektiği açıktır. Öğretmenler korunmalıdır. Öyle ki, günümüzde öğretmenler giderek büyüyen ciddi bir iftira saldırısıyla da karşı karşıyadır. CİMER başta olmak üzere internet dünyasındaki şikâyet platformları ve sosyal medyadaki sahte hesaplar pek çok alanda olduğu gibi eğitim alanında da tam bir iftira sahası olarak iş görür hâldedir. Sözgelimi CİMER gibi yasal uygulamalar bile öğrencileri öğretmenlerinden korumaya dönüşen bir platforma evrilmiş halde. Artık bu iftira sahalarına karşı da hukuksal bir mücadele yolculuğuna başlamak gerekiyor. Eğitim, velilerin değerlerine emanet edilemeyecek bir etkinliktir. AKP iktidarıyla birlikte esas olarak öğrencinin eğitim hayatına belirli bir süre eşlik eden aktörler olan veliler, ilk ve orta öğretim düzeyinde öğrencinin eğitim hayatını belirleyen aktörlere dönüştürüldü. Veli yetkisine bırakılan devamsızlık, açık öğretime geçiş yapma vb. gibi düzenlemelere yönelik de hukuki bir mücadele yolculuğuna başlanması gerektiği açıktır. Bu noktada duyarlı sendikaların öncü olarak hareket etmesi büyük önem taşıyor.
Hızlı başarı ideolojisinin egemen olduğu günümüz Türkiyesinde eğitim camiası belirgin biçimde aşındırıldı, yıpratıldı ve kirletildi. Sözde başarı, şöhret ve paraya endekslenen değerler eğitimin değerini giderek azalttı, hatta pek çok kesim için yok etti.
Okullar bir arada yaşama kültürünü geliştirme ve yaygınlaşmada hem kısa vadede hem de uzun vadede en etkili olan kurumlardır. Bu yüzden okulları ve eğitim dünyasını canımız pahasına korumak zorundayız. Eğitimcilerin düşük bir prestije sahip olduğu, hatta eğitimin bile düşük bir prestije sahip olduğu bu günlerimizde, cumhuriyetimizin geleceği için eğitimcilerin toplumsal rolünü yeniden hatırlamamız gerekiyor. Belirli bir konuda aktarım yapan eğitimci imajı tarihsel olarak zaten hiç olmamıştı, sanki böyle bir durum varmış gibi serzenişte bulunan sözde eğitim aktörlerinin anlamsız serzenişlerine artık asla kulak asılmamalı ve derhal eğitimin gerçek sorunlarına odaklanılmalıdır. Eğitim dünyasının ve eğitimcilerin sorunlarına yönelik karikatür ifadelerden kurtulup yeniden eğitimin tarihsel kökenlerine erişilmeli ve niçin eğitim yaptığımız gerekirse en baştan hatırlanmaya başlanmalıdır. Hızlı başarı ideolojisinin egemen olduğu günümüz Türkiye’sinde eğitim camiası belirgin biçimde aşındırıldı, yıpratıldı ve kirletildi. Sözde başarı, şöhret ve paraya endekslenen değerler eğitimin değerini giderek azalttı, hatta pek çok kesim için yok etti. Cehalet ülke tarihimizde daha önce hiç olmadığı kadar güçlü bir konuma geldi. Artık özgürlükler ve anayasal haklar için mücadele etmenin en acil hâle geldiği zamanlarda yaşıyoruz. Bunun için sözde iyi amaçların cani saldırganları karşısında başta eğitim ve hukuk olmak üzere her bir mevziiyi hep birlikte sonuna kadar savunmalı ve her bir mevziiyi hep birlikte kurtarmalıyız. --/-- Kendini mesleğinin esaslarıyla, yani yapıp etmeleriyle var eden tüm öğretmenlere iyilik ve güzelliklerle dolu bir ders yılı dilerim.