Toplumsal muhalefetin birleşerek büyümesinin yarattığı korkunun önü, toplumu daha fazla paralize edecek şekilde başka bir yöntemle kesilmeye çalışılıyor. Bu 4.Y “Yalanlar”dır. Tüm dünyayı içten içe kemiren, 3Y olarak formüle ettiğimiz Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar halkların sadece bugününe değil, yarınına da ipotek koyuyor. Dünya’da yoksulluk giderek artıyor. Yoksulluğun pek çok çeşidi ve tanımı var. Seçimli parlamenter siyasi sistem soslu, pazara dayalı liberal ekonomik düzen insanlara seç, beğen, al tarzında yoksulluk çeşitlerini sunuyor günümüzde. Mutlak yoksulluk, derin yoksulluk, aşırı yoksulluk, insani yoksulluk, kentsel yoksulluk, kadınsı yoksulluk gibi türlerin yanında, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının Oxford Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü çok boyutlu yoksulluk analizi bize gelirin ötesinde başka mahrumiyet demetlerini, yoksulluğun yinelenen örüntülerini gösteriyor. Bu bakış açısıyla, mevcut veriler gelişmekte olan 111 ülkede 1.2 milyar insanın akut çok boyutlu yoksulluk içinde yaşadığını gözler önüne seriyor. Bu sadece günde 1,90 doların altında edinilen geliri dikkate almadan, daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlıyor. Tabii söylemekte yarar var. Yine dünyada 150 milyon insan açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışıyor. Eşitsizlik dünyada bir gelenek hâlinde fakat artarak devam ediyor. LucasChancel önderliğinde bir grup aydının ortaya koyduğu 2022 Dünya Eşitsizlik Raporunda belirtildiğine göre, dünyada nüfusun en alttaki %50’si gelirin %8,5’unu, servetin %2’sini alırken, ilk %10’luk kesim, gelirin %52’sini, servetin ise %76’sını alıyor. Ortada, daha çok beyaz yakalı çalışanlar ve yöneticilerin oluşturduğu %40’ta bu oranlar, sırasıyla %39,5 ve %22! Raporda sözü edilen toplumun alt kesiminin daha altlarına doğru gittikçe, yani yoksulluğu derinleştirdikçe çok daha vahim tablolarla, açlıkla, ölümle karşılaşıyoruz. Peki bu yoksulluğun sebebi ne? Dünya düzeninin ileri sürdüğü gibi kaynakların yetersizliği mi? Ki, bu durumda yoksulluk her zaman, her şartta olacak demektir; yoksa aslında kaynakların ve ona bağlı gelirin adaletsiz mülkiyeti mi? Burada Anarşizmin fikir babası sayılan Proudon’un “mülkiyet hırsızlıktır” sözüne, sözü doğru bulduğum için değil, asırlar boyunca bu işin değişmediğini göstermek için atıfta bulunmak istiyorum. Yoksulluk hep vardı, hâlâ var. Bunu ortadan kaldıracağını iddia eden siyasal sistemlerin hiçbiri bunu başaramadı. Günümüzde sol ideolojide fikir birliğine varılan nokta yoksulluğun sebebinin sömürü ve bunu kamu düzeni içinde normalleştiren yolsuzluk olduğudur. Yolsuzluk, kamu kaynaklarını da kapsayacak şekilde, toplumsal zenginliğin kişi ve gruplara gelir ve servet olarak transferi olarak tanımlayacağımız, yasa, kural, yöntem dışı uygulamalardır. Bu yolla, zengin daha zengin, fakir daha fakir olarak adaletsizlik artarak sürerken, siyasi iradenin arzusu doğrultusunda ve işbirliği içinde bazı kişi ve gruplara kaynak ve servet aktarımı yapılmakta, kamu kaynakları heba edilmekte, sosyal politikalar sürdürülemez hâle gelmekte, çürümüşlük toplumu içten içe kemirmektedir. Siyasal ve parasal güç sahipleri kendi hukuklarını yaratıp, kendi doğrularını topluma empoze etmektedirler. Yoksulluğun ve yolsuzluğun pençesindeki gelişmekte olan ülkelerde bu ikisinin yanına mevcut düzeni perçinlemek, muhalefeti engellemek adına bir üçüncü Y gelmektedir. Yasaklar! Zaten kontrol edilmekte olan ekonomik ve siyasi düzen, medya, yargı türlü yasaklarla toplumu bilgi alamaz, itiraz edemez hâle getirir. Baş kaldırmaya çalıştığınız her yerde yasaklarla karşılaşırsınız. Öyle ki, en basit toplanma ve gösteri hakkınızdan, anayasada yazmasına rağmen, diğer haklar gibi yararlanamazsınız. Despotik bir yönetim tüm kurumların üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallanır.
AKP döneminde “Kılıçdaroğlu SSK’yı iflas ettirdi’” saçmalığıyla başlayan yalan furyası “CHP PKK ile anlaştı!” noktasına kadar geldi. Sanki bu ülkede terör örgütünün doğrudan hedef alıp suikast düzenlediği tek lider Kılıçdaroğlu değilmiş gibi.
AKP – YOKSULLUK – YOLSUZLUK – YASAKLAR - YALANLAR AKP 2002 yılında 3Y ile mücadele sözü ile iktidara geldi. Haklarını yememek lazım, iş başına geldiklerinde ülkede 3Y hakimdi. Öyle bir söylemle geldiler ki, ülke içindeki Liberaller bunu gerçek sandılar. Hatta bu destekleri uzun süre devam etti. Aynı şekilde Siyasi İslam’ı sadece kitaptan okuyan bazı batılılar bunun Avrupa’daki Hristiyan Demokrat gibi bir çizgiye evrilebileceğini, yani demokratik, hukuki düzen içinde dini ilgi ve kaygıları fazla kişilere hitap eden ama cihatçı olmayan bir yönetimin Türkiye için iyi olacağını öne sürdüler. Bazı demokratik açılımlar pohpohlandı, AB görüşmeleri sürdürüldü. Sonra ne oldu? Demokratikleşme fos çıktı, görüşmeler kesildi. 15 Temmuz kalkışmasını yaşayan Türkiye daha otoriter bir yönetim hâline geldi. Anayasa değişikliği ve onun getirdiği Başkanlık sistemi ve onun siyasi tercihleri bugün Türkiye'yi Avrupa'nın dışına itmiştir. Avrupa mevcut yönetimle ilişkisini sadece sınırlarındaki büyük mülteci kitlesini dışarda tutmak niyetiyle sürdürüyor. Türkiye’nin ve halkının ne olacağı zerre kadar ilgilendirmiyor onları. Yirmi bir yıllık AKP iktidarı, yerel yönetimlerdeki uygulamalarını da kapsayacak şekilde 3Y’ye konu Yoksulluğu, Yolsuzluğu, Yasakları büyüterek sürdürmektedir. Asgari ücretin 8.506 TL. olduğu ülkemizde yoksulluk sınırı 39.652 TL! Yoksulluğun giderek derin yoksulluk hâline gelmesi, yoksul sayısının artması, çalışanların Gayrisafi Milli Hasıla’dan aldığı pay giderek azalırken sermayenin aldığı payın artması çeşitli raporlarla, oranlarla ortaya konuyor. Her ne kadar bu, devlet politikalarını ve toplumun siyasi tercihini derinden etkilemese de toplumsal muhalefetin birleşerek büyümesinin yarattığı korkunun önü, toplumu daha fazla paralize edecek şekilde başka bir yöntemle kesilmeye çalışılıyor. Bu 4.Y “Yalanlar”dır. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde çokça başvurulan, CHP’yi ve ittifak adayı Kılıçdaroğlu’nu terörle, terör örgütüyle ilişki içinde gösteren, hatta montaj videoları halka servis eden, sosyal medyada her türlü gerçek olmayan, manipülatif, aldatıcı paylaşımlar; başta devletin TRT’si olmak üzere kendine bağlı yandaş medya vasıtasıyla yayınlar yapan bu yalancı zihniyet aslında yabancı değil. Atatürk’ün bilime dayalı aydınlanmasına karşı muhalefet yapmak adına, “CHP camileri ahır yaptı!”, “Dinimizi yasakladılar!”, “Atatürk binlerce hocayı astı!” gibi yalanlara başvuranların yetiştirdiği dindar ve kindar nesiller bunlar. AKP döneminde “Kılıçdaroğlu SSK’yı iflas ettirdi’” saçmalığıyla başlayan yalan furyası “CHP PKK ile anlaştı!” noktasına kadar geldi. Sanki bu ülkede terör örgütünün doğrudan hedef alıp suikast düzenlediği tek lider Kılıçdaroğlu değilmiş gibi. Kendilerinin yaptıkları, yapmadıkları, yapamadıklarıyla ilgili her türlü yalan, muhaliflere dönük kara propaganda tüm hızıyla sürüyor. Seçilmiş TİP milletvekili Can Atalay’ı, hükümlü değil, tutuklu olmasına, bu yönde hiçbir uluslararası karar ve içtihat olmamasına rağmen, anayasal suçlar dokunulmazlık kapsamında değildir bahanesiyle içeride tutmalarına ne demeli? Yalanlarla doğruları söylemeye devam ederek mücadele etmeli. Bize düşen ödev de buymuş.