Mahalle de Türk Solu aydınını adeta kendine yabancı madde olarak görmekte. Kalem efendisi olarak bazen takdir etmekte ancak bunları son kertede yerli olmayan gayri milli olarak nitelemekte. Belki de CHP’yi bu süreçlerde bir bakıma böyle sembolize etmekte. Psikolog Fatih Bora Ekim attığı twitte belki de bu yazımı özetliyordu. Fatih “alt sınıfları solcular savunurlar ancak alt sınıfların gerçek duygu ve düşüncelerini sağcılar paylaşırlar” diyordu. Ben de Fatih’in paylaşımını “Sol liberal aydınlar alt sınıflara ne yazık ki imza kampanyaları ve mahkemeler önündeki nümayişlerle mesaj verecekleri zannındalar. Duygusal iletişim için bazı değerleri birlikte hissetmek gerekmekte.” Yorumuyla cevaplıyordum. Uzun süredir Türk sağının temel toplumsal birimi olarak nitelendirdiğim “mahalle” tanımı literatürde artık yerleşti sanırım. Bu mahalle tanımıma ilişkin temel betimlemeyi https://www.karar.com/gorusler/mahalle-uzerinden-turk-sagini-betimleyebilmek-1732566 yazımda yapmıştım. Buradaki mahalle tanımı akademik literatürdeki politik klan tabirine daha uymakta. Fatih’in alt sınıflar dediği gurup mahalle tanımına daha yakın durmakta. Alt gurubu ekonomik yetersizliğin belirleyiciliğinden ziyade zenginleriyle taşra karakterinin baskın olduğu bir gurup olarak görmek gerekmekte. Mahalle de Türk Solu aydınını adeta kendine yabancı madde olarak görmekte. Kalem efendisi olarak bazen takdir etmekte ancak bunları son kertede yerli olmayan gayri milli olarak nitelemekte. Belki de CHP’yi bu süreçlerde bir bakıma böyle sembolize etmekte. Ülkede fikir ve sanat hayatının hegemonyası tartışmasız liberal Türk Solunda. İddialı sinema, roman ve diziler ise liberal solun bu alanlarda sınavı. Memleketin ortak bir tarih bilinci ve yaslarının sağlıklı yaşaması açısından kültür ve sanatın konumu önem kazanmakta. Popülist anakronik ve gerçeklerden uzak sağ tarih dizileri mahalleyi kabuğuna hapsetmekte ve kutuplaşmayı arttırmakta. Son çeyrek yüzyılda yaşadığımız 70’li yıllar sağ-sol çatışması ve başörtüsü yasağı gibi toplumsal gerilimlerin yaslarının kültür ve sanat yoluyla aktarımında Türk Solu öncülük etmekte. Orhan Pamuk’un romanları ve Çağan Irmak’ın yapımları örnekleriyle bizlere bunları göstermekte. Zaten son 20 yıllık sağ iktidarda, yönetenlerin ekonomik gücü önemsedikleri ancak kültürel bir iktidarı çok da önemsemedikleri açıkta durmakta. İş gene sola kalmakta.
Mahallenin, sol aydınları, batıya açık düşünceleri, vizyonlarıyla ve yaşam tarzı farklılıklarıyla gayri milli olarak kategorize etmesi doğru değildir. Mahalleli ne kadar milli ise bu aydınlar da o kadar milli ve kültürel lokomotiflerdir. Sol aydınların ise mahallelinin varlığını içselleştirmeleri gerekmekte. Onları bilinç üstü süreçlerde varsaymadan ülke için siyasetin, kültür ve sanatın üretilemeyeceğinin de idrak edilmesi gerekmekte.
Bu anlamda Netflix’deki “Bir Başkadır” dizisi mahalledeki alt sınıf bir başörtülü ve ailesinin duygusal çözümlemesini başarıyla yapabilmiş ve dikkat çekmişti. Bu diziyi seyredebilen mahallenin aydınları kendilerinden bir şeyler bulabilmiş ve etkilenmişlerdi. Ancak Gülse Birsel’in yazın ortasında daha çok dışarıda yüzme havuzunun başında çektiği “Yılbaşı gecesi” filmindeki üst sınıf türbanlı karakteri ile ise mahalleliler pek özdeşim kuramamışlardı. Bu örnekler sol aydınların bu mahalleyi pek tanıma veya anlama gereksinimlerinin olmadığını da bizlere göstermekte. Zira bu sınıf, türbanlı bir hizmetliyle sıkça muhatap olduğundan onun duygu dünyasını iyi yansıtabilmekte. Ancak orta sınıf veya eğitimli bir başörtülü ile hiç kesişme alanları olmadığı için temsili yorum, ancak kendi fantezileri ile afaki kalabilmekte. Benzer bir güncel politik durum ise sol aydınların milliyetçi bir ana muhalefet partisi lideri mahalle yükünü taşıyan hanım efendiye “ne olacak canım bir an önce HDP ile masaya oturuverin” taleplerinde de hissedilmekte. Mahallenin, sol aydınları, batıya açık düşünceleri, vizyonlarıyla ve yaşam tarzı farklılıklarıyla gayri milli olarak kategorize etmesi doğru değildir. Mahalleli ne kadar milli ise bu aydınlar da o kadar milli ve kültürel lokomotiflerdir. Sol aydınların ise mahallelinin varlığını içselleştirmeleri gerekmekte. Onları bilinç üstü süreçlerde varsaymadan ülke için siyasetin, kültür ve sanatın üretilemeyeceğinin de idrak edilmesi gerekmekte. Mahallelinin ve Türk solunun kendi limitlerine sadık kalmaları gerek ve şarttır. Zira limitleri aşmamak sahicilik vasfı ile karşılıklı bir güven unsurudur. Ancak Vamık Volkan’ın delikli peynir modeli misali sürekli ve sağlıklı ara geçirgenliklere de ihtiyaç vardır. Belki de duygudaşlık zamanla böyle sağlanabilecektir. Ayrıca böyle bir işlevsel geçirgenlik endişeli laikler ve dindarların da kaygılarını izale edebilecektir.