Gözüken seçim kazanılsa bile, ikili sistemde AKP-MHP bloğunun karşısında ihtiyaç olan demokrat reformcu ve dünyaya entegre bir ‘Merkez Sağ’ oluşumudur. Bunun mevcutla nasıl oluşabileceği ayrı bir yazının konusudur.
Seçim sonuçlarının hayal kırıklığı etrafı toz duman etmiş durumda. Hayal kırıklığının temeli toplumun değişimden yana tercih kullanmaması yönünde. Sistemin çürümesine, bunun fiziki sonuçlarını görmemize rağmen kutuplaşmış ülkemiz mevcut distopitik durum üzerinden tercihini kullandı. Burada kastedilen sadece Cumhur ittifakının tercih edilmesi değil dışlayıcı taşra milliyetçiliği ve ulusalcılığının da belirleyici, Kürt oylarının ise az kısmının isteksiz olmasıydı.
AB ile kurumsal entegrasyon, ticaret hukuku dahil yargıda reform, yeni bir Anayasa, terörden arındırılmış demokratik vatandaşlık anlayışı içinde Kürt sorununun çözümü veya dış politikada sert güç kadar yumuşak gücü de etkin kılan ülkenin acil ihtiyacı reformlar, kararlar her zaman rafa mı kalkacak?
İşin muhalefet cephesinden baktığımız yönü ile muhalefet, mevcut statükonun korku kırmızı çizgilerini ürkütmeyerek seçmenin desteğinin artacağını kabul etti. İktidar ise ürettiği bu beka popülist çizgisine hapsettiği muhalefetin hareket alanını kısıtlamanın ve kuralları belirlemenin keyfini yaşadı.
Halbuki gerek AB ve gerekse de Kürt sorunu çözümü için en cesur adımlar Sayın Erdoğan tarafından atılmıştı. Mahalle de bu işi yerli ve milli olarak kabul etmiş, bir bildikleri var deyip içselleştirmişti. Aslında Kürt sorunu özelinde bakarsak devlet teröre silahlı mücadele ve müzakere dahil her şeyi yapma yetkisinde. Sorun devlet adına yapılan müzakereleri politik parti çıkarlarına devşirmekte.
Devlet ve yasalar bir opsiyon ve kitle temsili açısından KCK hareketinin toplumsal iz düşümü partilere açıp kapatma dahil bir şekilde şans tanımakta. Yasal bir kitle temsil partisinin-HDP’nin varlığını kabul etmek de en doğal bir şey olmakta. Siyasi partiler de çürümüş sorunların üzerine dolgu değil bunları açmak ve çözmekle mükellefler. Ne yazık ki sorun ehline helal muhalefete haram sorunu.
Muhalefetin reform kararları konusunda özgüven, inanç veya kararlılık eksikliğinden mi bilinmez ama muhalefet tereddütleriyle sadece popülist suçlamalar karşısında savunma pozisyonu ile kalabildi. Belki de Millet ittifakının stratejisi tamamen geçiş dönemi odaklıydı. Toplumun çürümüşlüğe ve bıkmışlığına karşı makul bir değişim talebine umudu bağlamıştı.
Ülkede 2013’lerden bu yana gayrı memnun bir orta sınıf seküler dalga esmekte. Yorgun Kürt siyaseti ise az da olsa AK Parti’ye muhafazakâr çoğunlukla da HDP’ye protest kimlik desteğini sürdürmekte. İYİ Parti kurulurken milliyetçi seküler orta sınıfı heyecanlandırdı. İYİ parti üzerinden eğitimli orta kuşak dış dünya vizyonuna pencere açmaya umutlandılar. Ancak İYİ parti 1990’ların DYP’si alışkanlıkları ve taşra milliyetçi ağır ağabey duyarlılıkları ile topluma şu ana kadar bir III. Yolu gösteremedi.
Sağ mahalle Tanzimat reformlarını gayri milli, Sultan Mahmut’u ise gavur padişah ilan etti. Mahalle Abdülhamit reformlarını içselleştirdi zira kendisine hizmet geri dönüşleri oluyordu. Mahalle Atatürk reformlarına ise Batılılaşmak -yabancılaşmak olarak baktı.
Gelecek ve Deva partileri ise AK Parti’nin eğitimli orta sınıf ve Anadolu seçmeninin artık yeni bir adres aradıklarının var sayımıyla esen otoriter negatif rüzgarlara karşı kuruldular. Ürkütülen Ak kitlenin vicdanı ve rasyonel aklının gizli tercihleri olacaklarını var saydılar ve buna göre yapılandılar. Ancak çıkışlarındaki toplumsal ilgi konjonktürel şartlardan bugünlere taşınamadı. Zira siyasi tarihimizde AP ve DP gibi büyük kitle partileri hep güçlü talep rüzgârları üzerinde oluşmuşlardır. MHP ve MSP gibi ideolojik dava hareketleri ise konjonktürel şartları dikkate almamışlardır. Kitleselleşmeleri uzun süre almıştır. CHP’nin ise toplumsal destek sınırları hep kendi limitleri içinde kalmıştır. Yerel seçimler ve Masa başarıları ise Sayın Kılıçdaroğlu’nun taktik hamleleri ile sağlanmıştır.
Bugünkü siyasi sonuçları toplumsal-sosyolojik tabanlı mı yoksa siyasi partilerin, liderleri performansı odaklı mı açıklayacağız bu da yumurta-tavuk ilişkisinin benzeri durumdur. Temel soru toplum neden reform-değişim taleplerinden ürkmekte veya statükonun güçlenerek sürmesinden yana. Bir başka husus da neden toplum, İktidarın yolsuzluk ve hukuksuzluklarına rağmen kendisini milli-vatansever, ayrıca muhalefeti demokrasi vaatlerine rağmen niçin gayri-milli dış işbirlikçi çizgisinde tanımlamakta?
Sağ mahalle Tanzimat reformlarını gayri milli, Sultan Mahmut’u ise gavur padişah ilan etti. Mahalle Abdülhamit reformlarını içselleştirdi zira kendisine hizmet geri dönüşleri oluyordu. Mahalle Atatürk reformlarına ise Batılılaşmak -yabancılaşmak olarak baktı.
Millet ittifakı özelinde siyasetin genelinde ülkeyi yönetmeye talip olanlar gerçekten yerli ve milli olduklarını mahalleliyi ikna etmek durumundalar. Bunu da ayrı bir yazı konusu yapalım. Bu kadar çok iftira ve algı bombardımanında bu mümkün ama kolay da değildir.
Toplumun yarısı, bu kadar çabasına rağmen CHP’ye mesafe koydu. Kolaylaştırıcı sağ muhalif partilerde yönetim garantisi fonksiyonlarına rağmen yeteri oy alma gücünü oluşturamadılar. Gözüken seçim kazanılsa bile, ikili sistemde AKP-MHP bloğunun karşısında ihtiyaç olan demokrat reformcu ve dünyaya entegre bir merkez Sağ oluşumudur. Bunun mevcutla nasıl oluşabileceği ayrı bir yazının konusudur.
Toplumun vicdanında ülkenin temel reform kararlarının alması gerektiğine dair bir inancın olduğuna inanmaktayım. AK Parti kitlesi algı ile oluşturulmuş gayri milli çizgisinde kabul ettiği muhalefete bu reformların karar alma verme yetkisinden ürkmekte.
Millet ittifakı özelinde siyasetin genelinde ülkeyi yönetmeye talip olanlar gerçekten yerli ve milli olduklarını mahalleliyi ikna etmek durumundalar. Bunu da ayrı bir yazı konusu yapalım. Bu kadar çok iftira ve algı bombardımanında bu mümkün ama kolay da değildir.
Ancak bu sağlandığı takdirde muhalefet, her türlü reform ve karar için hareket özgürlüğünü sağlayabilecektir.