ANAP Özalsızlığa ve iktidarsızlığa dayanamayarak kısa sürede sahneden çekildi. Buna ANAP’ın ideolojisi olmayan bir parti özelliği taşıması da gerekçe gösterildi. Belki de bunda “dört eğilim”i ortak bir amaçta bağdaştıracak bir fikri alt yapının-harcın oluşamaması da rol oynadı. Bugün DEVA de neo-Özalizm görüntüsünü yansıtmakta.
NİÇİN ÖZÜR DİLEMİYORLAR?
Geçenlerde Nevşin Mengü’nün “Bugün ne oldu” programına konuktum. Mengü, Deva Partisi adayı Sadullah Ergin’den bahsederken” kardeşim iyi hoş insan da dönemi hatalarına ilişkin bir özür dilese ne kaybeder yani” ifadesini kullanıyordu. Nevşin hanım bana bağlandığında ben de konuşmaya “bu özür sorunu sadece Sadullah beye ilişkin tartışmaların değil tüm mahalle siyasetçi ve önderlerine ilişkin sorundur” diye başlıyordum. Dolaylı olarak Nevşin hanım pası almış, en doğal “peki Tarık bey bu muhafazakar mahallede siyasetçiler veya önderler neden özür dileyemez” sorusunu bana yönetiyordu. Ben nükteli bir yanıt vermeyi tercih ediyordum ”Mahallenin karizmatik lideri özür diliyor ,bu da yetiyor sanırım” diyordum.
Şakası bir yana ne yazık ki genelde otoriter birey, aile ve devlet ilişkileri içinde olan mahallelerde özür dileme bir yönetim zafiyeti veya zayıflık olarak kabul edilmekte. Başka bir değişle de özür dileyememe sorununun bireyin otorite ile olan ilişkilerinde iç dünyasının çok kırılgan olması veya yeteri kadar olmayan özgüven eksikliğinden kaynaklanabildiğini de ifade ediyor uzmanlar. Görünen başka bir mahalle gerçeği de özür dileyememe, önderlerin tamamen muhatapları veya takipçileri ile eşit ilişkiyi kuramama sorunu. Bu anlamda bu sorun, siyasi veya kanaat önderlerinin eşitler arasında ilişki kurarak kendi kitlelerine karşı otoriteyi sağlayamayacakları varsayımından da kaynaklanmakta. Ama nereden bakarsanız bakın mahalleli de Erdoğan örneğindeki gibi özür dileyen bir lidere daha da ilgisini arttırmakta.
ALTIN SİLSİLE VE KİTLE
Prof. Dr. Hüseyin Çelik, sanırım yaptığımız programlar silsilesinin sebebine kaynak ve belgeleriyle “Sultan Abdülhamit” kitabını yeni yayınlamış. Kitapta ilginç ve çağrışım yaptıran bir husus vardı. Bu da Abdülhamit’in tahttan indiriliş fetvasını hazırlayan Kur’an alimi Elmalılı’nın fetvanın ilk maddesine İslam dinini tahrif edilmesi maddesini koymasıydı. Elmalılı’nın tespitine göre Ehli-sünnetin temel kaynaklarından olan Sahihi-Buhari hadis kitabından zalim otoriteye karşı alınacak tavırlara ilişkin hususlar külliyattan ayıklanmıştı. Bu tespiti mahalleden bir uzman doktor bir de bir Batı ülkesinde akademisyenlik yapan iki dostum ile paylaştığımda; birinden Sultan Hamit zamanın sahibiydi bununla uğraşma imanın tehlikeye girer, diğerinden de bu gerçekler fitneyi uyandırır eleştirilere Erdoğan’dan başladın Abdülhamit ile devam ediyorsun bu işin sonunda Fatih’e gideceksin değerlendirmelerini alıyordum.
Özal’ın “dört eğilim”i adeta bir zihniyet devrimiydi. AK Parti bu konsepti 2002’lerde yüzeysel de olsa sahiplendi. Yeniden dört eğilimi ortaya koyanlar ise çiçeği burnunda Gelecek Partisi ve dolaylı olarak da Deva Partisi.
KOPAN PARTİLERİN KİTLESELLEŞMELERİ
Yukarıdaki iki paragrafta verilen özeleştiri kapasitesi ve tarih anlayışı, adres olarak ciddi bir kitleyi göstermekte. Bu kitle belki de sadece Cumhur İttifakı’na oy veren % 40 civarındaki kesim ile sadece sınırlı kalmamakta. Muhalefet, özellikle AK Parti’den kopan çiçeği burnunda Gelecek ve DEVA partileri, bu kitleyle doğru iletişim kurarak kitleyi dönüştürmek iddiasındalar. Bu yazının ana amacı da bu partilerin kitleselleşme senaryoları tartışmalarına ilişkindir.
Merhum Turgut Özal ANAP’ı kurarken 4 eğilimi bir araya getirebilmişti. Bu konsept 70’li yılların çatışmalarını yaşamış bir ülke için adeta bir zihniyet devrimiydi. Sonradan bu 4 eğilim konseptini 2002’lerin AK Parti’si yüzeysel de olsa sahiplendi. Yeni bir dönem için dört eğilimi bir iddia halinde ortaya koyanlar ise çiçeği burnunda Gelecek Partisi ve dolaylı olarak da Deva Partisi. 4 eğilim konsepti aslında baktığınız da teorik olarak da tamamen rızaya dayalı radikal bir reform konsepti. Statükoya da kısmen meydan okumakta.
Özal’ın ANAP’ı Özalsızlığa ve iktidarsızlığa dayanamayarak kısa sürede sahneden çekildi. Buna ANAP’ın konjonktür veya ideolojisi olmayan bir parti özelliği taşıması da gerekçe gösterildi. Belki de bunda 4 eğilimi ortak bir amaçta bağdaştıracak bir fikri-ideolojik alt yapının-harcın oluşamaması da rol oynadı. Bu durum sanki bugünler için DEVA’nın neo Özalizm görüntüsünü yansıtmakta. Bu analojide partinin ülke sorunlarına bakışının tarihsel siyasi bazlı olmaktan ziyade sadece ekonomi-hukuk odaklı olması da rol oynamakta.
Bu gözlemler ışığında temel soru şu olabilir; acaba öncelikli Gelecek sonra DEVA, ki onların da böyle iddiası yok, AK Parti’nin %35-40 lık mahalle tabanında ısrarcı olmalılar mı?
TEORİK HARÇ “BİZ KİMİZ”
Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ise Kürt siyaseti+ dört eğilimin ortak bir geleceğe ilişkin teorik harcını seleflerinden farklı olarak üretme iddiasında. Davutoğlu ve kadrolarının bu alanda birikimleri tartışılmaz bir avantaj. Ancak bu partinin de şimdilik sadece Neo bir AK Parti görüntüsüyle, yolsuzluktan sakınan bir kalkınmacılık ve siyasi maslahat ile böyle bir harcı henüz yeterince üretemeyeceği de gözükmekte.
İYİ Parti belki de Gelecek ve DEVA gibi konjonktür rüzgarlarının çok ters estiği bir zamanda ilk kurulan partiydi. AK Parti’den kopanların tersine, MHP’den kopan bu parti başlarda kitleden oldukça teveccüh görmüştü. İYİ partiye bu ilgiyi doğal olarak katı sağ AK mahalle göstermemişti. Akşener’de her siyasi lider gibi mahalleyi çözememişti. Akşener hareketi siyasetten umudunu yitirmiş ciddi bir seküler eğitimli genç orta sınıfın ilgisini çekmişti. Ancak duygusal iniş çıkışlar ve teorik tereddütler İYİ partinin bir yeni merkez sağı örgütleyebilmesine henüz olanak tanımadı. Belki de diğer yeni kurulan partiler gibi biz kimiz sorusu İYİ partide de tam karşılığını bulamadı.
Bu gözlemler ışığında temel soru şu olabilir; acaba öncelikli Gelecek sonra DEVA, ki onların da böyle iddiası yok, AK Parti’nin %35-40'lık mahalle tabanında ısrarcı olmalılar mı? Yoksa İYİ Parti’nin başlarda aldığı yol ve ilgili kitlesi, ilgili partilerin bir esin kaynağı mı olmalı? Bu ayrı bir yazı konusu aynı zamanda.
Bir başka gereklilikte seçim süreci sonrasında ilgili partilerin ideolojik-teorik renklerini artık CHP ile ayrıştırabilmelerinde yatmakta. Çizgiler ve sınırlar her zaman güven telkin edicidir. Bu sayede muhtemelen muhafazakâr müstakbel seçmen yeni partilerle kendi özdeşimlerini daha rahat kurabileceklerdir.
İktidar iddiasını kaybetmiş bir AK Parti’nin seçmeninin iktidar ortağı olan AK Parti’den kopan siyasi yapılarla kurabileceği iletişim şimdiden merak ve kitleselleşmenin bir konusu. Ülkenin II. Yüzyılında ciddi kararlar alması gerekmekte. Mahalleyi ancak kendi içinden çıkanlar veya yabancı kabul etmedikleri ikna edebilir. Yeni Sağ demokrat muhafazakâr, milliyetçi ve liberal partilere çok iş düşmekte.
Ama öncelikle yeni kurulan partilerin mahalleye ve kendilerine “biz kimiz” sualini doğru cevabının vermeleri gerekmekte.