Her ne kadar İstanbul ve Ankara, farklı sebeplerle Türkiye siyasetinin kaderini tayin eden kale metropoller” olsalar da; muhalefetin amiral gemisi” konumundaki CHPye torpido vuruşu” yapmanın adresi İzmir. İktidar da bu durumun bilincinde. Zor-ama imkânsızın da mümkün olabileceği bir döneme doğru gidiyoruz. CHP’nin 2024’te İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kaybedebileceğini sorgulamak, Mayıs seçimlerinin öncesinde (ve hatta hemen sonrasında bile) abesle iştigal gibi gözükebilirdi. Ancak, seçimlerden yaklaşık iki ay sonra “Evet, bu ihtimal var” demek çok da “olağanüstü” bir tasavvur değil. Hele de, Cumhuriyet gazetesinden Selda Güneysu’nun 31 Temmuz tarihli haberinde bahsedildiği gibi, Mahmut Özgener gibi “merkeze” oynayabilecek bir isim aday gösterilirse… Özgener’in ismi geçmeden önce de, son haftalarda çeşitli kereler; “İzmir dâhil”, CHP’nin idaresindeki metropol büyükşehir belediye başkanlıklarından bazılarını, Cumhur İttifakı’nın kazanabileceğini dile getirdim. Hep İstanbul’a odaklanıyoruz; gerçekten de, başta maddi imkânları olmak üzere, demografisi ve geleceğin yönünü tayin edecek “trendleri” belirlemesi açısından bu “Mega-Kent”, Türkiye’nin yolunu birçok açıdan belirliyor. Buna karşılık İzmir, bir ideolojik kale ve Troya’nın fethi gibi, o kenti almak ideolojik denkleme de neşter vurmak demek. Özetle, her ne kadar İstanbul ve Ankara, farklı sebeplerle Türkiye siyasetinin kaderini tayin eden “kale metropoller” olsalar da; muhalefetin “amiral gemisi” konumundaki CHP’ye “torpido vuruşu” yapmanın adresi İzmir. İktidar da, bu durumun bilincinde. Bugün için “çok iddialı” gözükse de Başta belirttiğim gibi, bugün için “çok iddialı” gözüken bir olasılığa işaret etmemin sebebi, giderek muhalefetin içine düştüğü buhrandan çıkamayacağına kanaat getirmem. Mesele, sadece CHP ile de ilgili değil: “bir zamanların” Altılı Masası”nın tamamı, birbirlerine laf yetiştirmekten dişe dokunur bir iktidar eleştirisi getiremiyor. Kısacası, muhalefet yapamıyor. Öte yandan, yerel seçimlere doğru geri sayımda her gün muhalefetin tümümün aleyhine işliyor. Cumhur İttifakı ve geri kalan partiler arasındaki fark açık: dersini ilk günden “hayat memat” hırsıyla çalışan öğrenci ile; “nasılsa zekamla ve elimdeki imkânlarla” yaparım diyerek kendi gündemine dalan öğrenciye benzer bir uçurum var arada. Mayıs seçimleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye, “köprüden önce son çıkış şansı” tanıdı. “2024 Yerel Seçimleri” ise, Türkiye’nin gelecek on yıllardaki kaderini belirleyebilecek asıl kritik dönüm noktası olacak. Zaten de, bunun bilinciyle hareket ediyorlar ve kendilerini zorlayacak bir muhalefet olmasa da, son derece tedbirli gidiyorlar. Seçimler sonrası oluşan Cumhurbaşkanlığı kabinesi ve diğer atamalarda “liyakat” hiç gözetilmese, 2024 yerel seçimleri için de şu senaryoyu bekleyebilirdik: AK Parti ve Cumhur İttifakı içi dengeler ile “Cumhurbaşkanı’na yakınlık” aday listelerinde yegâne belirleyici kriterler olurdu. İzmir’de de, tam bu kriterlere uyan “partizan” isimler zaten güçlü. Diğer bir deyişle, İzmir; “AK Parti içi derebeyliklerin” çok kuvvetli olduğu bir şehir. Ancak, bu güçlü isimlerin hiçbirinin İzmir’de kazanma şansı yok. Malum; İzmir’in “has” isimlerinin başını çeken Binali Yıldırım, 2014 İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığında da; tıpkı 2019 İstanbul’da olduğu gibi kaybetmişti. Demek ki, AK Parti’nin zirvesinde dolaşmak, Türkiye’nin başlıca metropollerinde belediye başkanı seçilebilmek için asla yeterli bir kriter değil.
Erdoğan ve AK Partinin asıl rakibi ise, yerel seçimlerde merkeze hitap etmeyen ve derebeyliğini gözetme derdindeki güç odaklarının” rekabet ile köşe kapmacasına yenik düşmek.
İktidarın İzmirde merkez” aday seçeneği Önce, yerel seçimlerde AK Parti’den ve hatta Cumhur İttifakı’ndan “kaçan” oyları çekmekte “merkez adayların” ne gibi bir etki yaratabileceğini, olası adaylığından bahsedilen “Özgener vakası” üzerinden düşünelim. AK Parti’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olması ihtimal dahilindeki Özgener, Türkiye siyasi tarihinde iz bırakmış bir aileden geliyor. Dedesi, Demokrat ve Adalet Partili, İzmir siyasi tarihine ismi kazınan Belediye Başkanı Osman Kibar. İşadamı Kibar, 1946’da çok partili hayata geçişle Demokrat Parti’nin İzmir teşkilatının kuruluşunda kilit rol almış ve İl Başkanlığı da yapmıştı. 27 Mayıs Darbesi sonrası ise, Demokrat Parti’nin tarih oluşuyla beraber Adalet Partisi’nde benzer bir öncülük üstlenmişti. 1964  ve 1973 arasında, İzmir Belediye Başkanlığı yaptı: “Asfalt Osman” lakabı da, CHP’ye karşı kampanyasında “yolları çamur deryası olmaktan kurtaracağı” vaadinde bulunması ve iktidarında yol projelerine ağırlık vermesinden kaynaklanıyor. İzmir Körfezi’ni temizlemek için “Büyük Kanal” projesini de ileri sürmüştü: Kibar’ın yol yapımı ve “dev projeler” merakı da, Türkiye’de sağ gelenek ve tabii, AK Parti ile örtüşmüyor da değil. Öte yandan, ailenin siyasi tarihinde bir diğer simge isim de, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın milletvekillerinden Hatice Özgener. Hatice Hanım, Selânik’te komşuları olan Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat referansı ile CHP adayı olan ve seçilen bir öncü kadın siyasetçi. Mahmut Özgener’i, iş dünyasından herhangi bir isimden farklı kılan başlıca sebeplerden biri, aile kökleri. İzmir, her ne kadar Türkiye’nin üçüncü büyük metropolü olsa, hala pederşahi bir yanı var-bu nedenle de, “köklerin” ağırlığı taşıdığı bir şehir.
Cumhuriyetin 100. yılında, ülkenin kurucu partisi; bugünkü Türkiyenin muhalefetinin amiral gemisi”, şimdi olduğu gibi kötü yönetimle pusulasını şaşırırsa-olmaz” dediğimiz her şey olabilir.
Dahası Özgener, Ticaret Odası Başkanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı ötesinde; sivil toplum, kooperatifler, ticaret küçük-orta-büyük işletmelerden oluşan ve hatta yerel yönetimlere uzanan bir stratejik ağa sahip. Öte yandan, seçmen davranışının yerel seçimlerde Türkiye’nin diğer başlıca metropollerinden “hizmet” odaklı pragmatizm yerine, “ideolojik” kaygılarla oy veregelmiş bir kent. İzmir seçmeni, her ne kadar tercihi CHP’den yana kullanmakta ısrarlı olsa da; muhalefet seçmenlerini de içeren biçimde kentin yerel yönetimce idare şeklinden mutsuz. Kentin “altyapısı” ile ilgili şikayetler, benim saha çalışmalarında bulunduğum araştırmalara göre, tüm seçmenler genelinde en yoğun dile getirilen mesele. Bu nedenle de, “Asfalt Osman”a, Adalet Partisi döneminde kazandıran, “altyapı vaatleri” bugün de karşılık bulabilir. Ancak, tek başılarına vaatler ve hatta “kazanabilecek aday” da, CHP’ye İzmir’i kaybettirmez. Üçüncü ve hayati bir faktörün devreye girmesi bu sonuca yol açabilir: CHP’nin “değişememezliğinin” getirdiği seçmen bıkkınlığı, yılgınlığı ve hatta öfkesi. AK Partinin ana muhalefeti ekonomi, rakibi kendi fetreti Erdoğan ve AK Parti’nin asıl rakibi ise, yerel seçimlerde merkeze hitap etmeyen ve derebeyliğini gözetme derdindeki “güç odaklarının” rekabet ile köşe kapmacasına yenik düşmek. Sadece AK Parti derebeylikleri de değil konu-Cumhur İttifakı’nın da “gözünü potadan” ayırmayacak şekilde “kazanmak için oynaması” gerek. Yine de, bugün için Cumhur İttifakı’nın imkânsız denklemi, muhalefet sayesinde mümkün. Hele de, Cumhuriyet’in 100. yılında, ülkenin kurucu partisi; bugünkü Türkiye’nin muhalefetinin “amiral gemisi”, şimdi olduğu gibi kötü yönetimle pusulasını şaşırırsa-“olmaz” dediğimiz her şey olabilir.