Enkazın altından avaz avaz bağıran milletin sesini duymayanlara, enkazın başına koşa koşa gelip çırpınanları azarlayanlara, tehdit edenlere, yardım için her şeyi yapanlara sahtekâr, akbaba, haysiyetsiz diyenlere verilecek bir yanıtı daha var artık milletin, sandıkta. “En önemli şeyler asla, en önemsizlerin insafına bırakılmamalıdır.” Goethe Deprem, Türkiye’nin ana gündemi oldu. O kadar ağır bir gündem ki 35 bini aşan ve yeni binlerce  beklenen can kaybıyla ve yaralı sayısıyla çok uzun bir sürede gündemimiz olmayı sürdürecek. Hepimizin kaçınmaması gereken ana gündemiz… Depremde yaşananlar, özellikle ilk iki günde ama sonrasında da süren geç müdahale, ağır eşgüdüm sorunları ve sonucunda ortaya çıkan büyük kayıplar ve öfke seçime doğrudan etki edecek güçte. Sadece deprem bölgesinde yaşananlardan etkilenen 15 milyondan fazla insanımız var. Tüm Türkiye’yi etkileyen ve sarsan çok büyük bir bilanço çıkacak ortaya. Ve bu da kaçınılmaz olarak sandığa yansıyacak. Seçimin ertelenmesi ya da zamanında yapılması gibi tartışmalar da bir yandan sürüyor. Ancak Anayasa açık, "savaş" sebebi dışında hiçbir koşulda seçimler ertelenemez. Buna kim alet olursa, Anayasal bir suç işlemiş olur. Dolayısıyla önümüze doğru hızla gelen ve depremin 10 ilde yarattığı yıkım ve organizasyon zorlukları nedeniyle zamanında yapılması olasılığı artan seçim bir süre sonra gündemin birinci sırasına tırmanacak. Çünkü enkazın altından avaz avaz bağıran milletin sesini duymayanlara, enkazın başına koşa koşa gelip çırpınanları azarlayanlara, tehdit edenlere, yardım için her şeyi yapanlara sahtekâr, akbaba, haysiyetsiz diyenlere verilecek bir yanıtı daha var artık milletin, sandıkta. Artık Millet İttifakı buluşmalarını hızlandırmalıdır. Ve aylardır “Aday kim olmalı, seçilebilir adayın profili ne olmalı ya da aday kimler olmamalı” sorularına net bir yanıt ortaya çıkmalıdır. Önce şunu iyi anlayalım: Bütün bu soruların ortak bir adresi var, sorunun sorulma gerekçesi herkes için net, seçimi kazanmak… Seçim yarışını önde bitirmenin, Meclis’te üstünlük sağlamanın, yani bir biçimde başarı kazanmanın ötesinde kritik bir önemi daha var bu seçimin. Hepimiz için bir “kader seçimi” diye nitelenmesinin de sebebi bu: Türkiye adeta bir referanduma gidiyor. Kalsın mı, gitsin mi referandumuna. Soru belli: Bir biçimde işleyen parlamenter demokrasi olarak mı yolumuza devam edeceğiz yoksa “seçimli otoriter bir rejim”e mi evrileceğiz? Ülkemiz, Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi sonrası sürüklendiği tek adam rejimiyle, yok olan kuvvetler ayrılığı gerçeğiyle can çekişmeye devam mı edecek yoksa demokrasimiz için “beka” sorununa dönüşen bu duruma bir son mu verecek? Bu soruya ne yanıt verdiğiniz, öncelikleriniz, adayı da seçim sonucunu da belirleyecek. Yanıtınızı bir kişi, lider ya da siyasetçi aday olmazsa olmaz üzerinden mi oluşturuyorsunuz, yoksa demokrasimiz “beka” sorunuyla karşı karşıya, kaybedersek “hepimiz” kaybedeceğiz gerçeği ile yüzleşerek mi? Bu soru, sadece kazanmaya en yakın kişiye bizi yönlendirmiyor. Bizi, aynı zamanda kazanacağını düşündüğümüz kişinin “nasıl kazanacağı” sorusuna, herkes için geçerli ve onları sandığı yönlendirecek nitelikte argümanlar oluşturmaya ve tercihimizin ne kadar risk barındırdığı gibi soruları samimiyetle yanıtlamaya da itiyor. Bir o kadar da kiminle, neyle ne hesaplaşmanız varsa bütün bunları seçim sonrasına ertelemeye… Lafı çok dolandırmadan soralım, Millet İttifakı’nın adayı kim olmalı? Adres Kılıçdaroğlu’nu gösteriyor değil, kimi neyi gösterirse göstersin, asıl öncelikleri şaşırmamak gerekiyor: Bu seçimin demokratik geleceğimizin kaderinin çizileceği seçim olduğu gerçeği. Soru şu: Kimi değil neyi seçiyoruz? Adaylığı gittikçe öne çıkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu mu, yoksa birçok ankette önde olan Mansur Yavaş mı şu anda gerilemiş görünse de daha önde duran Ekrem İmamoğlu mu ya da “profili düşük” Millet İttifakı bileşenlerinin üzerinde uzlaştığı bir başka aday mı, aday olmalı. Uzun zamandır bu adaylarla ilgili çeşitli gerekçeler okuyor ve duyuyorsunuz. Bütün bu gerekçeleri burada tekrarlamak istemiyorum. Ama cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılması ve adaylaşma ile ilgili altı temel unsurun altını çizmek istiyorum:
  • HDP, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ), Kürt seçmenin açık desteği olmadan ilk turda Cumhurbaşkanlığı seçimi kazanılamaz. Ancak EÖİ adayının da kazanma şansı yok, yani Millet İttifakı kazanamazsa HDP’nin ortaya koyduğu “Tutum Belgesi”ndeki ilkeler de hayata geçme şansı bulamaz.
  • Mansur Yavaş’a EÖİ desteği yok, Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu bu desteği alabilecek ve EÖİ ile danışma ve şeffaf “işbirliği” yapabilecek konumda görünüyor.
  • Ekrem İmamoğlu, kazanma olasılığının yüksekliği nedeniyle siyasi yasaklı hâle getirildi, İstinaf ve Yargıtay süreci Demokles’in Kılıcı olarak üstünde sallanıyor. Adaylaşma halinde bağımsızlığını yitiren yargının, Yüksek Seçim Kurulu ile birlikte adaylığını düşürme riski var.
  • Alevi olmak, daha önceki seçimleri kaybetmek, muhafazakâr/başörtüsü açılımı vb. girişimleri konusunda CHP’yi tarihi bagajları nedeniyle samimi/inandırıcı bulmamak, yaşı, yeterince “sevilmediği”, iktidarın aday olsun diye yolunu açtığı iddiası Kılıçdaroğlu’nun aday olmasına karşı çıkmak için ileri sürülenler, objektif, her koşulda geçerli kriterlerden oluşmuyor ve bunları “anket” yaparak doğrulayamaz ya da aşamazsınız.
  • Profili düşük, bütün genel başkanlar tarafından desteklenen bir aday ise daha önce yaşanan başarısız “Ekmeleddin” örneği nedeniyle özellikle parti tabanlarında, seçmende doğrudan travmatik izler, seçmeni sandığa küstürebilecek nitelikler taşıyor.
  • Seçimin ikinci tura kalması Meclis aritmetiğinin nasıl oluşacağının ipoteği altında, 15 günlük seçim süreci seçim güvenliği, iktidar/devlet gücü karşısında olası sürprizlere açık. Özellikle depremle birlikte bu riskler daha da arttı.
Çok ayrıntıya girmeyeceğim. Yani pozitif, negatif aday niteliklerini yarıştırmayacağım. Herkes artık bunları ezberledi. Yukarıdaki manzara içinde Millet İttifakı liderleri ve HDP/EÖİ “siyaset yapmadan”, siyasi bir karar eşiğindeler. Adres Kılıçdaroğlu’nu gösteriyor değil, kimi neyi gösterirse göstersin, asıl öncelikleri şaşırmamak gerekiyor: Bu seçimin demokratik geleceğimizin kaderinin çizileceği seçim olduğu gerçeği. Soru şu: Kimi değil neyi seçiyoruz? İttifak bileşenleri “siyaset yapmayı” sürdürür, seçmeni “kader seçimi” perspektifinden ve inancından uzaklaştırır, kendi aralarında müzakere değil “pazarlık” yapıyorlar algısını beslemeyi sürdürürlerse hem kendi tabanlarında hem de seçmenin genelinde kendilerine duyulacak güveni ve inandırıcılıklarını sarsmaya başlayacaklar. AK Parti’nin bir süredir seçmeni vaat ve paraya boğmaya çalışarak, ivmesini yukarı doğru çıkarmasına rağmen, yüzde 60’a yüzde 40 olarak anketlere yansıyan muhalif kitlelerdeki umudu da örselemeyi sürdürecek. Şunu biliyorum: 200 saatten fazla enkazda yaşama umudunu koruyan, direnen depremzedeler kadar büyük bir mucizeye ihtiyacımız yok. Sadece iktidardan demokratik yollardan kurtulmak, otoriter bir rejime sürüklenmemek için her iki ittifakta da cesur demokratlara ihtiyaç var: Tek aday, ortak aday formülünün yegâne çıkış olduğu kavrayacak ve anlatacak demokratlara… Toplum artık Millet İttifakı’nın adayını görmek, her şeyi ondan dinlemek istiyor. Bu ay içinde adayını belirleyip ve bir o kadar önemli olan geçiş dönemi yol haritasını çizip, kamuoyu ile bir an önce paylaşmalıdır. Daha fazla gecikmeden kendileri için asıl gündemin ve önceliğin demokratik Türkiye olduğunu göstermek zorundalar. Bu EÖİ’nin olası adayı ve seçmeni nezdinde de net bir perspektiftir, ittifaklar arasındaki tam demokrasi hedefiyle kurulacak işbirliğinin yolu da buradan geçecektir. Seçimi kazandıracak olan, sadece adayın arkasında hep birlikte güçlü bir biçimde durmak, vaat seti, ekonomik program, kadro, siyasal iletişim kampanyası değil, artık deprem sonrasına nasıl güçlü bir ilaç olacaklarını da formüle eden, aynı zamanda doğru öncelikleri yansıtabildikleri, araftaki kararsız seçmeni kendilerine yönlendirecek olan kararlık ve cesaret olacaktır. Önceliklerini şaşırmayan, seçimi kazanır, enkazın altında kalan devleti de milleti de kurtarır.