CHPde değişim ancak geçmişe de mesafe almakla mümkün.  CHPliler için de zor olan budur. Çünkü bu, CHPde siyaset yapma zihniyetiyle de ve kurucu ezberlerle yüzleşmeyi zorunlu kılar. 14/28 Mayıs seçim sonuçlarının en çok tartışıldığı parti CHP. “Değişim” başlığı altında başlayan ve şimdilik parti elitleri arasında “gerçek” bir tartışma değil, geleceğe dönük bir “siyasal hizalanma” şeklinde sürüyor. Yani “güçlü” olduğunu düşünülenin yanına hizalanma. Herkesin bir şeyler söylediği ama kimsenin “nasıl? sorusuna cevap vermediği bir tartışma süreci izliyoruz. Bütün bu süreç, bana 1999 seçimlerinde CHP’nin baraj altı kalması sonrasında yaşananları hatırlatıyor. 1999’da CHP baraj altında kalınca Genel Başkan Deniz Baykal istifa etti. Onun yerine Altan Öymen Genel Başkan ve rahmetli Tarhan Erdem’in Genel Sekreter oldu. Yaklaşık bir yıl süren parti içi tartışmalar, yeniden yapılanma süreci sonuçsuz kaldı. Çünkü Deniz Baykal yeniden genel başkan olma isteği, bu değişim yenilenme arayışlarına son verdi. Bu açıdan “CHP ve değişim”, sıkça birlikte anılan ama bir türlü başarılamayan, sonuç alınmayan bir süreç olmaktan başka bir şey değil. Bu yüzden “değişim” gerçekten sonuç alınması hedefiyle tartışılacaksa; bugünü gerçekçi biçimde analiz etmek durumundadır. Bugünün analizi kaçınılmaz olarak geçmişe de mesafe almayı zorunlu kılar. CHP’liler için de zor olan budur. Çünkü bu, CHP’nin siyaset yapma zihniyetiyle de yüzleşmeyi zorunlu kılar.
2018de hayata geçen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi ile bu devletin siyasetteki belirleyiciliği geri dönülmesi güç bir forma kavuşturulmuştur. Devletin siyaseti devletleştirmesi en üst noktaya erişmiştir.
DEVLETİN SİYASETİ Cumhuriyetle birlikle Türkiye’de çok şey değişmiş ama devlet-toplum ilişkisini belirleyen ideolojik bakış hiç değişmemiştir. Bu açıdan Osmanlıdan Türkiye’ye geçiş, kültürel kopuş, ideolojik süreklilik temeline dayanır. Nitekim Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişle devletçi gelenek güçlenerek devam etmiş ve siyasetin sınırları devlet tarafından belirlenmeye devam etmiştir. Tek parti dönemi de, bu merkeziyetçi yapının kurumsallaşma süreci olmuştur. Bunu sağlayan da esas devletçilik olmuştur. Kaynak ve rant dağıtmaya dayanan devletçilik arka planda olmak üzere; siyaset laiklik ve milliyetçilik savunusu olarak kamusal alanda icra edilmiştir. Çok partili hayata geçiş bu yapıyı değiştirememiş ve siyaset kurumsallaşamamıştır. Demokrasi iddiasındaki partiler kısa sürede devlete eklemlenmiştir. DP de, 74-77 Ecevit CHP’si de, ANAP da bu kaderden kurtulamamış; devlet siyasal alanı açık ve örtülü müdahalelerle tahkim etmiştir. Siyasetin toplumsallaşması konusunda son şansı AKP yakalamış ama kullanmamıştır. İktidarının ilk döneminde siyasallaşma konusundaki tüm olumlu adımlar, 2011 başından itibaren terse dönmüş ve 2015 ilk yarısında AKP, MHP aracılığıyla devlet eklemlenmiş ve devlet, siyaseti bir kez daha tahkim etmiştir. 2018de hayata geçen Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi ile bu devletin siyasetteki belirleyiciliği geri dönülmesi güç bir forma kavuşturulmuştur. Devletin siyaseti devletleştirmesi en üst noktaya erişmiştir.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye siyasi partileri evrensel ölçüde sol-sağ olarak tanımlamak mümkün değildir. Çünkü Türkiyede siyaset de, siyasi partiler de ancak devlet merkezli olduğunda var olabiliyor.  Olmayanlar AYM kararlarıyla kapatılıyor.
CHP GERÇEKLERİ Bu açıdan bakıldığında Türkiye siyasi partileri evrensel ölçüde sol-sağ olarak tanımlamak mümkün değildir. Çünkü Türkiye’de siyaset de, siyasi partiler de ancak devlet merkezli olduğunda var olabiliyor.  Olmayanlar AYM kararlarıyla kapatılıyor. Kendini sol, sosyal demokrat diyen CHP de toplum değil, devlet merkezli bir partidir. Cumhuriyeti kuran parti olması yanında dönemsel olarak izlediği politikalarda değişim olsa da, evrensel ölçüde sol, sosyal demokrat bir parti olmamıştır. CHP ideolojik olarak devletçiliğe yaslanmış, kaba bir "laik"liğin sadece bir tür “yaşam tarzı” olarak savunulmasıdır. Ancak bu sol tanımı, bugünün dünyasında “solcu”luk için ayak bağından öteye anlam ifade etmez. Unutmayalım ki, Batıda “oluşum” sürecinde anlam kazanmış kavram ve kurumlar, Türkiye’de bir  “kuruluş” süreci izlemiş ve tanımlanmışlardır. Bu açıdan Türkiye’de sol, pozitivizmden beslenmiş ve tarihe ileri-geri kategorisinden bakan bir zihni anlayıştan tanımlanmıştır. Bu sol, bugünün dünyasında “sol” değildir. Eğer CHP’de gerçek bir değişim istiyorsak, tartışmalara da bu ön kabulle başlamak durumundayız. Son dönemde CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun siyaseten işini kolaylaştıran Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi olmuştur. Bu sistem, esas olarak devleti kutsadığı ölçüde muhalefet kaçınılmaz olarak yüzünü topluma dönme durumunda kalmıştır. CHP bugün, değişim tarafında olan, siyasi meşruiyetini toplumdan alan bir parti olma çabasındadır. Ama bu pozisyon,  onu otomatik olarak sol, sosyal demokrat yapmamaktadır. CHP’nin sol, sosyal demokrat olmasının önceliği devlete, kurucu role mesafe almak ve onunla var olan göbek bağını kesmek zorundadır
Kılıçdaroğlu CHPnin tek parti döneminden gelen ağır bagaj ve yüklerinden kurtulmak için o dönemde sistem tarafından dışlanmış tüm toplumsal kesimle görüşerek partideki değişimi ve bugünkü CHPyi anlatmaktadır. Bu çaba geçmişten gelen ağır yüklerden kurtulma ve bir anlamda helalleşme çabasıdır.
KILIÇDAROĞLU’NUN GÖRDÜĞÜ GERÇEK İşte Kılıçdaroğlu’nun gördüğü gerçek budur. Kılıçdaroğlu CHP’nin tek parti döneminden gelen ağır bagaj ve yüklerinden kurtulmak için o dönemde sistem tarafından dışlanmış tüm toplumsal kesimle görüşerek partideki değişimi ve bugünkü CHP’yi anlatmaktadır. Bu çaba geçmişten gelen ağır yüklerden kurtulma ve bir anlamda helalleşme çabasıdır. Ancak bu çaba önceki yazılarda ifade ettiğim gibi bizatihi Kılıçdaroğlu’nun iradi tercihi başta kendi partisi, örgütlerine yeterince anlatılamadı. Bu değişimi başta kendi partisi içselleştiremedi. Bugün CHP’de yapılması gerek bu değişimi derinleştirmek, kurumsallaştırmaktır.
CHPnin kendini solcu, sosyal demokrat tanımlaması bu gerçeği değiştirmez. Nihayetinde kendini sol”, sosyal demokrat” olarak tanımlayan bir partinin, solcu olması; bu tanıtmanın dışında başkalarının ona sol/cu” demesiyle anlamlıdır.
CHP SAĞCILAŞIYOR MU? Bu soruya verilecek yanıt elbette “hayır”dır. Unutmayalım ki Türkiye’de sağ-sol esas olarak devletçi arka planda “milliyetçi/muhafazakâr” sağ partilerle “laik/ilerici” sol partiler arasında bir paylaşımdan başka bir şey olmamıştır. Bir zamanlar sağ partilerde siyaset yapmış isimlerin CHP’ye katılması, söylem olarak sağla da konuşabilen isimlerin CHP’de siyaset yapması CHP’yi sağcılaştırmaz. Çünkü Türkiye’de siyasetin alanı evrensel ölçülerde göre zaten sağdadır ve CHP de bu sağcı partilerden birisidir. CHP’nin kendini solcu, sosyal demokrat tanımlaması bu gerçeği değiştirmez. Nihayetinde kendini “sol”, “sosyal demokrat” olarak tanımlayan bir partinin, solcu olması; bu tanıtmanın dışında başkalarının ona “sol/cu” demesiyle anlamlıdır. Sonuç olarak sol, düzenin bozuk olduğunu söyler, eşitlik ve özgürlükten yanadır, demokrasiden yanadır, evrenseldir ve temelde ahlaki bir kaygı taşır. Bu anlamda devlet-toplum ilişkisi açısında siyaseti genişleten her pozisyon temelde sol bir pozisyondur ve bunu savunan her insanda solcudur. Bugün ister beğenelim ister beğenmeyelim toplumun birçok farklı kesiminde evrensel anlamda solcu söyleme sahip insanlar var. Geldiğimiz noktada farklı insanlar solcu oluyor ve bu garipseniyor. Farklı kesimdeki bu insanlar, ahlaki bir kaygıdan hareketle; eşitliği, özgürlüğü, evrenselliği, demokrasiyi savunuyorlar. Bütün zorluk bu insanları bir araya getirebilmekte, bunlara siyasetin yolu açmaktadır. CHP’de değişim, bu insanları siyasete katması ile başlayacaktır. CHP eğer farklı kesimlerden ama aynı ahlaki kaygıyı duyan, insanları partiye kattığında parti aşağıdan yukarıya değişecektir. SİYASET ve GELECEK CHP’de değişimi salt kişilere endeksleyen her çaba, bütün iyi niyetine rağmen var olan sistemi meşruluğunu güçlendirmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir. Sonuç olarak, siyaset yapma zihniyeti ile yüzleşmeden siyasete yapılan müdahalelerin bir anlamı da yoktur. Türkiye’nin sorunlarının çözümü, sadece var olan siyasetçilerin tamamının yenilenmesi ile değil, siyaset yapma zihniyetinin değişmesi ile mümkündür. Bu çaba bizim gibi düşünmeyen ve yaşamayanlarla kısaca bizden farklı olanla bir arada nasıl yaşayabileceğinizin yolunu aramak ile anlam kazanacaktır. Bu açıkça kendini tanımaya istekli olmaya ve farklı olanı farklılığıyla kabul edebilmekten geçmektedir. Siyasete evet, ama var olana katılmak adına değil; dışlanmak adına var olanın değişmesi için siyasete katılmaya evet.