Bu oluşumda ne olursa olsun popülaritesi olan ve bir şekilde catch all (hepsini yakala) parti özelliği taşıyan bir yapı ile başarıya ulaşabilir. Neden mi? Çünkü boşluk sadece bir yerde değil her yerde.  Aristoteles yüzyıllar önce ‘doğa boşluğu kabul etmez’ demiştir. Derinlemesine analiz yapmanın ötesinde basitçe doğada her boşluğun bir şekilde yine kendi devinimi içerisinde dolacağını ve dolması gerektiğini söyler Aristoteles bu söylemi ile. Siyaset dediğimiz şey de doğanın bir parçası ise o da boşluğu kabul etmeyecektir. Ancak şu an için Türkiye siyasetinde inanılmaz bir boşluk var ve bunun nasıl dolacağı da hem merak konusu hem de bence çok önemli bir mevzu. Cumhurbaşkanı Erdoğan tartışmasız bir şekilde geçtiğimiz seçimleri kazandı. Hem parlamentoyu hem de sarayı hakimiyet altına alarak Türkiye siyasetinin ana aktörü olduğunu bir kere daha kanıtladı. Burada bir tartışmaya gerek yok. Sonrasında yaptığı dış politika hamleleri ile de aslında dünya siyasetinde de hatırı sayılır bir aktör olduğunu bizlere kanıtladı. Ancak iç politikada artan döviz kurları, engellenemeyen enflasyon ve bunlarla birlikte yapılan zamlar ona oy verenlerin büyük bir kısmında pişmanlığa neden olmaya başladı. Cumhur İttifakı’nın kimi bileşenleri de seçim sonrasında artık Erdoğan ile aynı gemide olmadıklarını söylemeye başladılar. Misal Yeniden Refah Partisi kendisini bir şekilde muhalefet partisi olarak konumlandırmaya çalışıyor. Kısacası her ne kadar çok güçlü bir iktidar olsa bile iktidar bloğunda bile bir boşluk var. Durum muhalefet için ise daha çok boşluklarla dolu. Misal, CHP’nin durumu içler acısı şekilde. Kemal Kılıçdaroğlu’nun nedenini anlayamadığımız bir şekilde koltuğuna sarılması ve hem partisini hem de muhalif seçmen kitlelerini dibe çekmesi inanılmaz büyük bir ana muhalefet boşluğu yaratmakta. Her ne kadar kimi partili milletvekilleri zamlara ve diğer uygulamalara karşı çıksalar bile etkileri ancak kısa menzilli kalmakta. Potansiyel genel başkan adaylarından Özgür Özel’in toplumda karşılığı hâlâ tartışmalı ve neredeyse belli belirsiz. İmamoğlu ise kendisini parti içi tartışmalar ile meşgul ederek kalibresinin altında bir siyaset izlemekte. İmamoğlu meselesine sonra gelmek kaydıyla ana muhalefet noktasında da büyük bir boşluk olduğunu söylemelİYİm. İYİ Parti noktası da hiç iç açıcı değil. Sesin yüksek ama etkinin çok düşük olduğu bir kongreden sonra etkisiz bir genel irade kurulu ile yerel seçimlere tek başına gitmeye çalışıyor. Bu noktada da siyasi-ideolojik yelpazenin neresinde durduğu da belirsiz. Tecrübesiz bir grup ile parlamentoda etkili bir muhalefet de yapacakmış gibi durmuyor. Kısacası merkez siyaset de oldukça boş. Ona alternatif olarak kurulacak bir parti gündemde ama hem MHP hem de İYİ Parti’nin olduğu bir yerde üçüncü benzer bir partiye ne kadar ihtiyaç var bilemiyorum. Kürt siyaseti ve sol siyaset de son yıllarının en zayıf dönemini yaşıyor. Yeşiller Sol Gelecek Partisi eskiden tek başına gündem belirler ve toplumu, iktidarı ve muhalefeti kendi gündemini tartışmaya zorlardı. Elbette lider eksiklikleri çok göze çarpıyor ama şu an için gündemde değiller. Misal benim tek gözüme çarpan şey Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar’ın Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmesi. Onun dışında haber sitelerinde neredeyse hiç yoklar. TIP ise benzer bir şekilde Can Atalay’ın içeride tutulması konusu haricinde gündem yaratamıyor. İşin özü siyasetin sağı da solu da merkezi de bomboş şu anda.
Bu durum böyle gidemez. Bunu Aristoteles söylediği için değil aynı zamanda doğanın kendi kanununa da aykırı olduğu için rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu noktada Türkiye yerel seçimlerin hemen sonrasında yeni bir siyasi oluşuma muhtaçtır.
Bu durum böyle gidemez. Bunu Aristoteles söylediği için değil aynı zamanda doğanın kendi kanununa da aykırı olduğu için rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu noktada Türkiye yerel seçimlerin hemen sonrasında yeni bir siyasi oluşuma muhtaçtır. Bu oluşumda ne olursa olsun popülaritesi olan ve bir şekilde catch all (hepsini yakala) parti özelliği taşıyan bir yapı ile başarıya ulaşabilir. Neden mi? Çünkü boşluk sadece bir yerde değil her yerde. İmamoğlu meselesine dönecek olursak şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Mevcut aktörler arasında bu boşluğu doldurabilecek bir kişi olarak görülüyor. Ya da diğer bir deyişle bu farklı boşlukların her birisine hitap edebilir. Ama anlaşılan o ki o şu anda CHP’nin kimi küçük belediye başkanları ile uğraşmayı topluma önder olabilme ihtimalinden daha kolay, yapılabilir ya da keyifli buluyor. Hoş o doldurmaz ise bir şekilde mevcut bu boşluklar bir gün birileri tarafından doldurulur. Tıpkı 2002 yılında olduğu gibi.